Demokrasi işleyecekse, öğretmenleri bırakın!
Hiç kuşkusuz ki, "Demokrasiye" hayat veren, siyasi işleyiştir!
Tıpkı, Kalbe "kan" pompalayan atar damarlar gibi!
Doğru Ve sağlıklı bir şekilde "işlevini" yerine getirdiğinde; "demokrasi", tıkır-tıkır, hayatını idame eder.
Kalbi de, teklemez!
Ama arızalı ve hastalıklı bir hal-i durumu varsa.
Hele dışarıdan müdahaleyle "kesici" bir anarşi durum söz konusu ise.
Ve kanı pıhtılaştıran bir durum var ise; o zaman "demokrasi'nin kalbi" teklemeye başlar.
Bir süre sonra, müdahale ve doğru teşhis ile tedavi edilmezse, "O kalp" durur!
İşte, Türkiye’nin ne hazin ki "demokrasisi", ikide bir bu "travmayı" yaşıyor!
Bir iyi... Bir kötü! Tıpkı; sıtma hastalığına yakalanmış, hastanın "ateşli" hali gibi.
* * *
Dün itibariyle; "Demokrasi'nin" kalbi, damarlarına kısmi de olsa kan akmaya başladı.
Huzur ve ohbe noktasında umut verici bir hasiyetle "işler" rayına oturdu gibi!
Özelliklen de,
BDP'nin, Meclis'e gitmesi ve Kürt seçmenin iradesini orda yansıtmaya "karar" vermesi, "katkı" sağladı.
BDP, CHP, MHP ve AK Parti'nin "son 48 saat içerisindeki" trafik ve görüşmeleri, "olumlu" bir hava estirmiyor değil.
Zaten bu aksiyonun gelişmesi gerektiği noktasındaki "ısrarım" da bundan dolayıydı.
Her yazıya başladığımda, BDP "Meclise" gitmeli ve seçmenin iradesini orda kullanmalı.
Diyarbakır'da, oturarak, "cılız" sesle, bu iş olmaz diye?
Dün, gördük, siyasi işleyiş birden nasıl "son sürat" kaldığı yerden, hareketlendiğini.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
Hemen BDP'lilere "randevu" vererek, köşke çağırdı.
Demirtaş, Kışanak gidip görüştüler 45 dakika baş başa; "istek ve taleplerini" dile getirdiler.
Makedonya gezisine çıkmadan önce Başbakan'da açıkladı!
Önümüzdeki,
Siyasi ve Meclis'teki "süreçte", BDP'yle nasıl bir "müzakere" rotası içerisine gireceğini.
* * *
Mesela;
BDP'liler bugün önce, Meclis Başkanı Çiçek’i ağırlayacaklar.
Ardından da kendileri CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na gidecek.
Tabi bilahare AK Parti'nin Anayasa Heyeti, BDP'ye gidecek.
O da, Meclis yemini sonrasında olacak?
1 Ekimde de, BDP'liler Meclis "açılışıyla" yemin edecekler.
Her ne kadar spekülasyonlar üretildiyse de, "yemin boykotu" sürecek noktasında.
Demirtaş, ün bunu da yalanladı, "yemin tartışması nerden çıktı?" anlamında.
Nitekim BDP'nin aylar öncesi "alması" gereken bu "dönüş" kararı.
Bölgede de, olumlu bir tepki ve destek gördü.
Sayısını, hatırlamıyorum bu minvalde aldığım mail ve telefonlar, "sonunda dediğin" oldu noktasında diye.
Velhasıl, BDP'nin Meclis'e yol alması, hem kendi "demokratik" varlığı için.
Hem de, Ülkenin demokrasinin "işlerliği" bakımından, önemli bir adım atmıştır, geç olsa bile.
Tabi; Türkiye'deki "demokrasi" dokusu ve BDP'nin "üstlendiği" görev!
Kürtler ve Türkler eksenindeki "tehditli" hal-i duruma, sahip PKK'nın "son" trendini de görmek lazım.
* * *
PKK, dün itibariyle esen "olumlu", rüzgâra katkı sunma babında "tehdit-vari" hali bırakacak mı?
Yoksa inadım inat deyip, "siyasi iradeyi" zayıflatan, kendini öne çeken bir "şiddet" atmosferini, oluşturmaya devam mı edecek?
İşte, her şeyin ve seyrin anahtar kilidi burada saklı?
Silah konuşursa, "siyaset" susacak. Silah susarsa, siyaset konuşacak.
Malum, silahın konuştuğu yerde, "siyasi irade ve siyasi ifadeler" atıl olur.
Ancak, silah susarsa, siyasi irade ve ifadeler "itibar" ve taraf bulur.
Çünkü Demokrasilerde her istek, talep ve beklentiler!
Ne kadar, aşırı uçlu olursa olsun, sertlik ihtiva ederse etsin.
Keskin bir hal-i içerirse içersin.
Siyasi yol ve mekânda ifade edilebilinir.
Ve tabi ki, "demokrasi de" el hak noktasında "siyasi yoldan" cevaz verir.
