DİYARBAKIR'A BERLİN DUVARI MI(!?)
Selâmün aleyküm
.. İki hafta sonra yeniden birlikteyiz!… Nerde kalmıştık diyerek, mevzulara dalalım!..
***
İlk hadisemiz, Diyarbakır'ın gündemini meşgul eden, hatta Meclis'te soru önergelerine neden olan; "Berlin Duvarı" diye tartışılan mevzu… Devlet Demir Yollarının şehir içerisinden geçen 12 kilometrelik geçiş güzergahı ağına yapılan "panel çit.."
***
Doğrusu, işin özü, yani meselenin aslı ile siyasetin dillendirdiği, bazı medyanın ve sosyal medyadaki tartışmalar ile STK temsilcilerinin beyanlarının, birbiriyle zıt kutupta seyrettiğini karşılaştırdığım da.. Şu tarihi vecizeyi hatırladım.. "Gaye üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi?"..
Tabi önemli olan da; meseleye nereden bakıldığıdır?..
***
Şöyle ki.. Herkesin malumudur ki, Demir Yollarının hal-i hazırda şehir içerisindeki geçiş güzergahı; "hiç bir şekilde güvenlik tedbirleri" ağında değil.. Tehlike ve risk yüksek.. Özellikle yaya geçişleri ve bazı noktalarda okulların yakın çevrede bulunması, büyük risk oluşturmaktadır… Ne bir bariyer, ne de bir geçiş kontrolü; yok!
***
Nitekim, 7 kişinin ölümü, 32 kişinin yaralanması, 53 kazanın meydana gelmesi de; şehir içi güzergahın ne kadar "tehlikeli ve risk" içerdiğini görmeye yeter de artar bile. Ray üzerinden yaya ve araç geçişleri, gelişi güzel olması tehlikeye davetiye çıkarıyor.. Hele ki, Yenişehir ve Bağlar'ın kesiştiği 2-3 kilometrelik bölüm, "ölüm" kuşağı gibi…
***
Peki, Devlet Demir Yolları ne yapmak istiyor?.. Yani projenin muhtevası nedir?.. 30 ila 50 santimetre yüksekliğinde dökülen beton üzerine "panel çit" kurulacak. Ayrıca yaya ve araç trafiğinin rahatlaması, mağduriyetlerin yaşanmaması için de; 6 hemzemin ile 7 alt ve üst geçit, ayrıca bölgeye 7 de üst geçit yapılacak.
***
Bu da demektir ki, insan hayatını önemseyen, kazalara, ölümlere neden olabilecek vakaları minimize edecektir?. Peki çözüme yeterli mi?.. Ya da kentin, "yaşam koşullarını" rahatlatır mı?.. Riskleri ortadan kaldırır mı.. İşte biraz tartışılır?.. Çünkü; "bir istişare" ortamı yok?.. Gönül ister ki, kentin tüm bileşenleriyle ortak "aklın" oluşturacağı bir konseptle çözüm bulunması?..
***
Mevzu bu iken!.. Gelelim; bağcıyı dövme meselesine.. 28 Temmuz 2020 tarihinde İl Valisi Münir Karaloğlu, Oda ve STK Temsilcileri, Bölge Esnafına katılımcılarla, "proje" hakkında bilgilendirme yapılmış… Ve yine, 10 Ağustos 2020'de ise, DTSO Başkanı ile diğer Sivil Toplum Örgütü temsilcileri, Demir Yolu aracı ile ihata yapılacak güzergah gezdirilerek, bilgilendirme yapılmış..
***
Hal bu iken; "bağcıyı dövme" durumu neyin nesi?.. DTSO'nun tavrı denir ya; "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?".. Nitekim, Diyarbakır Söz bu minvalde manşet atmıştı.. Hem tedbir, güvenlik isteyeceksin, hem projeye vakıf olacaksın, sonra "tu kaka" diyeceksin?.. Ya, siyasilerin işe "tuz biber" olma hallerine ne demeli?… Yok Diyarbakır'ı ikiye bölüyorlar, "varoş, gelişen kent" ikiye bölünüyor.. Berlin Duvarı örülüyor.. İki metrelik, üç metrelik beton blok duvarlar inşa ediliyor gibisinden; "uçuk" beyanların attığı ciritler?…
***
Kerameti kendinden menkul olanların attığı naralar da ayrı bir dert.. Neymiş; "biz söyledik, biz yazıp-çizdik, “Berlin duvarı” örülmekten vazgeçildi, çalışmalar durduruldu?".. Yok öyle bir şey.. Çalışmalar tam hız devam ediyor..
