KAÇIŞIN BEDELİ ACI OLDU?

Akla ziyan bir hadise;
Şu mıcır yığınları arasında cansız bedenleri bulunan "iki çocuğun" ölümü.
Doğrusu; Ölüm ve vakanın oluş seyri hayli "esrarengizlikler" içeriyor.
Cevap arayan onlarca soru var?
Şöyle ki; Öncelikle "iki çocuğun da" cansız bedeni "kamyon brandasına" sarılı.
Ayrı değiller!
Ve ikisi de, Elazığlı değil, Diyarbakırlı çıktı.
Polis ve ailelerin teşhisiyle;
Biri 15 yaşında Şehmus Demirkıran.
Diğeri, 13 yaşında Orhan Işık.
Tabi ikisi de, İlköğretim Okulu öğrencileri.
Yunus Emre İlköğretim okulunda okuyorlar.

* * *

Dikkate hâsıl durum;
Bu iki çocuğun da bir hafta önce evden çıkıp, bir daha göre dönmemeleri.
Yani; Evi terk edip, kaçmışlar!
Tabi bu "kaçma" iddiası, ailenin itirafından çıkıyor.
Çünkü; Daha önce de bu şekilde bir kaç kez "evden" kaçmışlıkları olmuş deniliyor.
Zaten bu gerekçe üzerine; Aile polise gidip onların "evden kaçtığını veya kayboldukları" yönünde ihbarda bulunmamış.
"Nasıl olsa, dönerler diye", önemsememişler.
Ta ki, önceki güne kadar.
O da;
Diyarbakır'da "mıcır yığınları arasında" iki çocuğun cesedi bulundu haberi gazete ve televizyonlara yansıyınca.
İki aile polise koşmuş; "Demirkıran ve Işık" kayıp diye!
Eşgâllerini vermişler, ne giydiklerini, boy-poz misali.
Sonra; hastane morguna gidince "korkunç" gerçekle yüz yüze gelmişler.
İki ceset de; bir haftadan bu yana kayıp olan "çocuklarına" ait!
Aileler cenazeleri önceki akşam; Yeniköy Mezarlığında toprağa verdi.
Buradan;
Minik canlara Allah'tan rahmet,
Ailelere de başsağlığı diliyorum.
Acıları büyük!
Ama ihmal ve alakasızlıkları da bir o kadar büyük!
Deşmek istemiyorum;
Ama bu, benzer ve diğer aileler açısından bir ders-i ibret olması gerektiğini söylüyorum.

* * *

Gelelim; ölümleri ve olayın vuku buluş şeklindeki esrarengizliğe!
Otopsi raporuna göre; "ölüm nedenleri" boğulma?
Tabi bu boğulma nasıl olmuş?
Öncelikle; Bu boğulma "branda içerisinde" nefessiz kalışlarından mı kaynaklandı?
Yoksa mıcırların üzerlerine dökülmesinden dolayı mı, altında kalarak mı boğuldular?
Ya da; birilerinin zorlamasıyla öldüler?
Otopsiye göre vücutlarında;
Herhangi bir darp izi, incinme, çürüklük yok.
Kesici bir alet izi de bulunmamış.
O zaman; üzerlerine mıcır dökülmesi veya darp edilmeleri zayıf etken oluyor.
Ağırlık; branda üzerine odaklanmak gerekir.
Ve, Mıcır yüklü TIR'ın seyahat güzergahı.
Malum; TIR Sürücüsü Ahmet Üründü mıcırları Elazığ'dan getirdiğini söylüyor.
Seyahat süresi içerisinde de bir kaç yerde, durup alış-veriş yaptığından da bahsediyor.

