HAYRA ALAMET DEĞİL, GERİLİM?
Ne güzel;
Anlaşma, uzlaşma, diyalog ve samimiyet hâsıldı.
Tüm halklar,
"Ortak" payda olarak, bu yol haritasında hem fikirdi.
Şiddetin değil,
Barışın "tarafları" ve oluşumun aktörleriyiz diye.
Barış şimdi.
Rüzgâr,
Kavurucu sıcakta "esinti veren" bir duyguyla, okşuyordu yürekleri.
Umutlar,
Yarınlar ve gelecek üzerine inşa edilmek istenilen "yeni bir ülke" düzeninin hissiyatı.
Halkların,
Kardeşliği ve toplumsal "bütünlük" ve özgürlük, eşitlik ve kimliklerin "tanımı".
Büyük bir,
"Paydaşlık" hâkimdi, tüm yüreklerde.
Taraflar,
Aktörler, siyasiler ve müsebbipler dâhil, herkes ortak fikirde buluşmuştu.
"Çözüm ve barış hemen şimdi" diye!
***
Soruna,
"Güvenlikten" çok sosyal ve siyasal zeminde yaklaşım, ilk hedefti.
AK Parti,
Kendi cephesinde "Demokratik açılımla" misyon yüklendi.
İmralı,
Görüşmelerden bir adım öteye uzlaşı ve diyalog aşamasına geldi.
Kandil,
"Silahlı mücadelenin" sorunun çözümü olmadığı noktasında, fikir beyan etti.
BDP ise,
"Siyasi misyonla", taraflar için "köprü vazifesini" üstlenmeyi hedefledi.
Asker,
Dâhil diğer kurumlar "oluşan" bu atmosfere, sıcak yaklaşım gösterdi.
Ulusal,
Ve Uluslararası esinti bile, "doğru yolda" gidiliyor, fikriyle tavır koymaya başladı.
***
Ülke,
Son yıllarda "demokrasinin" güçlenmesi açısından, hayal bile edilemeyen demokratik hamlelere sahne oldu.
Vesayetler,
Sorunun çözümüne "takoz" olan güçler, derin yapılar, çeteler ve darbeci zihniyet çökertildi,
Yarınların daha özgür ve barışçıl olabilmesi için.
Yani özetlersek;
"Barış ve kardeşlik" duygusunun en üst seviyesine nail olmuştuk.
Seçim sonrası,
Yeni Anayasa ve daha çağdaş, özgürlükleri öne çıkaran bir mutabakat sağlanacak, beklentisi.
Ama ne hikmetse;
Birden rüzgâr tersine döndü.
Yapılanlar,
Edilenler ve beklentiler hepsi "görmezden" gelinip, eski tas eski hamam misali.
Çatışma,
Şiddet, kavga ve silah, cenazeler ard arda sıralandı.
Tabi bir de,
"Körükleyen" kurumların akil olmayan karar ve uygulamaları "tuz biber" misali, hiddetlendirdi.
***
Kurt dumanlı havayı sever misali.
Pusuda,
Bekleyip "kanla" vesayet kurma gayretkeşliğine sahip olanlar "alkış" tutmaya başladı.
Gerilim,
Ve hadiseler arttıkça, "taraflarda" bu kez sinir harbi başladı.
Kabul edilemez duygusu körüklendi.
Dün,
Barışın dili konuşulurken, bugün "savaşın, kanın ve çatışmanın" dili konuşuluyor.
Başbakan Erdoğan'ın, "Bıçak kemiğe dayandı" sözü.
BDP'nin "Ya kopuş veya 'birleşme" karşılığı.
Bakan Şahin'in "Yarının mücadelesi bugünün mücadelesinden daha şiddetli olacak"
PKK'nın,
Bölgede saldırı pozisyonunu artırması.
"Hepsi" körükleyici birer hadise.
Ciddi,
Ve ürküten bir sinir harbi şu an ülke ve siyasal düzeyde, yaşanıyor.
Tehlikeli.
Hem de, yeni "tehlikeleri" vücuda getirecek düzeyde.
***
Önceki gün Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'dan aldığım "çözümde" kararlılık izlenimi.
