Gaffar Okkan'ı anarken!
Takvim,
Yaprağı bugün için; 24 Ocak 2012'yi gösteriyor.
Gün,
Hayatın "olağan" zaman akışı.
Ama,
Tarihi "öneme" haizse, duygu ve yaşam şekli farklılaşır.
İşte,
24 Ocak'ta böyle bir gün.
Tarihi gün noktasında, Diyarbakır ve Türkiye açısından; "unutulmazdır".
Çünkü;
Bugün, tarihi bir günün yıldönümü!
Malum,
Ali Gaffar Okkan'ın "ölüm" yıldönümü, bugün.
***
Tarih,
24 Ocak 2001'i gösteriyor.
Saat, 17.00 civarı.
Yer Sezai Karakoç Bulvarı.
Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okan.
İle yakın korumaları;
Mehmet Kamalı,
Sabri Gün,
Mehmet Sepetçi,
Selahattin Baysoy ve Atilla Durmuş.
Emniyet Müdürlüğü’nden çıkışlarından hemen sonra.
100 metre ötede;
Hunharca kanlı bir suikasta kurban edilerek şehit oldular.
İşte bugün, "şahadete" ulaşmanın, yıldönümü.
***
Evet,
Okkan'ı 11 yıl önce, bugün kaybettik.
Diyarbakır o gün,
7'den 70'e herkes, Okkan için kenetlendi; "tarihi bir misyon" üstlenerek.
Kendine yakışan bir "evladı" bağrına, yüreğine, tarihine basarak.
On binler değil,
Yüz binler, cenazesine katıldı.
Ki o tarihte,
Devleti âliye ve hükümet dahi "iki şok" geçirmişti.
Birincisi;
Cumhuriyet tarihinden buyana ilk kez; "böylesi" kanlı bir suikast yaşanıyor.
İkincisi;
Üstlendiği Siyasal misyonuyla, Diyarbakır ve Güneydoğu topyekun "Bir Emniyet Müdürünü" sahipleniyor.
***
Cenazede,
Ki şuan bile her Gaffar'ın adı geçtiğinde, atılan bir slogan vardı.
O da;
"Gaffar'a uzanan eller kırılsın. Failler bulunsun" diye.
Öyle ki,
O gün ve ondan sonra doğan çocuklarına, "onun" ismini verdiler.
Bugün,
300–400 kadar, "Gaffar, Gaffar Okan ve Ali Gaffar Okkan" ismini taşıyan Diyarbakırlı genç var.
Bugün;
Ölümlerinin 11'inci yıl dönümündeyiz.
Diyarbakır'da, Hendek’te o'nu ve mesai arkadaşları rahmet anacağız, anacaklar.
Bir kez daha,
Ruhları şat olsun, mekânları cennet olsun.
Ve tabi ki,
Ailelerine, sevenlerine ve Diyarbakır ahalisine başsağlığı diliyorum.
***
Gelelim,
Hunharca işlenen "kanlı suikastın" hakikatine.
Yani,
Gaffar'a uzanan eller kırılsın, katilleri bulunsun" istemine!
Sahi,
Suikast, çözüldü mü, failler bulundu mu?
En önemlisi;
Tetiği ve organizasyonu icra ettiren, "mekanizma" yani arkasındaki "gizli güç", deşifre oldu mu?
Ne yazık ki; hayır diyoruz.
Hala da bulunmuş değil.
Her ne kadar;
Hizbullah "denildiyse de", yargı bile "inanmadı", "Bu işi Hizbullah örgütü yapamaz, kabiliyet üstü" diye.
Meçhul.
Ama ihale edildi.
***
Tıpkı,
Güneydoğu'daki 17 bin faili meçhul cinayet ve olay gibi.
Hatırlıyorum,
O günün iktidarını, dönemin Başbakanını.
Ne demişti;
"Bu suikastın, aydınlatılması, bizim namus borcumuzdur" diye?
Bir de,
Dönemin İçişleri Bakanı vardı, Sadettin Tantan.
Ki, merhum Okkan'ın "hemşerisi idi".
Diyarbakır'da;
"Benim onur meselem" demişti, suikastı aydınlatmak?
Biliyorum.
Tantan Okan'a seni, İzmir'e alayım, Diyarbakır "yeter" demişti.
O ise,
"Sapına kadar Diyarbakırlıyım" sözünün, arkasında durarak, "daha yapacak işlerim var" deyip, istememişti.
