Eski yıllara mı dönüyoruz?

Çukurca'da,
Yola döşenen "ant-i tank" mayının havaya uçurduğu, 9 asker!
15'te yaralı.
Aslında,
Orda havaya uçan "şehitlerin" vücutlarıysa da, beraberinde "barış umutları da" havaya uçtu.
Çünkü
Memleketin her yerine, baba ocaklarına "ateş" düşürdü.
Özlemin sonu olarak.
Nasıl ki,
Özlemle yanıp-tutuşulan barış bir türlü "gelmiyor" idiyse.
O bedenler de,
Ailelerin "özlemle" beklediği çocukların, canlı gelmeyişi gibi.
Kan, gözyaşı, acı. Ve öfke.
Hepsi;
"Birbirine" karıştı, yürüklere "kör ateşi" olarak düştü.

* * *

Şuan ki, hal-i durum!
Dehşetengiz.
Hazin ve ürkütücü bir hal.
Hadiseler,
Zinciri enva-i mevzuyu körüklüyor.
Şiddet.
Kan, gözyaşı, silah ve kirli bir savaş.
Tablo,
İnsanda ve toplumda "akıl" kilitlenmesi yaratıyor.
Öyle ki,
Duygular "ön safta" yer alıp, yıkıcı oluyor.
Son,
72 saattin insanların yüzlerine yansıyan ifadesi; "korku ve endişe".
Soru,
Ne oluyoruz?
Daha doğrusu; "eski yıllara dönüş mü var?".
Yazık,
Kahredici "kanlı ve karanlık" döneme, yeniden ilerliyoruz.
Hem de, hoşgörü, barış, kardeşlik, bütünlük ve birlikteliğin, her yaşayanın "eşitlikle" benimsetildiği, Ramazan'ı şerifte bunu yaşıyoruz.
En acımasız bir şekille,
"Can alınıyor", katliam yapılıyor, insanlar öldürüyor.
Kabul edilemez.
Ve kabul edilecek hiç bir gerekçe de yok!

* * *

Peki, şimdi ne olacak?
Görünen o ki, "eski yıllara dönüyoruz?"
Çünkü
"Dişe diş" bir tez, kabul görmeye başladı.
Dünkü gelişmelere ve son dakika haberlerine bi bakın.
Şemdinli'de,
Askeri araç ateşe veriliyor.
Siirt'te,
Emniyet, Jandarma, Karakol'a "roketatarlı" saldırı.
Ve çatışma.
2 Asker şehit, 4'tane de sivil insan var.
Beri yanda,
Türk Silahlı Kuvvetleri "kara ve hava harekâtında".
Dağ, taş, vadilere bombalar yağıyor.

* * *

Kırsalda,
Bu ateşli tavır ve çatışma.
Şehirlerde,
"Gerilim" ve Kürt-Türk hizipleşmesini körükleyen gösteriler.
Tansiyon geriliyor.
Siyasiler mi,
"Akıl kilitlenmesiyle" herkes, savaş "çığırtkanlığı" içerisinde.
STK'lar mı..
Kanaat önderleri mi?
Onlar ise "ketum" vaziyette.
Kimse,
Ortaya çıkan ve ha bire körükleyen "ateşe" su dökmüyor.
Bilakis,
Benzinle "ateşi" alevlendiriyor.

* * *

Daha bir kaç ay öncesine kadar!
Herkeste,
"Bir barış" duygusu ve dili hâkimdi.
Toplu,
İmzalarla arz-ı endam ederek "operasyonlar dursun, ateşkes sağlansın" deniliyordu.
Barış,
Demokrasi,
İnsan Hakları,
Demokratik Haklar.
Halklar ve haklar. Kürt sorunun çözümü.
Söyleniliyordu.
Daha önceki haftaya kadar bile, bu duygu atmosferi vardı.
Ama bugün.
"Esamisi" bile okunmadığı gibi; "eski yıllara" dönüş var.
Herkes;
"Barışta ve yaşanan ortama tepki koymada" ketum!
Ne,
PKK üzerine "ağırlık" konuluyor.
Ne de,
Hükümet üzerine "inisiyatif" geliştiriliyor?
Neden?

* * *

Buradan;
Siyasilere, STK'lara, Kanaat önderlerine.
Güneydoğu'nun,
Diyarbakır'ın "umut" besleyip Meclis'e gönderdiği kişilere.
Velhasıl,
Seslenmek isterdim "sizler" neden, "suskun ve ketum" vaziyettesiniz.
Yoksa,
Siyasi bir menfaat kalmadı da ondan mı?
Olsun.
Ben buradan,
Güneydoğu ahalisine ve bölge insanına seslenmek istiyorum...
Eski günlere reva mı göstereceğiz.

* * *

Yeniden,
1990'lara mı gideceğiz.
Yolda yürürken "enseye" bir kurşun.
Tek el,
Ya da takarof silahın mermisinden çıkan- bir kurşun.
JİTEM'in işkenceleri mi?
Faili meçhul cinayetleri mi?
Öğretmenin,
Gazetecinin,
Sendikacının, avukatın, memurun, imamın.
Ya da,
İşadamının, polisin, askerin.
Velhasıl,
"İnsanların" arkasına bakarak,
Ya da, gece yarısı evinden "alınarak" öldürülme korkusuyla mı?
Bunlarla yeniden yüzleşmek mi istiyoruz.
Sanmıyorum.
Karanlığı,
Daha bir koyulaştırmamak.
Sokakları daha bir kan gölüne döndürmemek.
Ne,
Asker ve Polis.
Ne de,
Dağa çıkan Kürt gençleri.
Ve ne de, bu ülkede yaşayan diğer insanların "ölümü" olmasın.
Herkes.
Ama herkes "şuan ki" hal-i durumda, diline sahip çıksın.
Özelliklen de,
Duygulara esir düşmeden, "aklı kullanmalı".
Sağduyuyu elden bırakmadan..