***
Velhasıl.. İşte Diyarbakır'ın yıllar yılıdır bir ileri iki geri misali, yaşadığı travmatik hal bu.. Birileri bir iş yapmaya kalkar, birileri de iş bilmezliklerine kılıf uydurma gayesiyle, yapılan işe "çamur atmakla" mahirlik yapar.. Kimse, ortak aklın işleyişine önem vermez?. Hep benim doğrum der?..
***
Sonuç itibariyle, yapılanlar kentin ve yaşayanlarının huzuru, güvenliği, sağlığı içindir.. Siyasi ve ideolojik hesaplaşmaya bu kentin yarınları heba edilmemeli, birilerine de malzeme edilmemelidir; diyerek "istişareye davet" ediyorum tüm tarafları...
***
HEM SAPIK, HEM SAHTEKAR!..
Lafı hiç evirip, çevirmeye gerek yok!.. Sakarya'daki "utanmaz" adamın "rezilliği ve utanmazlığı" tartışılamaz!.. Savunulamaz!.. Zerre-i miskal bir gerekçeyle; "olabilirlik" kulvarına da sokulamaz.. Çünkü, vahim bir iğrençlik, vahim bir aşağılık cinsel sapıklık söz konusudur..!? Ötesi yok!.. Hem sapık, hem de sahtekar!…
***
Ancak, her mevzuda olduğu gibi "ahlak yoksunu" bu "utanmaz adamı ve rezilliği" yine "siyasi, ideolojik ve inanç, din" kulvarına sokularak, birileri tarafından hadise; "yönetim iktidar" arızası haline getirilip tartışılıyor olması da ayrı bir garabet?.. Öyle böyle bir tepinme de değil; " bu intikam" hasetti!..
***
Bir kere "utanmazın, rezilin, sapığın, katilin, caninin, dini, inancı, mezhebi, partisi, rengi, ırkı, cinsiyeti" olmaz, olamaz da!.. Olmadığı gibi "sınıfsal bir kategorize" kulvarına da sokulamaz.. Böyle bir libasta giydirilerek potansiyel muamele gösterilemez!.. Sapık sapıktır, katil katildir?..
***
Ama gel gör ki, Fatih Nurullah isimli ucube adamın "sapık ruhluluğu ve sahtekarlığı" 28 Şubat'ın önemli aktörlerinden medya ayağı, tıpkı o süreçteki "Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin" senaryoları gibi bu hadisede de, İslami kesim açıkça hedef alınarak, kin ve intikam duygusuyla saldırıyor..
***
Öyle ya, bu minvaldeki senaryolar 28 Şubat'ta yer bulup zemin elde ederek iktidar devrilebildi, hükümet değiştirildi.. Aynı, strateji bugün, bir süredir sahte şeyhler, sahte tarikatlar, kiralık ve satılmış isimler üzerinde; "hamle geliştirmek" istenildiğini açıkça görüyoruz..
***
Lakin şu iyi bilinsin ki!.. Bugünkü Türkiye o günkü Türkiye değil.. İktidar da, halkta, devlet-i aliyenin kendisi de; "bu güruh" beyinli fikir sahiplerine, ve onları kendilerine "emellerine" kiralık adam olarak kullanan kesimlere "yem olacak" değil.. Olmaz da!.. Çünkü, organize edilen senaryolar bayatlamıştır; "kep düşmüş, kel görünmüştür?'…
***
Ki kendileri de çok iyi biliyorlar.. Bu "senaryoların artık yer bulamayacağını, prim almayacağını"… Kimseyi "ikna edemeyeceklerini de" biliyorlar.. Halktan, ki kendilerine yakın kesimden bulamazlar; "hadi oradan sizi gidi yalancılar" denileceğini biliyorlar..
***
Kemalistlerin, laikçilerin, seküler ahlakın mihmandarlarının, her dönemde, her fırsatta "sıkıştıklarında, iktidar gücünün ellerinden gittiğini" gördüklerinde; "dindar kesimi" hedef alan, alçaklıklarının "karşılığının" olmayacağını da öğrenmeye başladılar... Nitekim, Sakarya'daki sahtekarın cinsel sapıklığının ilk gününde, "hayli homurdandılar" ama sonra, maskeleri düşünce şimdi "süt dökmüş kediye döndüler.?" Çünkü, mal kendi malları.