***
Velhasıl.
Hunharca cinayetin, üzerinden 11 yıl geçti.
Ama hala da, meçhul.
Soruyorum,
O günün devlet ikmaline,
Hükümete,
Ve Okkan'ın hemşerisi, Tantana.
Pek tabi ki;
Bugünkü siyasal iktidara.
Okkan,
Suikastının "arkasındaki güç ve güçler" nerde?
Hani,
Namus ve onur meselenizdi, çözecektiniz?
Onur,
Namus ve şeref kavramı bu kadar mı ucuz?
***
Bir iki,
Hizbullah militanı,
Bir iki silahın ele geçirilmesiyle; "bu işin" aydınlandığını mı düşünüyorsunuz?
Çocuklar,
Bir "cahilliktir" yapmış-olmuştur mudur?
Hayır.
Kim inanır, "kargadan" başka!
Hangi güçtü;
Emniyet Müdürlüğüne 100 metre uzaklıkta.
Onlarca polis.
Ve eskortun bulunduğu cadde üzerinde; "böylesi büyük bir suikastı" gerçekleştiriyor.
Ardından;
Hiç kimse yakalanmıyor.
Sanki;
Yer yarılmış, içine girdiler.
***
Sonra, bilahare "yemlik" olarak, ihale Hizbullah'a havale edildi.
Ki, hala da suçlanan da, bulunan silahlar da, "inkârda".
Diyeceksiniz ki;
Okkan'dan önce de işlenen bir dizi "siyasi cinayet" var.
Burda sıralamaya kalkarsak, "sayfalar yetmez".
Türkiye,
"Siyasi cinayetlerde" yer küresindeki ülkeler arasında en başta gelmekte.
Hrant Dink cinayeti.
Diyorum ki,
Okkan,
Ve ondan önceki siyasi cinayetler.
Özal'a,
Ecevit'e yapılan suikastlar.
O gün,
Ve ondan sonraki zaman dilimi içerisinde, bu cinayet ve suikastlarla alakalı "hassasiyet" gösterilmiş olsaydı.
Failler.
Emri verenler, arkalarındaki "gizli güçler" gün ışığına çıkarılsaydı.
Bugün;
17 bin Faili meçhul cinayetten.
JİTEM'in, kanlı kalıntılarından.
Saraykapı'daki "toplu mezardan".
Kirli savaştan.
Hak ve halkların, ihanetinden,
İşkenceden, zulümden, despot ve vesayetçi zihniyetlerden söz eder miydik?
Bahseder miydik?
***
Karanlıktan,
Beslenen zihniyet, cesaret eder miydi bir başka, "değeri" yok etmek ve onun üzerinden, kaos üretmeyi?
Ne mümkün.
İşte bu hal-i durum olmadığı içindir ki; "Hrant Dink" cinayetine "örgüt işi" denilmedi.
İçkale'de,
Bugün 19 insan kafatasından söz ediliyor.
Bir de yüzlerce kemik.
Ki dünkü açıklamaya göre; bunlar sadece ve sadece 85 cm'lik, yani bir metrekare alan dahi bulmayan kazıda; bulunmuş. "Toplu gömülü".
Bunun da,
JİTEM'in kanlı, yüzü ve infazı olarak, görüyor öyle tepki koyuluyor.
JİTEM itirafçısı,
Abdulkadir Aygan bu "insan kafatasları için", ne diyor?
"Gaffar Okkan,
JİTEM'i çözmüştü, onları suçüstü yapmak üzereydi. Suikasta kurban gitti.
Bu kafatasları,
O dönemde Okkan'ın çekindikleri için, şehir dışına götürüp, saklayamadıkları kişilerin olabilir?".
***
Dedim ya;
Faili meçhul cinayetleri "yaşamamak" için,
Kâbuslu yarınlar görmemek için,
Yeni değerleri bu uğurda kurban vermemek için,
Barışın,
Kardeşliğin, huzurun, güvenin, istikrarın.
En önemlisi de,
Aydınlık gelecek için; "faili meçhul" tanımını lügatimizden atmalıyız.
Ve bu "kozmik" odaya sahip, cinayetleri aydınlatmalıyız.
Aksi takdirde,
Yarınların garantisi, bizlerin yaşam hakkı güvence "altında" değildir, olamaz da?