Boşuna denilmiyor; Demokrasi de çareler "tükenmez" diye!
Demek ki; demokrasinin "kalbi" siyaset ve meclisi "mekân-ı" ferahından vazgeçilmemeli.
Evet, Siyasi kanallar artık "açık" ve işleyiş için taraflar dünden razı akil durumla, "haydi kolay gelsin".
* * *
Gelelim, PKK'nın hedef aldığı "öğretmenlerin" mevzusuna!
Neden?
Köy basıp "öğretmen" alı konularak, kaçırılıyor.
Ellerinde, şuan 12 Öğretmen'den bahsediliyor. Ki bunlardan ikisi Diyarbakırlı.
Üç'ü, Elazığlı, biri Bingöl, diğeri Şırnaklı, diğeri Vanlı, Batmanlı.
Ve hepsi, Köy İlköğretim Okulu "öğretmenleri" yeni atanmış öğretmenler.
Öğretmene garez niye, ya da suçları, nedir?
Bir eğitimci dostun ifadesiyle; "PKK öğretmenleri kaçırarak ayağına kurşun sıkıyor?".
Aynen de öyle!
Çünkü şu bir kaç aydır, "sivilleri" hedef alıcı eylemler.
Ve Katliama toplu ölümlere dönüşen, "saldırılar" ciddi manada, "tepki ve nefret" duygusu oluşturuyor.
Toplumun, tüm katmanlarından gelen ortak tepki "yeter artık" bu kadar kan dökülmesi!
Kendine göre, "Hak" icra ettiği ve toplumun "terör" olarak gördüğü eylemlerdeki "kurşunlar" tamamen, kendi ayağına isabet ediyor.
"Biz, artık kan akmasın diyoruz, PKK kan akıtıyor" sözü ve tepkisi de, bundan gelmektedir.
* * *
Lice'nin,
Birlik İlköğretim Okulu'nun kaçırılan üç öğretmenin öğrencilerinden Şilan'ın dediği gibi;
"Okumak istiyoruz. Öğretmenlerimizi bırakın. Onlara dokunmayın".
Üç günden buyana okul kapalı ve öğrenim göremiyorlar.
Evet,
Gazetenin manşetini, "öğretmenlere dokunmayın" diye atmamızdaki, gaye de bu.
Çünkü onlar "bana bir harf öğretenin, 40 yıl kölesi olurum" vecizesine sahipler!
Tek, suçları varsa o da,
"Bölgedeki çocuklarımızın, aydınlık yarınlara sahip olması için, eğitimli olmaları gerektiği" noktasında, görev almalarıdır.
Ve yine tek suçları, hepsinin fakir, yoksul, işsiz "aile" çocukları, olmaları!
Parası, pulu olanın, zengin birini gördünüz mü, "kuş konmaz, kervan geçmez" bir köyde, bin 200 lira maaşa "talim" ettiğini.
Mümkün mü?
* * *
Evet, PKK öğretmenleri hedef alma noktasındaki "ayağına kurşun" sıkma, halinden çekilmeli.
Minik yüreğe sahip Şilan Bilice'nin çığlığıyla;
"Öğretmenlere dokunma, öğretmenime dokunmayın" diyerek kaçırılan ve hala da elde olan diğerleri "salı verilmeli"?
Vermelisiniz!
Çünkü onları korku, endişe ve çaresizlik içerisinde bekleyen "ana-baba ve bacılar" var.
Bölgenin, Kürt çocukları var. Bir de, "eğitim camiası" var.
Sonuç itibariyle; biz Kürtler!
Ve bölgemizdeki, hal-i durum!
Yıllardır, asırları bulan "hak ihlali, gaspı ve inkârının" bertaraftı için!
Talep, istek ve beklentilerin de, "elde edilebilinmesi" için.
Önce ama ilk önce "soğuk demir parçasından" üretilmiş, silahların namluları "kan" kusmayacak!
Eller tetikten çekilecek, emniyeti de kapatılacak!
Uzlaşıya dayalı, o üç sihirli kelimeye "biat" ederek, cesaret, samimiyet ve kabüliyetle hareket etmeli.
Ondan, sonra konuşulur, tartışılır, çözümler üretilir.
* * *
Pek tabi ki; MİT-PKK görüşmesi "kaldığı" yerden devam edecek.
Ankara, İmralı, Kandil.
Aynı minvalde, Meclis'te, AK Parti, BDP, CHP ve MHP arasındaki "Yeni Anayasa" trafiği ve uzlaşı, arayışı.
İşte, çözümün ve ortak aklın "işleyişi" bu yol haritasında.
Herkes, bilmeli ve bilinmelidir ki "Kürt" meselesine ait madalyonun bir yüzünde;
PKK, BDP ve Kürtler var ise.
Diğer yüzünde de; Siyasal iktidar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti var.
Sorumluluk, herkeste ve herkesin cesaretinde, samimiyetinde ve kabüliyetindedir.
Gerisi, ayrıntı ve teferruattır.
Ve aciliyet isteyen beklenti; "öğretmenlerimizin" salı verilmesidir.
Hayırlı Cumalar.