KAVGAYI DA, BARIŞI DA BİLMEZLER!…

Şu bizim siyasiler var ya!… Bir alemler.. Nerden bulunurlar, nasıl tercih edilirler, “bu yolun yolcusunun” ana kriterleri ve karakter yapısı nasıl ölçülüyor, böyle mi olmaları lazım minvalinde anlaşılmazlığı tetikliyorlar.. Ki, hangi pencereden bakarsanız bakın; “onları anlamak” zor!.. Çözemiyorum..  Karakter ve sergiledikleri tavır, ortaya koydukları politika da, bir o kadar bilinmez denklem gibi çöz de çözebilirsen..!..

***

Kavga derseniz; “nasıl kavga” edileceğini bilmezler.. Barış derseniz, “o sulhun” sağlanması noktasında, “yol yordam” bilmezler.. Bir araya gelin deseniz, “enva-i sahteciliği” sergiler, bu ne hal dedirtirler..? Çünkü hiç bir işte; “beceri sahibi” olmadıkları gibi; “ölçüleri de yoktur!..” Sınır da tanımazlar kendilerine münhasır olan kerametlerinde yeter ki; söz onlarda olsun!!…

***

Vaki oldukları hadise, her ne ise “yüzdeki” tebessüm ile “kalpteki” duygu örtüşmediği gibi, hep zıt istikamette kendilerini ele vermektedirler..  Bazı hallerde, “acemi kasap” misali, hemen bir yerlerini kesip, kan akıtıp siyasetin hastanesinin yolunu tutarlar.. Bıçağı keseceği hayvana değil, illa ki kendi vücuduna temas ettirerek kestiği yerin acı, yüzündeki ifadeyle ifşa olur!… Ne bu hal?!…

***

Tablo, ne diyeceksin ülkemin siyasetindeki ruh ve gendeki devşirme hal-i durumuna!.. Hep böyle gelip, hep böyle gitmiştir!… Ne var ki  vaziyeti bir ölçüde iktidar ile muhalefet ekseninde; “olabilirlik” olarak, kabul görmek de mümkün!.. Malum, iktidar ile muhalefetin “siyasi rekabetinde” her yol mübah ya; “sahtecilik, sahtekarlık” kaçınılmazdır, karakterlerini ifa etmelerinde!!..

***

Kendi beyanlarıyla “demokraside çare tükenmez” deseler de işin zıttı, icraatlarında mevcut!..  Her ne kadar, ahalinin sorunlarının, yaşadıkları sıkıntıların giderilmesi noktasında söylenmiş bir söz ise de; demokrasinin çaresiz olmadığına!!… Onlar verilen açık çeki hiç de böylesi bir görevi ifade etme adına kullanmaz, harcamazlar… Bilakis, “demokrasiyi” nasıl imha edebiliriz, kılıcıyla nasıl “kan dökebiliriz” zihniyetiyle, hareket ederler..

****

Aklı zorlayan bir de; aynı rotada giden, aynı davayı savunduklarını, aynı partiyle özdeşleştiklerini ifade edenlerin; birbirlerine karşı, ortaya koydukları hazımsızlık var ya; “ne melem ve melun” hal çılgını her ortamda, attırmıyor değil…. Önde ayrı, arkada ayrı, sağında-solunda apayrı misali; “yüze yansıyan” sahteciliğin, yüzsüzlüğün bini bir para misali; icraatin içinde sergileniyor!…

***

İşte bu fikri beyanım, gördüklerimin karşısında yaptığım şu analiz, biliyorum ki bir çok kişinin canını sıkacağı gibi; “yok ya öyle değildik” gibisinden; laf üretenler olacak.. Olsun.. Öyle ya; görünen köy kılavuz istemez!..Her şey ulu orta yerde kendisini haykırarak, alenen beyan ediyor.. Yeter ki, zat-ı muhteremler bir kez olsun “aynaya bakıp, sen ne yapıyorsun, ne bu halin” diyebilsin.. Ama nerdeee!..

***

Bayram’da gerek kent protokolünün bayramlaşma töreninde, gerekse de partinin bizatihi kendi organizasyonu olan “bayramlaşma” organizasyonunda aynı mahalledeki “içten pazarlıklı” hasımları öylesine ortaya çıkardı ki; “zeytinyağının su yüzüne çıkması” gibi… “Bazı siyasi simalarda” işte böylesi bir tabloyu “iğrenerek” birebir görüp şahit oldum!..  Akıl hafzalamda, sorguladıkça sorguladım!..

***

O nasıl bir tokalaşma, o nasıl zoraki bir gülümseme, o nasıl göstermelik nezaket sergilemek, o nasıl gayri samimi kurulan cümleler…. Ve daha neler neler?.. Dillerinden dökülen sözcüklerin temas ettiği mevzular, bilene der demez ne iş dedirten cinsten olması düşündürücü!!!.. Ben de bu nasıl bir ifritliktir dedim..