* * *

Şimdi;
Bu çocuklar TIR'a nasıl bindiler?
Mıcır dolumu yapılmadan önce mi?
Yoksa mıcırlar yüklendikten sonra mı bindiler?
Veyahut yolda şoför alış-veriş yaptığı esnada mı bindiler?
Brandaya sarılış şekilleri nasıl?
Uyumak için mi, brandayı kendileri sardılar?
Ya da!
İki günden buyana kafamı kurcalayan soruların cevap şekliyle; birileri "vahşice" onları boğup, mıcırların altına mı koydu?
"Sır" perdesi, hayli kalın.
Aldığım bilgilere göre;
Polis bu "hadisenin" sırrını çözmek için "özel bir ekip" görevlendirilmiş.
Bir taraftan da; Elazığ'da Jandarma "soruşturma" yürütüyor!
Sonucu hep birlikte göreceğiz.
Ama yürek dağlayan bu hadisedeki;
İhmal, alakasızlığa bir de; "cinayet" gibi vahşice bir durum yüklenirse.
İşte o zaman;
"İnsanlığımızı" bir kez daha sorgulamamız gerekir.
Evet; Evden kaçışın acı faturası bu oldu.

* * *

KİM DEMİŞ; SUSUZ KÖY YOK DİYE!

Bilmem. Hatırlar mısınız;
Etkili ve yetkili zevatlarımız zaman zaman göğüslerini gererek söylenirler;
"Susuz ve yolsuz" köy ve mezra kalmadı, kalmayacak diye!
Hatta elektriksiz!
Meğer doğru değilmiş bu böbürlenmeli? Mangal hikayesi gibi.
Diyarbakır'da; Susuz da, elektriksiz de, yolsuz da köy ve mezra var.
Hem de; "bir iki değil" onlarca.
Daha beteri;
Beritan Aşireti üyeleri için Bismil'de inşa edilen modern Çeltik köyü bile bugün "susuz".
Modern köyde, kerbela hayatı yaşanıyor.
2004'te yapımında bile "enva-i" hile dönen, konutları harap olan Çeltik köyü "kadınları" isyan bayrağı çekti.
"Yeter, sırtımızdan kuyulardan su çekmemiz.
Hepimiz "bel fıtığı" olduk!"

* * *

Devasa okul dahi köyde susuz. Musluklar "tıs" diyor!
300 hane köyden göç etmiş, "su" olmadığı için.
Dün köyün kadınları toplanıp;
350'e yakın ilköğretim okulu öğrencisi çocuklarını "Ya köye su getirilecek ya da çocuklarımızı okula göndermeyeceğiz" dediler.
Dedik ya; konutların yapımındaki "enva-i" hilenin döndüğü.
Konutların" hali perişan. Hasarlı, çatlak ve yıkık!
Modern köyde, "modern rezalet" yaşantısı bu olsa gerek(!)
Velhasıl; 21 yüzyılı aşarken!
Halen; Diyarbakır'da "taş devri" misali karanlığa mahkûm köyler ve mezralar varsa.
Halen; Kerbela hayatına mahkûm edilmiş, yağmur suyuyla "içme suyu" ihtiyacını giderenler varsa.
Halen; Çamur ve patika yollardan geçmek zorunda kalan insanlar bulunuyorsa.
Vay ülkemin haline. Vay beni yönetenlere. Vay, benim etkili ve yetkili zevatıma!
Ne diyelim?

* * *

Hadi bakalım;
"Seçim sath-ı mailine" girmiş bulunuyoruz.
Bari bu kez; "Suyu, yolu, elektriği" olmayan gerçek mağdur köylerin derdine çare olun.
Bırakın; Yağcıların, şakşakçıların ve bilumum "çıkar" ihtiva edenlere katlamalı; "iş bitirme" gayretkeşliğini
Bir köye; Üç sondaj, üç trafo, iki-üç kez yapılı asfalt yol yapmak "adil" bir yönetim anlayışı değil.
Geçmişte; Böyle düşünen ve hizmet ahlakını böyle görenlerin "akıbeti" bugün hepimizin malumudur.
Bilmem anlatabildim mi?
Aha bizden size ihbar!
Metropol kent Diyarbakır'ın merkez dâhil olmak üzere, ilçelerinde; Elektrik, Yol ve Suyu olmayan köylerin silsilesi.

* * *

..VE KCK DAVASI!
KCK davasında "Kürtçe" savunma talebi reddedildi.
Gerekçe;
Savcıya ve diğer hukuki süreç içerisinde "Türkçe" ifade verilmesi.
Tabi sanık konumundakiler de; "Kürtçe" konuşmaya devam ediyor.
Tahliye yok!
İddianamenin özeti okunuyor.
Bir hayli gün alacak; davadan "karar" çıkması noktasında.
Bekleyip göreceğiz!