GÜNDEM ALEV TOPU!
Merhaba!
Yeniden birlikteyiz. 10 günlük Avrupa seyahati bitti.
Önceki gün itibariyle "iş başı" yaptık.
Gündemin "sıcak" atmosferine dalarak.
Evet. Dediğinizi duyar gibiyim.
Çünkü ziyarete gelenlerin ekseriyeti aynı ifadeyi kullanıyor.
"Yediğin-içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" diye.
Evet. DİGİAD'ın ev sahipliğindeki "kültürel geziyle" alakalı;
'konuşulacak-söylenecek-tartışılacak" çok şey var.
Hem yaşadığımız "zaman" dili açısından.
Hem de bulunduğumuz ülke ve bölge açısından.
***
Çünkü nerdeyse yarım asırdan beri "kapısını" aşındırıyoruz.
"Bizleri de birliğinize dâhil edin" diye.
Türkiye-Avrupa!
Bir tarafta "gelişmişliğin" tavanında bulunan ülkeler serisi.
Diğer yandan; "kendiyle" barışık olmayan, sıkıntılar içerisinde boğuşan.
Ama bir o kadar da "gelişme" mücadelesi veren Türkiye.
Kıyaslama anlamında "aradaki fark" oranı;
Kimi nokta da "uçurum", kimi noktada ise "yaprak kağıdı" misali.
Ama "kapanmaz" değil. Yeter ki;
'Demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve bireyin özgürlüğüne" inanılabilinsin.
***
Lakin onlarda olmayan ama bizde "bol olan" bir değer var.
Ne parayla, ne mal-mülkle elde edilebilinir?
Ne de; "gelişmenin" katmanıyla oluşabilir?
Bu da tamamen; "inanca ve yaşam ahlakına" bağlıdır.
"Medeniyet".
Zaten bizleri de; onlardan "ayırt" eden nokta da "insana dayalı medeniyetimiz ve duygusallığımızdır".
Yani; duygudur, saygıdır ve sevgidir!
Sevgili okurlar!
Bugüne münhasır olarak gezinin "detayına" fazla girmek istiyorum.
Zaten; önümüzdeki günlerde "gezip-gördüklerimle" alakalı yazı dizim olacak.
Gördüklerimizi "resimle"
Şahit olduklarımızı ve konuştuklarımızı da yazıyla aktaracağım.
Şimdilik "bu kadar" diyelim.
Çünkü; "gündem" ateş topu misali. Bir hayli "sıcak" ve gergin.
Dalga dalga "yayılıyor".
***
İşte dün de Ergenekon'da 12. dalga oluştu.
Sözde "terör örgütünün" bu kez "akademik" koluna el atıldı.
"Laiklik"(!) elden gidiyor denilerek organize edilen "Cumhuriyet" mitinglerinin "önderleri"!
Üniversitelerden "ultimatomlar" döktüren rektörler.
"Dernek" adı altında; "topluluklar" geliştiren hocalar.
Yani "yapının" eğitimli kanadı.
Eski ve Yeni Rektörler. Başkent TV ve Üniversitenin sahibi.
Şu ana kadar 18 kişi gözaltında. Gözaltıların artacağı gözleniyor.
Tabi birde bu eksenin "Güneydoğu'ya yansıyanı" var.
Çünkü dün Diyarbakır'da, Van ve Şanlıurfa'da da 'aranan" mekânlar oldu.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Şubeleri.
***
Her zaman ifade ettiğim gibi. Ergenekon’un "mayası" Güneydoğudur.
Buranın "deşilmesi" lazım.
Bakınız; Eski Emniyet İstihbarat Başkanı Bülent Orakoğlu konuşuyor.
Bir sonraki dalganın kamu kurumlarına yönelik gerçekleşeceğini ve operasyonun son ayağının da parlamento olacağını söylüyor.
Orakoğlu, "bu operasyon geçmiş 70 yıllık tarihinin temizlenmesidir"
Aslında Orakoğlu'nun "kırmızı nokta" dediği adres; "arşivdir".
Yani Türkiye'nin "geçirmiş olduğu" zaman tünelidir.
Buraya ışık tutulması lazım. Nitekim aleni bir şekilde ifade ediyor.
"Eğer operasyonun hakikaten hukuk çerçevesi içinde işlemesini istiyorsak, darbelerden bahsediliyorsa bu arşivlerin açılması gerekir. İtalya'da medya ve siyaset ayağı da yapıldı".
***
Evet. Bu işin "medya" ayağı da var. Bu işin "meclis" ayağı da var.
Şayet olmaz iseydi; bugün siyasette, medya da, sivil toplum örgütlerinde.
Kısacası; birçok kesimde "kutuplaşma" olur muydu?
Ya da; Baykal "Ben Ergenekon Avukatıyım".
Erdoğan’da "Ben Savcıyım" der miydi?
Şu gerçeğe herkesin "odaklanması" ve inanması gerekiyor.
O da şudur; Türkiye "geçmişiyle" yüzleşiyor. "Kirli bağırsaklarını" temizliyor.
***
Nitekim dün İHD Şube Başkanı Muharrem Erbey anlattı.
"1990'lı yıllarda kayıp yakınlarının başvuruları sonuçsuz kalıyordu"
Yani o dönemden bugüne kadar geçen zaman diliminde "olup-bitenler", kim vurduya gidiyordu.
Ne ilgilenen, ne soruşturan ne de "ayyuka çıkaran" yok.
Ama bugün için Erbey "Şimdi başvurulara olumlu yanıt veriliyor".
Bu demektir ki; "artık hiç bir şey faili meçhul" kalmıyor.
Onun için de; "tozlu raflardaki", dosyaların bir bir indirilmesi gerekiyor.
Hak, hukuk ve adaletin "tecellisi", vicdanların rahatlaması.
Gönüllerin bir nebze de olsun; "huzur bulması" için.
"Karanlık dönemin" aydınlanması lazım.
***
Şayet biz ülke olarak bunu başarırsak. Geçmişimizle yüzleşip, gerçekleri "kabul" edersek.
Kan üzerinde "siyasetin" yıkım getirdiğini idrak edebilirsek.
Birilerinin "bizim adımıza" bizlerin geleceğini kararttığını görebilirsek.
Parlak "sözlerin" esiri olmadan, "dost acı söyler" sözüne değer verirsek.
Eşitliğin, özgürlüklerin, farklılıkların, "zenginlik" olduğunun farkına varırsak.
Kürdün de, Türkün de, Çerkez’in de, Laz’ın da "kardeş" olduğuna inanırsak.
İşte o zaman; biz Avrupa'nın kapısında değil, Avrupa bizim "kapımızda" olacak.
***
Çünkü; Türkiye'nin "maddi ve manevi kaybı" çok büyük.
Salt Güneydoğu'dan "söz edersek"..
Kaybedilen 40 bin insanı ve bir o kadar da zayiat.
Sadece; "Terörle Mücadele" adı altında harcanan para.
200 Milyar doları aşmış durumda.
Düşünüyorum; bu parayla "yeni bir Türkiye" inşa edilemez miydi?
Edilir di. Hem de; Avrupa'nın en gözde ülkesi "Almanya veya Hollanda" gibi.
Yeniden "modern" bir kazanımla inşa edilirdi.
Sonuç itibariyle "zararın neresinden dönülürse kardır".
Şu an Türkiye de "zarardan" geri dönüyor.
Bundan sonra kazancı büyük olacak.
Her ne kadar; "bu kazanç suni" diye görenler var ise de.
Umut yok değil.