Hakan Akar'ın yüreğinden yükselen ses!

Duygularımı,
Peşinen ifade etmek istiyorum.
Hadiseye,
Bilahare vakıf olursunuz!
Çünkü,
Bugün bende "yanık" bir yürek hâsıl.
Gözlerim nemli.
Sitem dolu,
Bir öfke ruh hali içerisinde, "içim içimi" yiyor.
Ciğerimi,
Dağlayan bir kor ateşi var!
Öyle ki,
İnsani ve duygu noktasında "tar-u mar" vaziyetteyim...
Beni,
Bu cumartesi günü böylesine "üzgün" ve isyankâr hale getiren, mevzu ne derseniz?

* * *

İfade edeyim!
Sebebi,
Önceki gece yarısı aldığım bir elektronik posta mektubunun muhtevası!
Mektup,
Öyle çok uzaklardan gelmiyor! Bir adım ötemizden gelmiş.
Ne diyeyim?
Gazeteye bir adım öteden gelen bu mektubun yazıldığı mekân...
Zannımca,
Duyması gerekenlere de aynı mesafededir!
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü,
İlçe Kaymakamlığı,
İl Milli Eğitim Müdürlüğü,
İl Valiliği,
İl Parlamenterleri,
Ve tabi ki sorumlu kurumun Bakanlığı.
Yani,
Bu feryada, bu acıya bu çaresizliğe kulak kabartması gereken herkes!
Yanı başlarında;
Gelişen bir hadiseye "ne kadar" ketum ve sessiz, sorumsuz?

* * *

Bazen,
Derin düşünceler içerisinde yuvarlanıp- giderken, soruyorum?
Bu dünyada lazım gelen şey nedir diye?
Nam mı, şan mı?
Üzerine,
Beyin fırtınası yaratırken, "duygu" kilitlenmesine yakalanıyorum.
Neden mi diyeceksiniz?
Söyleyeyim.
Gündüz,
Geceyle buluştuğunda takvimden bir sarı yaprak daha düşer!
Ama,
Yarını olan için, "içinde bir umut besleyen" için...
Daha amiyane tabiriyle tek beklentisi "dünyalık" yapma gayreti peşinde olan için diye düşünmeye başladım artık.
Sözü,
Fazla uzatmadan "beni" bu duygu seline sürükleyen mevzuya getirmek istiyorum.
Daha önce,
Hem bu köşede, hem de gazete manşetinde "haber ve yorum" konusu olan.
Bir baba,
Ve böbrek yetmezliği yaşayan iki çocuğun dramı hadisesi.

* * *

Evet.
Kolu-kanadı kırık kimya öğretmeni Namık Akar isimli baba ve diyalize mahkûm olan Hakan ve Mustafa Akar isimli iki çocuğunun "hayat" mücadelesi.
Ya da,
Şöyle ifade edeyim!
Çocuklarını hayatta tutabilme savaşını veren bir aile!
Kamuoyunda,
Yerel ve ulusal düzeyde, hatta Avrupa basınında yankı buldu.
Bu kadar;
"Bir böbrek, iki çocuk" diye!
Ses getirici hadise nedense "bu biçare babanın sesini" bir tek duymayan, yetkili zevat oldu!
Özellikle de,
"Bir harf uğruna, 40 yıl kölesi olurum" vecizesine sahip Öğretmen mesleğini icra eden babanın, camiasından "ses" yok!
Kendi,
Camiası derken "balık baştan kokar" sözünü de, hatırlatmak istiyorum!
Ne,
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden,
Ne,
İlçe Kaymakamlığından,
Ne,
Milli Eğitim Müdürlüğünden,
Ne,
İl Valiliğinden,
Ve ne de lacivert takımlı Milletvekillerinden.
Bir tek,
Telefon dahi "edilmeyerek" geçmiş olsun, ya da "yapabileceğimiz var mı" diye?

* * *

Ne diyelim?
Hadi,
Milletvekillerimiz bugünlerde yoğun.
Malum,
Kendi dertlerine düşmüşler "bir daha" seçilebilme, gayretkeşliği içerisindeler.
Listeye girebilir miyim?
Ön liste, arka liste, kulisler. Mazeretleri bol.
Aslında,
Ben en çok Öğretmenin camiasındaki zevatın "meşguliyet ve mazeretini" merak ediyorum.
Tabi,
Merak giderici mazereti sakın ola bana cevaben iletmeyin.
Babasının,
Sesi olan şu yüreği Diyarbakır surlarını da aşacak denli büyük olan Hakan yavrumuza versin.
Çünkü;
Mektubun sahibi o genç yürek Hakan Akar.
Ve duygularını, bana aktaran da o.
Şimdi;
Sizi o mektupla baş başa bırakıyorum.
Tabi,
Bir de "vicdani ve insani" muhasebesini yapması gerekenlere de, seslenerek siz de okuyun diyorum.
Elektronik posta mektubu aynen şöyle:

