KAFALAR KARIŞIK OLUNCA!

Ülkenin mi, yoksa CHP'nin mi?

Ya da Deniz Baykal'ın mı?

Bilemiyorum!

Ama bildiğim bir gerçek vardır;

O da çoğu kesimin "kafalarının" bir hayli karışık olduğudur.

Özellikle de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Genel Sekreter Önder Sav'ın durumu pek de 'iç acıcı değil'

Hoş görünmüyorlar.

Bir arıza söz konusu.

Taktir edersiniz ki; kafalar karışık olunca da, ifadeler de garipleşiyor.

Kim doğru, kim yanlış.

Kim gerçek, kim sanal "bilinmez" bir denklem teşkil eder hale gelinir.

Durum böyle olunca da; en küçük mevzu dahi "bumeranga" dönüşüverir.

Kafası karışık olanlar için.

Tıpkı; "izleme-dinleme" rezaleti ve sonrasındaki gelişmeler gibi.

Bildiğiniz gibi, "Bumerang" atıldığında atana geri dönen kıvrık bir sopaya benzeyen bir alettir.

Her ne kadar; hedefe zarar verip, geri dönerse de.

Acemisiyseniz, hedefe ulaşmadan size geri dönüp, zarar verir.

İşte, bir haftadan buyana Ankara'yı olduğu gibi ülkeyi saran "izleme ve dinleme" mevzuunun çıkış merkezi de "bumerang" gibi.

Çünkü mevzuyu ortaya atan belli bir süre sonra aynı mevzuuyla tosluyor.

Yüzüne inen şamarla.

***

 

Önder Sav'ın CHP üzerinde "yarattığı" fırtına.

Ve giderek de "karabulutlaşmakta"!

Çünkü öylesine iki pot kırdı ki; deyim yerindeyse CHP'ye bel büktürdü.

Sav'ın kırdığı iki pot'a bakalım.

Birincisi Elmadağ ilçesinde Hacca gitme niyetinde olan bir Partilinin Sav'la yaptığı sohbet esnasında kameralara yansıyan görüntüsü.

Kendisinden bile yaşça büyük olan Mustafa Ünal adlı vatandaşa; "Boş ver Araplara para kaptırma" diyor.

Vatandaşın inancıyla alay eden Sav'a ne demeli?

Siz ne derseniz deyin.

Ben sözümü en sonda söyleyeceğim.

Düşünün; Yaşının 80'e geldiğini, bir ayağının çukurda olduğunu, onun için hacca gitme niyetinde olduğunu kendine has safiyaneliği ile Sav'a anlatmaya çalışan CHP'li Mustafa dedeye verilecek cevap bu mu olmalıydı.

Sav cevaptan daha anlaşılmaz bir üslupla; haddini de aşarak.

"Bakarsın Muhammed seni bırakmaz. Sen yine şey yapma"

Yazık!

Sözde Yaşını, başını almış.

Hem de 70'ine dayanmış kurt bir siyasetçiye yakışır mı?

Demek ki yakıştığı için söylemiştir.

"Laik ve Cumhuriyetten" de söz eden bir insan.

İnancında özgürlüğünden dem vuran biri...

Sözlerinin "toplumda" yarattığı infiali görünce "sırra kadem" bastı.

Yüzünü eskitme anlamında!

***

Tabi buarada "kabul edilemez" düşüncesine bir de kılıf uydurdu.

"Dinci basının"(!) oyunu diye!

Yok, gizli kamera, yok montaj.

Derler ya "yalancının mumu yatsıya kadar".

Girdiği sokağın çıkmaz olduğunu anlayınca bu kez, "üç maymun" misali, bir organizasyona girişti.

Derken; "tele kulak" skandalını patlattı.

O da; neydi?

Sav bir süre önce merkeze alınan Bolu eski Valisi'yle CHP Genel Merkezi'nde görüşmede bulunuyor.

Bu esnada Vakit gazetesi Ankara bürosundan muhabir arıyor.

Kırdığı bir önceki potla alakalı görüş isteniyor kendisinden.

Sav bu kafası karışık.

Misafirim var ben sizi arayacağım diyor ve telefonu kapatması gerekirken açık bırakıyor.

Telefonun diğer ucundaki muhabir, sesler duymaya başlıyor. Bakıyor ki, Ooooo.

Neler konuşuluyor neler?