***
Türkiye hızlı bir şekilde "dini hassasiyetleri" koruyan, ancak "dini kullanan" zümrelere karşı, tavizsiz mücadele ettiği herkesin malumudur.. Bu kesim de biliyor.. Sakarya'daki "utanmazın utanmazlığına" gelen tepkiler de gösteriyor.
***
Denir ya; "Mü"min aynı delikten iki defa girmez, ısırılmaz.." Nitekim, Sakarya'daki bu "şarlatan" adamı, "Uşşaki" tarikatı diye ifade edilen Vakıf bile "bu bizden değil, bize yamandırılmak isteniliyor" diyerek, tepki koyuyor.. Dini hassasiyeti olan kesimler de, eskisi gibi değiller.. Olup-biteni "sineye çekmiyorlar?"...
***
Dini istismar eden "mel'un" kişilere tepki veriyor, "lanet getiriyor" devlet-i aliyeden böylesi "alçaklıklara" prim verilmemesi ve onları "şarlatan" olarak kullananlara, "göz yumulmamasını" arka güçlerinin ortaya çıkarılmasını istiyor.
***
Ve yine, dini hassasiyetler noktasında "her kafasına sarık sarıp, cübbe giyen, sakal bırakan" kişinin "ben şeyhim" diyerek kendince "müritler" oluşturan, tinetli yapılara gereken sillenin vurulmasını ve ahalinin kanmaması gerektiğini, yüksek sesle dile getiriyorlar..
***
Ne diyor, Diyanet İşleri Başkanlığı?.. "İlim ve irfan ile alakası olmadığı halde, kendilerine menfaat devşiren din istismarcılarına karşı aziz milletimizi bir defa daha uyarıyoruz. Hem dini duygu ve değerlerimizin hem de gözbebeğimiz olan çocuklarımızın istismara karşı korunması için herkesi sorumluluk almaya davet ediyoruz."..
***
Velhasıl, "utanmaz adamlar" üzerinden kendilerine "kapı aralamak, ekmek elde etmek isteyenler" diyeceğim şu; "siz o utanmazlardan beter utanmazlarsınız" be "gafiller?" diyerek, Sakarya'daki çirkefliğe nokta koyup, "ivedi önlemler" şart diyorum!…
***
TEDBİR, TEDBİR YİNE TEDBİR?..
Telefonla, hekim dostumla konuşuyorum!.. Diyarbakır birinci dalganın "pik'inden" nasıl kurtulabilir diye?. Çünkü, vaka sayısı, ölümler hız kesmeden artıyor.. Sosyal medya Diyarbakır'a özelde şu günlerde; "covid-19'dan hayatını kaybedenlerin acılı paylaşımı var?"
***
Bakan Fahrettin Koca'nın Diyarbakır'a dair son haftalardaki tavizsiz müdahaleler sonucunda, "yüzde 49 düşüş var" demesine rağmen!… Vaka sayısı yine de artışta. Yoğun bakımlar dolu.. Yatak boş yok… Tanıdık siyasilerin ifadesiyle, “artık seçmenler covid-19'a yakalanan yakınlarına yatak bulmak için, torpil istiyorlar"
***
Hekim dostun dediği gibi!.. İşi önce Diyarbakır olarak çok sıkı tuttuk… Ama sonra, "normalleşmeyi" bildik normalleşme olarak algılayıp, tedbirleri elden bırakınca, düğün, dernek, nişan, taziye, mevlit, tokalaşma, kucaklaşma, öpüşme; "bizlere covid-19'un okları olarak geri dündü?".. Ne yazık ki?
***
Peki çözüm.. Hekim dostun önerisi şu oldu?.. "Diyarbakır kadar Türkiye bir bütün olarak; iki hafta süreyle evde, çarşıda, pazarda, işte, alış-verişte, hatta tuvalette bile, maskemizi takalım.. Temastan kaçınalım. Dezenfektan kullanalım. Temizliği elden bırakmayalım.. Bu sürede, virüs kapanlar ya da yapmış olanlar bulgularla ortaya çıkar. Tedavi altına alınırlar. Asempotik olanlar da, maske taktıkları için, taşıcıyı ve bulaş olamayacaklar.. Başka da çıkış yok…"
***
GÜNÜN SÖZÜ..
Gönül gözüyle bakanın kandıranı olamaz!…