İNSANLARI ÖLDÜRÜYORUZ!
Hal-i ruhiyetimiz!
Ne yazık ki;
Vahşi "yaratığa" dönmüş durumdayız.
Burda;
İster birey,
İster toplum,
İster devlet nizamı olsun.
"İnsanları" öldürüyoruz.
Hem de "korkunç" ve yargısız bir şekilde.
* * *
Kurşun mu,
Mayın mı,
Bombalar mı,
Bilumum "barutlu" her silahla.
Dağda, ovada, bayırda, mağarada.
Karakolda, Taburda, lojmanda. Nöbet kulübesinde.
Yek tabu da; arazide.
Öldürüyoooruz!
Türk ve Kürt "insanını".
Acımasızca "bin yıllık" kardeşliği parçalayarak öldürüyoruz.
* * *
Yüreklere düşen "kor" ateşi!
Sönsün diyoruz bu ateş.
Ama yine de; "haşmetli" bir şekilde körüklüyoruz.
Bu kez daha dehşetli bir şekilde.
Öldürüyoruz "acımasızca".
Kurşunla,
Mayınla,
Bombalarla.
Sivillere "odaklanıyoruz" öldürmek için.
Kimleri vuruyoruz "gözleri" kırpmadan.
* * *
Kürt Ceylan'ı,
Türk Pınarı.
Üniversiteli Aydın Erdem.
Teğmen Ahmet Altunoğlu.
Ve daha onlar gibi yüzlerce "insanı" öldürdük, öldürüyoruz.
Peki;
Ölmeleri gerekiyor muydu, ya da suçları var mıydı?
Hayır!
Ama ne var ki; ölümlerinden besleniliyor.
Zalim ve Tinetli yüzler!
* * *
"Ölüm ve ölümler" kazançtır onlar için!
Ateşsiz gün olmasın;
Ölümler "daim" olsun!
Bizler "güçlü ve hükümran" olabilelim.
Yazık!
Bu tabloyu "acımasız" bir duyguyla kanıksar olduk.
Yani "alıştık"
Onun için de; umursamaz hale geldik.
Kalpler katılaştı.
Ölümlere ve öldürülmelere aldırış etmiyoruz.
* * *
Evet!
Öldürüyoruz.
Hem de "gözlerimizi" kırpmadan, acıma duygusu yaşamadan.
100 TL borç için bile; "öldürüyoruz"
Bir anlık öfkenin bedelini "aynı yastığa" baş koyduğumuzu öldürmekle ödüyoruz.
İşte Çınar'da! Öğretmen 9 aylık evli ve hamile eşini "öldürüyor".
İnfaz hükmü "sorgusuz-sualsiz".
Ya da park yüzünden silaha sarılıp kurşunları saydırıyoruz, karşımızdakine.
Bir değil, üç kişiyi birden öldürüyoruz!
"Sen bana nasıl yan bakarsın" deyip; çifte infaz gerçekleştiriyoruz.
* * *
Vahşileştikçe; "sapık" bir ruh hali gelişiyor.
Tecavüzler. Fiili livatalar.
Dehşetin ve insanlık dışının da ötesinde;
"Emeline" kavuş. Sonra da "parçala, öldür".
Şeytan-i bir hal!
Durmuyoruz; "öldürmeye" devam ediyoruz.
Nerede?
Her yerde.
Madenlerde.
Grizu patlamasına "toplu" ölümler veriyoruz.
Kana doymamış vampirler gibi.
Bir değil, onlarca kez.
* * *
Tersaneler! Öldürdükçe "öldürüyor".
Ya "Kot taşlamada" çalışanlar; "ölümü" bekleyen idam mahkûmu gibi.
Bir bir ölüyorlar.
Kervan durmuyor, kurban bol.
Karayolundaki terör. Her günü savaş bilânçosu.
Gün, saat ve dakika; "zayi" etmiyor illaki can alıyor.
İki gün önce "katliama" şahit olduk.
Mardin-Ceylanpınar karayolunda; ikisi çocuk 5 kişi öldü.
Bolu yolunda; üç profesörü heba ettik.
* * *
Velhasıl;
Korkunç ölümlerin fermanı hep bizden!
Çünkü
İnsanları öldüren bir devlet düzeni var olduğu için.
Bizler de "ölümleri" hoş bir seda olarak görüyoruz!
Çeteler mi,
Darbeler mi,
Darbeciler mi,
Derin devlet mi,
Etnik kimlik üzerinde oluşumlar yaratanlar mı?
Kaostan "medet umanlar mı?"
Bunların hepsi mevcut "düzenin" hikmetli yapılarıdır.
Yazık!
* * *
Dikkat!
Düzen "devlet düzenini" koruma modunda.
Onun için de; "insanlar" yapayalnız.
Sahipsiz!
Malum; "çobansız sürüyü" Kurt kapar!
Ne hazin ki; ülke insanı.
Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Suni, Arap.
Renk, ırk ve dil gözetilmeden; "sahipsiz" bir kervan.
İşte şu anki hali durum bu.
Öyle ise; ne yapmalıyız?
Şu ilke, nizam ve hayat felsefesi, kimlik vasfı olmalı;
"İnsan" olarak kendimize ve hayatımıza sahip çıkmalıyız.
Ve devletin de; "insana" sahip çıkabilmesi için avazımızın çıktığı kadar bağırmalıyız.
Ki o zaman; "öldürmeyiz, ölmeyiz, öldürtmeyiz" insanları.