Hemen kayda giriyor. Toplam 42 dakika kayıtta kalıyor.

Ve ardından bu "kayıt" deşifre edilerek; okuyucuya aktarılıyor.

***

Haber çıkınca "kıyamet" koptu.

Hükümet CHP'yi dinliyor. CHP Genel Merkezinde "böcek" var.

Bir haftadır bu konuşuluyor.

Dedim ya kafalar karışık olunca; mevzunun sahipleri sürekli tecrübesizlikleriyle "Bumerang" vakasıyla karşılaşıyorlar.

Sav'ın da bu son "potu" öyle oldu.

Kısacası Sav'ın "Telefonum dinlendi" iddiasıyla başlayan muamması; "maskesini" düşürdü.

Sav, ilk açıklamasında Bolu Valisiyle yaptığı görüşmenin dinlenip Vakit Gazetesi'ne sızdırıldığını iddia etmişti.

Bunun üzerine Vakit Gazetesi "Biz dinlemedik, Sav yanlışlıkla 'Yes' tuşuna bastı. 44 dakika boyunca yaptığı görüşmeyi kaydettik" dedi.

Sav ise savcılığa başvurarak "44 dakika içinde dört kez telefonum çaldı. Böyle yanlışlık mı olur" cevabını verdi.

Bunun üzerine Vakit Gazetesi, Telekom'dan belge istedi ve 44 dakikalık görüşmeyi belgeledi.

Sav ise bunun üzerine Turkcell'e başvurdu.

Dört gündür Turkcell'den cevap bekleniyordu.

Beklenen cevap da geldi.

Turkcell, Vakit'le Sav'ın telefonu arasındaki 44 dakikalık bağlantıyı doğruladı.

Böylece Sav'ın "Yanlış alarm" verdiği ortaya çıktı.

Şimdi Ankara'da şu konuşuluyor:

"CHP, İçişleri Bakanı'nın istifasını istemişti. Şimdi bu durumda Sav'ın istifası gerekmez mi?"

Gerekir.

Hem de Baykal tarafından da "azledilmesi" gerekir.

***

Onun için diyorum ki; Eğer CHP toplumla barışmak istiyorsa.

Dini değerlere saygısı var ise.

Toplumsal bütünlükten yana ise.

Kültürel değerlerin yaşaması taraftarı ise.

Sevgi ve saygının erdemliğine inanıyorsa.

Türkiye'nin "derin" kimliklerle boğuşmasını istemiyorsa.

Demokrasinin, İnsan Haklarının, Özgürlüğün yaşamın her alanına sirayet etmesini benimsiyorsa.

Çoğulcu parlamentonun "kudretine" güveniyorsa

Egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir düsturunu kabul ediyorsa.

Deniz Baykal Şanlıurfa ve Diyarbakır gezisinde "halktan özür dilediğini" deklare edecek.

Önder Sav'la "yolları ayırdık" diyecek.

Tabi bir de; Güneydoğu insanının gönlünü "samimi ve dürüst" bir misyonla ortaya koyacak söylem ve ifadelerle alması gerekir.

Yoksa dün gazetelere yansıyan "bugün seçim" olursa, hangi parti ne alır anketinde ortaya çıktığı gibi.

"Mum gibi" erime trendiniz devam edecektir.

Yani; "Demokrasi dışı" güçlerin arkasına sığınmaya çalıştığınız müddetçe; kaybınız devam edecektir.

Bekleyip göreceğiz.

Baykal Şanlıurfa'daki "Tarım Kurultayı"nda ne diyecek?

Diyarbakır'daki MYK toplantısında neleri anlatacak?

Sizleri bilmem, ama ben çok merak ediyorum.

 ***

Tabi bir de, "bu şerrin" bir hayrı da olmadı değil.

O da, Türkiye'de "isteyenin istediği" kişiyi "dinleyebildiği" gerçeğinin su yüzüne çıkmasıdır.

Ki dün Ulaştırma Bakanı'nın meclis kürsüsündeki ifadesi; durumun ne kadar vahim olduğudur.

"Önlenmesi mümkün değildir. Tek çözüm; konuşmamak".

İster yasal, ister yasa dışı.

Zaten; Polis te, Asker de, MİT'te "istediğini" dinliyor.

İnanıyorum ki, ben de dinleniyorum.

Niye derseniz?

Çünkü ben konuşmuyorum da ondan.