Doğrusu,
Son 48 saat içerisinde "siyasi kesimden" gelen, zıtlaştırıcı açıklamalar, ümitsizleştirdi.
Ne oluyor?
Evet,
Ramazan-ı Şerif sonrası ne olacak sorusu şu an herkesin kafasında, cevap arıyor.
Yeniden, 1993'lü yıllara mı dönülecek?
Yoksa var olan "demokratik" süreç, "inadına inadına" devam mı edilecek?
Ki vesayet tuzaklarının oluşmaması için.
Doğrusu,
Herkesin korku ve endişesi keskin olmasına rağmen, "umudu" var olan barış rüzgârının devamıdır.
Olması da gereken budur.
"Barıştan kopmamak" lazım.
***
AK Parti.
Ve tabi ki BDP.
Hem,
Parti liderleri hem de kadrosundaki isimler.
Süreci,
Ve var olan "ateşi" körüklemekten çok, nasıl söndürebiliriz gerçeğinde hemfikir olmalılar.
Oruçlu,
Olmanın "verdiği" sinir hissiyatıyla, söylediklerini "tekzip" etmeliler..
Ne, AK Parti ben BDP'yi "bitiririm" düşüncesinde olmalı.
Ne de, BDP, AK Parti'yi "eritme" gayesi içerisinde, siyasi çatışmaya yönelmemeli.
Taraflar,
Sosyal sorunlara yaklaşım tarzlarını.
Ve "çözüm" gayretinde, kullanacağı, savunacağı ve irdeleyeceği "dilin" mevzunun bir parçası olduğunu bilmeliler.
Nitekim,
İkisidir ekseriyetiyle "bu sorunun çözüm mekanizması ve hayat membası" kullanılan dil.
Aksi takdirde, taraflar net bir resimle "sorunun" parçası haline gelirler.
Ki şu anki, "oluşan tablo" bunun göstergesidir.
Vebali de ağırdır.
***
Hiç kuşkusuz ki;
Savaşın dili "kolaydır" ve rahatlıkla, sergilenebilinir.
Malum, "fitne" her türlü çatışmanın kaynağı olduğuna göre, onu hayata geçiren de dildir.
Ama, gel gör ki "uzlaşı ve barışın" dili samimiyete ve iyi niyete bağlıdır.
Özünde özveri vardır, yüreklilik vardır, ciddiyet vardır.
Akl-ı selim hal vardır.
Bilgi, birikim ve tecrübe en büyük zenginliktir!
Her türlü,
Önyargı ve koşullandırma karşısında, "söylemi" uzlaşı ve barış diline dayalıdır.
Yeter ki yüreklerdeki "insani sevgi", önyargılara kurban edilmesin.
Tribüne değil, sonuca tavır koyulmalı.
***
Ve diyorum ki;
Şuan gelinen ve giderek ürküten durumdan kurtulmak için.
AK Parti.. BDP ve tabi ki DTK.
İmralı ve Kandil.
En önemlisi, Güneydoğu'daki sivil irade ve oluşumlar "tarihi" sorumluluk üstlenerek.
Kendilerini, "özeleştiri" sorgusuna alıp, gelişmelerde suçlu aramak yerine.
Hataların,
Telafisi ve tekrarından kaçınma "aklını" hayata geçirmeliler.
Bilmeliyiz ki,
"Keskin sirke küpüne" zararlı olduğu gibi, "hiddetle kalkan zararla oturur".
Kavganın ve çatışmanın, "kazananın" olmadığını bilmeyen yoktur.
Daima kaybedeni vardır.
Ve bin yıllık bir kardeşliğin de tez be tez "ayrıştırılacağını" düşünmek te, akıl karı değil.
Onun için; "Akan kardeş kanı" üzerinde, siyaset üretmek.
Bazı güçlerin "ellerini" güçlendirmek, sürdürülen mücadeleye sabotajdır.
Ne diyeyim;
Ciddi ve kaygı verici bir noktada "yarınlarımız" sabote ediliyor, farkında bile değiliz.
İş işten geçerse, herkes günahkâr olur.
Yani; bugünlere "kolay" gelinmedi.