* * *

"-Sayın; Ömer BÜYÜKTİMUR
05.02.2011 tarihinde medyada bir babanın dramı başlığı (Babanın böbreği uyuyor ama iki oğlundan birine verebilecek ) ilgili haberler çıktı.
O haberde benim (Hakan), kardeşimin (Mustafa) ve babamın çektiği ızdıraplar anlatıldı.
Ama ne yazık ki o anlatılan ızdıraplar hala devam ediyor.
Hele hele kardeşimin çektiği ızdırap gözümün önünde olunca, çektiğim ızdırap ikiye katlanıyor.
Benim böbreğim kardeşimden sonra iflas ettiği için ben hala kateterle diyalize giriyorum.
Ancak haftada üç kere küçük kardeşimin diyalize girerken elindeki fistülüne iki iğne batırılıp diyalize bağlarken, çektiği acı ve ağlayışına dayanamıyorum.
Babam ve annemin bizi o halde görürken yaşlandıklarını görebiliyorum.
Onları böyle görünce üzüntüm daha da artıyor.
Babamın çaresizliği gözünden okunuyor.
Ama bu çaresizlik içinde dahi umudunu yitirmeyip, yanımıza geldiğinde içinde volkanların patladığını bildiğim ve acıların en büyüğünü taşıdığına inandığım babamın;
Bize moral vermek ve moralli görünmek için güller yüzü beni derinden etkiliyor.
Bazen keşke ben de babam gibi güçlü olabilseydim diyorum.
Ama olamıyorum.
Biz bu kadar büyük acılarla uğraşırken babamın çırpındığını ve bizim için canını dahi verebileceğini görürken onu çok üzdüğünü de biliyorum.
Ama olsun.

* * *

Tek başına bu işin altında kalkmasa dahi bizim için çırpınışı bizi mutlu ediyor.
Hikâye’mizin medyada çıkmasından sonra Türkiye’nin her kesiminden babama destek telefonları geldi.
O destek telefonları bizi gerçekten mutlu etti.
Ancak dikkatimi çeken bir şey oldu.
Onu sizlerle paylaşmak istedim ve cevabını sizlerden bekliyorum.
Türkiye’nin her yerinden babama destek telefonları gelirken, 20 yılı aşkın görev yaptığı ve binlerce öğrenci yetiştirdiği Milli eğitim kurumundan kimsenin aramaması tuhafıma gitti.
Babama söyledim ağlamaklı oldu ve cevap veremedi.
Şimdi size soruyorum.
Sizce 20 yıla yakın hizmet ettiğiniz bir kurumun, yani okulunuzun, İlçe milli eğitiminizin, il milli eğitiminizin, valiliğinizin, bakanlığınızın ve hatta sizin ve babamın oyları ile seçilmiş milletvekillerinizin sizi arayıp bir geçmiş olsun dileğinde bulunmuyorsa ne yapardınız?
Başka da bir şey demiyorum.
Saygı ve selamlarımı sunuyorum."

* * *

Evet.
Sevgili Hakan Akar'ın sitem dolu ifadeleri bu.
Ve bana soruyor;
Siz olsaydınız ne yapardınız diye?
Doğrusu;
Ben olsaydım "o yüreği" okyanuslar kadar büyük olan babanın "evladı" olmaktan gurur duyacağım gibi.
Makam ve mevkinin,
İnsanları nasıl "erozyona" uğrattığı vefasızlığı da, çağın ayıbı diye kabul eder!
Bunlar,
Zaten böyle deyip, "hayata" daha bir sımsıkı sarılıp, Mahsun Kırmızıgül'ün "yıkılmadım, ayaktayım"  şarkısını söylerdim.
Çünkü;
Öyle inanıyorum ki "bu şarkı" sana moral üstünlüğü sağlayacağı gibi.
Senin,
Ve küçük kardeşinin, babanın da "sizi yaşatma" mücadelesini!
Bu ülkenin,
İnsanları ve insani yürekleri sizleri kucaklayıp, "yaranıza" derman olacaktır.
Rahmet ve rahim olan Allah'tır.
Bir bakarsanız ki,
Bu sabah size müjdeli haber gelebilir, Hakan ve Mustafa için "böbrek" bulundu diye!
Dualarımız,
Sizinle Hakan ve Mustafa Akar kardeşler!
Sağlıklı,
Bir hayat ve mutlu yarınlar dileğiyle.