İMAM SAHTE OLURSA!

Doğrusunu isterseniz;
Akla ziyan bir süreç akıntısında debelenip duruyoruz!
Ne olacağı meçhul bir hal.
Bilemiyorum.
Bir ülke;
Bu kadar mı "ikilem" ve karmaşa üretebilir?
Bir coğrafya bu kadar mı "farklı" işlemler görebilir?
Bir devlet bu kadar mı kendi milletine karşı "çifte" düşünce ihtiva eder.
Bir kent bu kadar mı, bahtsız ve sahipsizlik yaşayabilir?
Bir millet bu kadar mı, kendi iç dünyasıyla kavgalı olabilir?

***

Akıl kilitlenmesi.
Sanırım;
Bu konsepte sahip yeryüzünde Türkiye'nin dışında başka bir ülke yok gibi!
Olması da mümkün değil.
Çünkü;
Dehşetengiz bir "çelişkiler yumağına" sahip!
İnanın;
48 yaşına geldim.
Bu mesleğin de; çeyrek asrını geride bıraktım.
Ki "gecem ve gündüzüm" bu akıntıyla geçti.
Hala da;
Ülkenin, milletin ve devletin  "neye" hizmet ettiğine akıl-sır erdirmiş değilim.
Pozitif ve negatif "girişimlerin" bir sonraki adımı; "tüm düşünceleri" tar-u mar ediyor.
Bu da;
İnsanda gerçekten "akıl" kilitlenmesi yaratıyor.

***

O nedenle;
Bugün "zihinleri" meşgul etme yerine, dinlendirmek istiyorum.
Zaten;
Haftanın 5 günü "felaket" tellallığı yaparak, beyninizi yoruyoruz.
Demem o ki; haftanın şu son gününe "limon" sıkmayalım.
Hafiften,
Hasbi-hâllı "espriyle" donatıp, pazar yazısıyla sizleri buluşturmaya karar verdik...
Biraz da yüzler gülsün diye.
Şu imam sahte olursa hikâyesini bilir misiniz?
Mutlaka bileniniz vardır!
Bilmeyenler için de; öğrenmelerini sağlamak...
Bilenler için de, hatırlama gayesiyle; "İmam Sahte olursa" hikâyesi neye hikmet bi bakalım.
Tabi;
Hikâye aslında birçok "hadiseye" ve olup biten mevzulara rivayet edilir.
Hani bize özgü bir söz var;
"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az "...
Neyse!
Hikâye bu.
Herkes;
Kendisine "hisse" çıkarabilir.
Fazla da; laf üretmeye gerek duymadan, anlatalım.
Hikâye şöyle;

"""

Mehmet ve Süleyman isminde iki arkadaş.
İşi-gücü olmayan iki kafadar!
Yola çıkmışlar, iş aş elde edebilmek için.
Tam da; Ramazan ayı arifesinde!
Derken;
Yolları bir köye düşmüş.
Köylüler de onları "cer" toplamaya çıkan hocalar diye sanmışlar.
Hal, hatır derken, misafir etmişler.
Önce karınlarını doyurmuşlar.
Köy evinde; sohbet esnasında köylülerden biri;
"Hocalar, köyümüze imamlık yapabilir misiniz?
Zaten;
Ramazan ayı geldi. Ramazan'ı birlikte geçirelim"  demiş.

***

Mehmet atılmış;
"Hay hay, olur."
Namazla, niyazla alakası olmayan iki kafadar bu davetin memnuniyetiyle; istirahata çekilmişler.
Uyumaları için ayrılan odada; baş başa kalınca Süleyman hiddetlenmiş, Mehmet'e.
"Ula... Ben ne anlarım imamlıktan? Fatihayı bile doğru-dürüst bilmem..."
Mehmet çıkışmış;
"Merak etme. Hallederiz..."
Nasıl olacak?
Anlatmaya başlamış Mehmet, "imamlık" kurgusunu.
"Sen imamsın, en önde namazı kıldıracaksın...
Namaz kolay. Dikiliyken dua okur gibi yapacaksın.
Rükûya gelip sonra secdeye varacaksın.
İşte oralarda yüksek sesle söylemen gereken iki kelam var..."
Ben bilmem o kelamları...
"Ben hemen arkanda olacağım.
Eline ince bir ip bağlayacağım.
İpi bir kere çekersem secdeye varmadan önce yüksek sesle;
"Allahüekber" dersin, iki kere çekersem de "Semiallahü limen hamideh"...

***

Tabi;
Bilmezler Teravih namazının uzun olduğunu...
Eee. İp de çürük.
Rükûdan secdeye derken o çürük ip birden kopuvermiş.
Arkada saf tutmuş arkadaşından işaret alamayan sahte molla da susmuş kalmış.
İmamın sessizce yatıp kalkması cemaatin dikkatini çekmiş.
Cemaat homurdanmaya başlamış.
Nihayet biri, "Bre adam, yanlış kıldırıyorsun namazı... Amelimizi ve niyetimizi sakat ettin" diye çıkışmış.
Tabi.
Namaz bozulmuş, herkes ayaklanmış.
Sahte mollalar dayağı yedi yiyecek.
Zorla imamet makamına oturan Mehmet boynunu bükmüş:
"Valla bir terslik olduğunu ben de anladım ama sebebini çıkaramadım..."
Derin bir sessizlik olmuş.
Bütün cemaat Mehmet’in gözüne bakıyor.
Sahte imam iki durup bir yutkunmuş, arkadaşını göstermiş:
"Kabahat bende değil... İşin aslı şu ağalar.
İpin ucu aha şu üçkâğıtçının elindeydi.
Namazı bozan da o..."

***

Eee.
Şimdi bu yaşadığımız ve bize yaşatılanlar noktasında;
O çürük ip.
Ve İmamın sahtekarlığı.
Arkadaşının da; "Hinliği".
Vuku bulmuyor mu?
Sonuç;
Cemaate "kıldırılan" yanlış namaz.
Maalesef;
Bu "hikayenin" cuk oturduğu bir çok hadiseye Diyarbakır ve ahalisi maruz kalmakta.
Şöyle bir etrafımıza bakarsak;
Ne kadar "sahte imam" ve ne kadar "çürük ipe" sahip olanları görürüz.
Velhasıl.
"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az" deyip.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.