Güneydoğu ve Çarkın gerçeği!

O,
Eski bir polis memuru!
Adı da; Ayhan Çarkın.
Onu,
Ahali olarak "derin devletin" ilk karanlık yüzüne "ışık" vurulan Susurluk davasında tanıdı.
Daha doğrusu,
Devlet-Mafya-Siyaset "üçgenindeki" çete yapılanmasında, ceza aldı.
Mahkûm oldu,
Dört yıl hapis yattıktan sonra salı verildi.
Uzun süre,
Sessizlik içerisinde "bazı" yapılanmaların adresinde yer aldı...
Derken;
21 Mart Nevruz Bayramı kutlamalarında görüldü.
Hem de,
Yeşil-Kırmızı, Sarı "atkıyı" boynuna, sararak resimlendirdi, kendini.
Sonrada,
İki "Abdullah'ı seviyorum", biri de Abdullah Öcalan dedi.

* * *

İşte,
Bu "garip ve şaşırtıcı" gelen açıklamasıyla, dikkatler odaklandı kendisine.
Sonra;
Bir kaç gündür Radikal gazetesine konuk, mülakatlar geldi.
Bilmem;
O dehşet verici mülakatındaki "satır" araları çok geniş, yazı serisini okudunuz mu?
Ben okudum!
Söylediklerine,
Dâhil olmadan bir son dakika bilgilendirmesiyle Çarkın dün gözaltına alındı.
Özel Yetkili Savcının talimatı üzerine;
Organize Suçlar tarafından "ikametgâhından" alındı.
Gerekçe;
Son günlerde "basına" yansıyan mülakatı ve "ben katilim" ifadesi.
Peki,
"Ben katilim" diye itirafta bulunan Çarkın, "mülakatında" ne diyor?

* * *

İsterseniz;
Biraz da ne dediklerine bi bakalım!
Şöyle diyor Çarkın;
"Güneydoğu'ya gönderilen ilk Özel Harekât Gurubu kafilesindeydim.
1986'dan başlayıp,
1990 yılına kadar bölgede görev yaptım..."
Diyor ki;
"Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka..."
Mülakatında,
Detaylandırıyor "Kürt" halkına yaptıkları, korkunç mezalimi.
"Gittiğimizde baktık adamın biri gelmiş, çoluğun çocuğun içinde adamın birini çırılçıplak soymuş.
Milleti köy ortasında toplamış dayak atıyor.
Bir Kürt’ü PKK’lı diye çırılçıplak soyan bir zihniyet nedir? "

* * *

Anlatıyor,
Bölgenin "karanlık" tünele nasıl hızla sürüklendiğini.
Diyor ki;
"Ben bu halka (Kürtler) uçak kullanıldığını gördüm.
Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı.
Bu ateş hepimizi yakacak. B.. yedirdik bu millete.
Tırnaklarını söktük, dilini yasakladık, biz bunu yaptık. "
Ekliyor;
Kürtlerden "özür" dilediğini ve, Bayrağa sahip çıkılması gerektiğini.
Şöyle diyor;
"Kürt halkından rica ediyorum bizim bayrağımıza saygısızlık yapmayın, bu bayrağa en azından siz sahip çıkın.
Bu bayrağın en çok Kürtlere ihtiyacı var.
Kürt halkı bizim onurumuz, omurgamız, gururumuz. Bir özür dilememiz lazım Kürtlerden...
Şimdi her tarafta toplu mezarlar çıkıyor.
İster gerilla de ister terörist.
Bu toplu mezarlar bu ülkenin ayıbıdır."

* * *

Öcalan'a olan saygısını da, İfade ederken, "söylemlerine" atıfta bulunuyor. Ve şöyle diyor:
*Öcalan’a saygı duyuyorum.
Ben onun liderlik vasfına saygı duydum. Kan dursun istiyor.
Öcalan şimdiye kadar Türk bayrağına, Türk halkına saygısızlık ettirmedi.
Ben iki Abdullah sevdim bu hayatta.
Biri Abdullah Öcalan, diğeri Abdullah Çatlı.
Abdullah Öcalan’a sesleniyorum:  Türkiye’ye sahip çık, yardım et."

