GÜNEYDOĞU YİNE GERGİN!
Malum; haftanın ilk günündeyiz!
Bugün pazartesi;
Ülke, bölge ve Diyarbakır ölçeğinde gündem bir hayli meşguliyet içermekte.
Özellikle de; Güneydoğu'da cereyan eden olaylar.
Bir ateş topu gibi.
Operasyonlar, çatışma, pusu, mayın ve ardından gelen cenazeler.
Tansiyon ve yüreklere kor ateşi düşüren acı giderek yükseliyor.
48 saat içerisinde; 7 can. Ki bunlar açıklanan, ya açıklanmayan.
* * *
Akla ziyan bir durum!
Yıllardır vuku bulmakta.
Kan akmakta, can alınmakta, dağ-taş bombalanmakta.
Öyle görünüyor ki ortam daha bir şiddetlenecek.
Çünkü "şiddeti" körükleyen bir zemin hızla oluşturuluyor.
Ciddi bir siyasi "manevra" var.
Anlayacağınız hazin bir tablo.
Artık öylesine "kanıksamış" bir ruh haline gelmişiz ki; "sıradan" hadise olarak görüyoruz; olup-biteni.
Ne diyelim; "Kader olsa" gerek(!)
* * *
Maalesef değil!
Zihniyetlerin "çatışmasının" ürünü bu ateş.
Kimse meselenin "odağına" yönelmiyor. Sürekli etrafında dolaşılıyor.
Ve aynı zamanda ateşe su yerine benzin taşınıyor.
Onun içindir ki; "ateş" bir türlü sönmüyor.
Ve söndürülmüyor!
Bakınız "hadisenin" tarihsel sürecine.
Üzerinden nerdeyse yarım asırlık bir zaman süresi geçti.
Bu zaman zarfı içerisinde olup-bitenler hiç mi "ders-i ibret" oluşturmadı.
Hiç bir "akla-mantığa" bir veri işletmedi.
Hiç mi "çözüm" getirici bir tez oluşturmadı.
* * *
Bugünün "ortamına" baktığımızda; "tek çekirdek" dahi yok!
Çünkü hep "senaryolar" üretildi.
Hep birileri birilerine "yaftalar" taktı.
Sonra da; dönüp "suçlu kim" polemiğine girildi.
"Sen suçlu, ben suçsuz" çıkmazı?
Öyle zamanlar icra edildi ki; "kükremiş aslan" gibi arenaya çıkıldı.
Sonra "su üstüne" yazı yazmak gibi; "sükut" kalındı.
Yani bir türlü; "dikiş" tutturulmadı.
Özellikle mevzunun muhatabı konumundaki siyasiler.
Yani asıl sorunu çözmesi gerekenler.
***
"Havanda su dövme" politikasıyla; kendi benliklerinin dışında "siyaset" üretti.
Kendi düşüncesiyle değil, başkasının düşüncesiyle "sahiplenmeye" yeltendi.
Medet umuldu.
Ama bir türlü; "çözümü" bulmadığı gibi; "çözümsüzlük" üretti.
Kimi yerde bilerek, kimi yerde bilmeyerek.
Takıntı misali.
Bir kesim;
İdeolojik hesap diye "üzerine" terör hadisesi binası inşa eder.
Bir kesim;
Etnik kimliğin mücadelesi deyip "haklı bir" isteğin binasını inşa eder.
Bir kesim;
İki tarafı da "gözardı" edip bu iş "Uluslararası" çıkar çatışması diye bina inşa eder.
* * *
Ve bir kesim!
Ki o kesim de; bu inşa edilen binaların sürekli "çökmesiyle" oluşan enkazın altında kalan ahalidir.
Onların da tek çığlığı var.
"Yeter artık bu ateş sönsün, ana kuzuları ölmesin, ana-baba yüreği yanmasın".
Ama nerdeee?
İşte bu nerdeee sorusu ne hazindir ki bir türlü "adres" ve sahip tespit edemiyor.
Hatırlarsanız!
Bir süre önce "Demokratik Açılım" diye hepimizin gönlüne "serinlik" getiren bir hamle geliştirildi.
Güneydoğu'da; "Barışın, Kardeşliğin" oluşturulması.
Demokrasinin "kazanım" sağlanması.
Var olan "çatışma ortamının" sona ermesi. Kürtlerin de "varlığına" biat edilmesi.
Birçoğumuz. Ki ben dahil.
Nihayet bu "ateş" söndürülecek. Ortam huzur bulacak diye bir duygu gelişti.
Üzerine de; bir dizi "yazı" dizeledik.
Ama sonra!
Sükûtu hayal.
***
Evet. Bir şeyler oldu; ama bir ileri iki geri misali.
Gönüller "o esintiyi" bulmadı. Bulamayınca; "güvensizlik" gelişti.
Dün ajanstan "Açılım Raflarda" diye haber önemi gelince; "işte tablo dedim".
Biz neyin cenderesindeyiz, gerçekler nerde?
Taş Atan çocuklardan mı,
Ayırımcılığı ortadan kaldıran yasa mı,
Kürtçe isimler üzerindeki yasaklar mı?
Velhasıl. Uzun ve kısa vadeli tüm "açılıma" yönelik maddeler; tozlu raflarda.
Zaten! En büyük gariplik te.
Sorunun çözümü.
Demokrasiye yönelik ivme adımları.
İnsan Hakları.
Bireysel özgürlük.
Kimliklerin "kazanımı".
Gibi çağdaş ve demokratik rüzgar ne zaman ki "esinti" vermişse.
* * *
Ne yazık ki; Türkiye'de bir anda "tansiyon gerici" hadiseler yaşanıyor.
Çatışma başlıyor.
Kan dökülüyor.
İnsanlar öldürülüyor.
Onun için diyorum ki; ülkenin ve bölgenin hal-i ruhiyesi "akla ziyan"dır.
Sanırım sizler de; aynı düşüncedesiniz.
Çünkü; bu ortama ve bu yaşananlara "başka da bir" düşünce getirmek zor.
Düşünen çıldırıyor; akan kardeş kanına. Düşünmeyen ise; "bırak gitsin" diyor.
İşte Türkiye'de aşılamayan zihniyet bu!
* * *
NOT:
Değerli okurlar!
Gazetemizin dünkü 1. sayfasında yer alan "Ashab-ı Kehf" ibaresi; tashih hatası sonucu "Ashab-ı Keyf" olarak yazılmış.
Doğrusu; "Ashab-ı Kehf" olacak düzeltir özür dileriz.