***

Çünkü, “birbirlerini imha etmek için, yermek ve yermek için” her türlü koda programlanmış kocaman insanların, “sanki hiçbir şey” aralarında olmamış gibi tavır takınmaları, der demez “alay mı ediyorsunuz” ahaliyle!.. Yahu, sivili var, bürokratı var, esnafı var, iş adamı var, mahalle muhtarları var; “kent ahalisi burda” sizin “kandırıcılığınız” neyin nesi?!..

***

Diyeceksiniz ki; “bayramda dargınlık, küskünlük, hasımlık olmaz” yakışmaz da!.. Barışsınlar, konuşsunlar, koklaşsınlar ne var bunda?!.? Fena değil ki, sulh için şart… Elbette ik öyle.. Biz barışmasınlar demiyoruz, barışsınlar.. Ki buna can kurban.. Ama; “ne barışıyorlar, ne dargınlıklarından ve ne de hasımlıklarından vaz geçiyorlar?!.. Yüz ayrı, ağız ayrı, kalp ayrı “tavır” içerisinde oldukları için; sinir bozucu oluyorlar!!..

***

HİÇ YAKIŞMADI!…

Kaç gündür kent gündeminde!.. Kadim şehir “bu resmi” konuşuyor, tepki veriyor; ne bu hal diyor?!.. Benden de sordular sizdeki tepki nedir diye.. Verdiğim yanıt açık ve net!.. Tartışma yaratan görüntü de, “niyet” farklı olsa da, özü itibariyle AK Parti Yenişehir İlçe Başkanı Nupel Kaya’nın verdiği bu resim; hiç ama hiç yakışmadı!.. Paylaştığı resme iliştirdiği “Gönülden gönüle giden bir yol var” değer ölçüsüne uymadı.. Olmadı yani..!

***

KISA NOTLAR…

TRAFİK.. Diyarbakırlıların deyimiyle; “be nezer.?” Önceki bayramlara göre, otoyollarda trafik kazaları azaldı.. Ki bir çok noktada, hız limiti artırılmasına rağmen.. Demek ki, azıcık dikkat, kurallara uyma, emniyet kemeri ve tabi ki, “can ve cananlar” hassasiyetiyle; üstesinden gelinebiliyor..

***

KASAPLAR.. Ne dersek nafile.. Her kurban bayramında olduğu gibi, “kerameti kendinden menkuller” sahaya çıkınca, hal-i vaziyet, elini, kolunu, ayağını kesen, başını kırdıran, kurbanla “güreş minderindeki” gibi cebelleşenler yine; hastaneleri doldurdu.. Demek ki, her şey ehline bırakılmalı!..

***

KORONA.. Azıcık rehavet, bilim adamlarının çelişmesi, virüsün sürekli mutasyona uğraması, vaka sayılarının düşük gösterilme hali; Pandemi’de alınan önlemleri, atıla düşürünce!.. Maske, sosyal mesafe ve hijyenik ortam da fora edilince, “virüs hortladı, vakıa sayısı” arttı.. Yeniden aşı, doz hatırlatması.. Ki, konuşuluyor, “tatil dönemi bitsin” Ekim’de “yasaklar başlar”…

***

GRİP VE İSHAL.. Mevsimdeki hava değişimi; virüsü de taklit eden “gribal enfeksiyon” fena etkiliyor.. Burada, Diyarbakır’ın özelinde, bayram süresince kiminle sohbet ettimse aynı durumdan muzdarip, "ishal, bulantı, grip etkili vücutta kırgınlık..” Yediklerinden mi, içilen sudan mı, bilemiyorum, ama ahali “suyu işaret” ediyor..

***

İSTANBUL’UN HAL-İ PÜR MELALİ.. Yine perişanlık, yine bayramı yaşatmayan; yerel yönetim anlayışı!.. Nasıl bir iş anlamak zor!.. Yağmur, sel, fırtına ve kar.. Yani doğa, hesap soruyor.. Her ne kadar, ülkenin bir çok coğrafyasında söz konusu olsa da, İstanbul’un bir türlü yakasını bırakmıyor.. Başkan İmamoğlu nerde?!.. Mesai firari.. Yine Muğla’da tatil yapıyor.. Eee ne diyor; “alışacaksınız bu halime..”

***

İMAMOĞLU VAZ MI GEÇSE?!.. Bence İstanbul’dan vazgeçsin ki, “doğa” hem onun yakasını hem de İstanbul’un yakasını bıraksın.. Çünkü, varlığı hep zarar üretici.. Doğru ya, gitsin başkanlığa aday olsun.. Biliyorum diyeceksiniz aman ha aman, bu kez Doğa ceza ibresini, topyekün Türkiye’ye çevirir.. Ah ki ah… Baksana, metrekareye 113 kilogram yağmur yağdı…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Unutup gülmek, hatırlayıp üzülmekten çok daha iyidir.