GAZETECİ DÖVMEK SERBEST Mİ?..

Galiba artık, serbest!..

Eee burası Türkiye!.. Hele ki, Diyarbakır olunca…

Her şey katlamalı, serbest ve mubah!… 

Gazeteci de dövülür, sövülür, bıçaklanır, burnu bile kırılır..

Hastanelik edilir..

Ekmeği olan, kamerası da, fotoğraf makinası da, elinden alınıp, haşat edilir?

Gururu ayaklar altına alınır…

Bunlara şaşırmamak gerekir..

Niye şaşıracaksın ki?..

Çünkü, şaşıracak durumun varsa o da şudur..

O gazeteciyi vuranlar, elini-kolunu, burnunu kıranlar "kürsüye çıkarılıp madalya verilmiyorsa, ödüllendirilmiyorsa" ona şaşıracaksın?.. 

Sırtları sıvazlanıp, aferin, iyi yaptınız, daha fazla vur, kır, parçala denilmiyorsa buna şaşıracaksın?..

Naranı o zaman atacaksın!…

Nerde adalet, nerde hukuk, nerde yargı, hak diyerek tepki koyacaksın(!!!)…

***

Bakar mısınız, iki meslektaşım.. İHA Muhabiri Murat Başal.. DHA Muhabiri Emral Kızıl.. Öncelikle onlara geçmiş olsun diyorum..

Yanlarındayız, o saldırganları kınıyoruz, gördükleri muamelelerden dolayı da, reva görenleri yadırgıyoruz…

Hep demişimdir..

Diyarbakır'da, Güneydoğu'da "gazeteci olmak" en basit ifadeyle; "ateşten gömlek giymek" gibidir…

Her babayiğidin, haddi ve harcı değil; bu mesleği icra etmek!…

Başal ve Kızıl "mesleklerinin" başındalar ve birer yiğit olarak, "görevlerini" yürütenlerdir!..

***

İki arkadaşım, "yangın var" ihbarı üzerine, Bağlar ilçesindeki olay mahalline gidiyorlar..

Çevre kalabalık..

Polis var, itfaiye ve sağlık ekibi var..

İki muhabir, hadiseyi "haberleştirmek" için kamu görevini yerine getirmek için, onlar da çalışıyor..

Bir anda, iki üç kişinin bıçaklı saldırısına uğruyorlar..

Ne olduğunu anlamadan, kendileri haber oluyorlar.

Başal'ın burnu kırılıyor..

Kızıl ise kolundan, baldırından bıçaklanıyor..

Eli bıçaklı magandalar, polise de, bekçilere de, karşılık koyuyorlar..

Bıçaklı, yumruklu, tekmeli, saldırıyorlar…

Takviye ekiplerin sayesinde, üç saldırgan gözaltına alınıyor.

Bilahare ortaya çıkan ve "virüs temaslı" şüpheliler olduğu belirleniyor!…

Her nasıl oluyorsa o kişiler aynı gece nöbetçi savcının talimatıyla karakoldan serbest bırakılıyor…

Sanki hiçbir şey olmamış gibi…

***

 

Ne yazık ki, gelinen aşama "sözün bittiği" yer!..

Kamuoyu adına görev yapan iki gazeteci, üç maganda tarafından ulu orta yerde, polislerin gözleri önünde, ahfadlarına salya sümük giydiriliyor, üstüne üstlük darp ediyorlar, onları bıçaklayarak yaralıyorlar, kanları akıtılıyor..

Ama gel gör ki, adalet mekanizması "hiçbir şey olmamış" gibi tecelli ediyor..

Bu ve benzer vakalar asla "affedilemeyecek" suçlardır..

Çünkü bu suçu işleyenleri, hiçbir şey olmamış gibi muameleye tabi tutmak, "koruma zırhına" dönüşür ki, "benzer olaylara zemin hazırlamaktan" öteye, bir hizmet içermez!…

***

Öyle ya, önüne gelen "nasıl olsa yargı mükafat veriyor, suç saymıyor..

Artık bıçaklasak da, dövsek de, mekanını bassak da, bir şey yok..

Öldürsek bile!

"Gazeteci de kim oluyormuş" tarzı, eylemler..

Eee bir de, bunun "helal olsun" kahramanlığı da var.?

Yaptığı yanına kar kalmanın ötesinde, reklamı da ayrı kazanç!!…

Dilerim ki, "böyle gelmiş, böyle gidecek" durumla alakalı, yetkili makamlar "hassasiyet" gösterip, "böyle olmaz, böyle gitmez" demeleridir..

O üç kişi, "işledikleri suçun hesabını vermelidirler?"..

Yoksa, kamuoyunun "vicdanı" ciddi bir şekilde kanar halde kalır!…

***

 

 

CHP'Yİ ANLAMAK VALLAHİ ZOR!…

Denir ya, elin oğlu aya gitti, şu CHP'liler hala bir asır öncesinden; dem vuruyorlar!..

Malum, partinin 97. kuruluş yıldönümü..

Kılıçdaroğlu, CHP'nin "tarihi ve icraatlarını" sıralıyor..

Memlekete yaptığı hizmetlerden söz ediyor..

Sizi bilmem!.. Ama benim, dikkatimi çekti..

 Bay Kemal'in ağzından, çıkan "örnek hizmetler(!)" diyerek bahsettiklerinin bilaistisna hepsi, 30'ların, 40'ların döneminde!..

Yani, tek parti-dipçik dönemi!..

Övündüğü şey, 30'larda Galata Köprüsü ücretsiz trafiğe açılmış..

Ne büyük bir hizmet!..

Birileri Kılıçdaroğlu'nun kulağına fısıldamalı..

"Yenilenmemiz, değişmemiz, yarınları önemseyen, değişimin ve dönüşümün kazanımlarına yönelmemiz gerekir..

Verdiğimiz örnek ve tarih, bizi bu milletten uzaklaştıran, iktidar olamayışımızın tek nedeni bu tarihtir"…

***

İDAM VE AFFIN SİYASİ KAZANCI VAR MI?..

Bildiğim, şu!.. Seçim adına, oy devşirme adına "hiç de" bir faydası yok!..

Ne getirisi ne de sağladığı bir kazancı yok!…

Tarihten örnekler var?..

İşte, 12 Mart!..

O günü, dönemi ve siyasi konjektörü!..

Denir ya hepsini bir kenara bırakalım..

"İdamlara" evet diyen partileri hatırlayalım!…

Sandık başında, hal-i durumları ne oldu?..

"İhya" oldular mı?..

Oy patlaması yaptılar mı?…

Gümlettiler mi?..

Hayır..

Bilakis, tepe taklak "esamileri" okunmayanlar oldu…

***

Peki ya Rahşan affı!…

2002 seçimleri..

"Kısm-i afla" binlerce kişi cezaevinden çıktı..

Şaşalı, konuşuluyordu…

Oy patlaması olacak diye..

Oldu mu?..

Ne gezer?..

DSP'yi o günden bu güne konuşan var mı?

Diyeceğim şu!..

İdam da, aflar da "ne oyla, ne siyasi gelecekle, ne de liderlik koltuğunu elde etmekle" icra edilecek, konuşulacak, mevzu edilecek değil..

Vaki olan, istiklal ve istikbaldir!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanlık tarihi en kritik evresini yaşıyor ama farkında değil..
***

Hayırlı Cumalar...