* * *

"Dehşet şeyler yaşandı o bölgede" diyen Çarkın, Pınarcık katliamından bahsediyor.
Katliamın,
PKK'nın değil, JİTEM'in oluşturduğu gruplar tarafından yapıldığını söylüyor.
Bu satırları okurken;
O korkunç katliam sonrası köyde gördüğüm manzara gözlerimin önüne geldi.
O tarihte;
Tercümen Gazetesi'nin Diyarbakır Bölge Muhabiriydim.
Beşikte,
Kurşunlanmış bebek! Çoğu çocuk, 30 kişi öldürülmüştü.
Olay yerine giden ilk gazetecilerdendim.

* * *

Hatırlıyorum. O gün;
Merhum Ecevit'in bir açıklaması olmuştu.
"Karanlık bir olay" diye!
Çarkın;
Pınarcık katliamını anlatırken, şunu söylüyor.
"O köye gittim, kan barut kokusu vardı her tarafta.
Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM’in oluşturduğu gruplar yaptı.
Çoğu çocuk 30 insan.
O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı.
Başbağlar katliamı, Bilan kazası olayı, Jave köyleri…
Aynı ekip yaptı bunları.
Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyeti ürünüdür."

* * *

Güneydoğuda,
Yaşanan ve yaşatılan "karanlık" sürecin aydınlatılması için.
İşlenen faili meçhul cinayetler.
Köy baskınları, katliamlar, infazlar.
Ortaya çıkan,
Toplu mezarlar, insanlar hakkındaki hayali suçlamalar.
Fişlemeler.
Velhasıl "envai" insanlık dışı muamelelerin "gün ışığına" çıkarılması için.
Önerilen;
"Hakikatleri Araştırma Komisyonu" kurulmasıyla alakalı Çarkın şöyle diyor.
"Komisyon kurulsun.
Namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum gider her şeyi anlatırım.
Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum.
Ama o komisyona başkaları da gelmeli."

* * *

İşte,
Güneydoğu bölgesinde "aydınlatılması" gereken karanlık hadiseler zinciri.
Aslında;
Çarkın'ın anlattıkları Güneydoğu ahalisi tarafından "bilenen" ve söylenenlerdir.
Her ne kadar;
"Faili meçhul" diye söz ediliyorsa da, faili belli.
Ama velâkin;
Sistem ve yönetim anlayışı "gözleri" kapalı, kulakları tıkalı bir şekilde, baktığı için "karanlık".
Hatırlamayım;
Susurluk'ta neler konuşuldu, neler anlatıldı, kimler ne dedi?
Diğer yandan;
Şemdinli'deki "suçüstü" gerçeği.
Orda da,
Kimler konuşmadı ki, kimler belge ve doküman sunmadı ki?
Ne oldu?
Güneydoğu'da "palazlanan" derin yapı ve çeteleşmenin "iç yüzü" deşifre oldu mu?
Faili meçhullerin;
Müsebbipleri "ortaya" çıkarılıp, yargılandı mı?
Pınarcık, Yuvalı, Peçenek katliamlarının;
Organizatörleri ve tetikçilerinin "maskeleri" düşürüldü mü?
Hayır!

* * *

Bilakis;
Hepsinin "üstü" örtüldü.
Hatta;
Yargı şalı çekilerek, Aktütün gibi hadiselerin de, zemini yaratıldı.
Onun için diyorum ki;
Demokrasinin, İnsan Haklarının, Özgürlüğün, Eşitliğin ve Hukuki nizamın var olabilmesi.
Ancak ve ancak;
Ülkenin yönetimsel anlamda "kirden ve kirliliklerden" arınması gerekir.
Yoksa;
"İyi çocuklar" diyerek, başlarını okşayarak.
"Kurşun atanda, yiyen de"
Diyerek "derin yapılara" çanak tutmakla, olmaz!
Düşünün;
Bu ülkede vatani görevini yapan asker Saddam istiyor diye!
Birliğinden alınıp;
100 bin dolar karşılığında "satılıyor".