Kazı sürüyor, Kemikler çıkıyor?
Saraykapı'daki;
Karanlık dönemin bıraktığı "toplu mezar".
Kazıya dün de devam edildi.
Ancak,
Tahkikata, "gizlilik" kararı verildiği için pek bilgi akışı yok.
Yasak.
Sadece,
Bir önceki günkü resmi açıklama var elde!
O da deniliyor ki "kazı sürüyor".
Ötesi, yok!
Ancak,
Kazdıkça insan kemiği "fışkırdığını" söyleyebiliriz.
Derler ya;
"Maden bulundu" diye, burası da "infaz edilen" insanların ceset madeni gibi.
Çünkü,
Gayri resmi bilgilere göre çok sayıda insanın buraya gömüldüğü söyleniyor.
Bakalım,
Bundan sonraki kazı'da ne çıkacak?
Bilemiyoruz.
Bekleyip, göreceğiz.
***
Dünkü yazımda ifade etmiştim.
Türkiye,
Geçmişle ve geçmişteki "vahşetle" yüzleşmeli.
12 Eylül.
Olağanüstü Hal dönemi.
VE JİTEM'in varlık zamanı sorgulanmalı.
Şayet,
Ülke ve millet olarak "açık bir toplum olmak" istiyor isek.
Demokrasimizi,
İnsan Haklarımızı,
Hukuku,
Adaleti,
Ülke ve millet bağımsızlığını,
Eşitliği,
Özgür ve eşitlikçi bir rejim ve toplum "geçmişte yaşanan arızalara" bir daha yakalanmak istemiyor isek.
Bunu yapmalıyız.
Hakikatleri, araştırarak, bilerek, tanık olarak!
***
Dün,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'a gazeteciler bu minvalde sormuş.
JİTEM'in,
Bahçesinde çıkan "insan iskeletleriyle" alakalı değerlendirmeniz nedir diye?
O da şöyle yorumlamış;
"Geçmişte yapılan yanlışlar varsa, onlarla da bugün devlet gayet açık bir şekilde yüzleşiyor."
Evet,
Türkiye gerçek manada tüm benliğiyle "açık ve şeffaf olabilirse".
İnanıyorum ki,
Biz dünden ve bugünden daha ileri yarınlar yaşayacağız.
17 bin faili meçhul cinayet.
40 bini aşan, şiddete kurban giden insan.
Yakılan-yıkılan köyler.
Yerinden, yurdundan edilen milyonlar.
Cezaevinde,
Ömür tüketen, işkence edilip, infaz edilen binlerce insan.
İşte,
Bu hain zamanla "yüzleşilmeli, sorgulanmalı" hesap vermeli, o günün aktörleri her kim ise!
***
OKKAN'DAN, ÇEKİNDİKLERİ İÇİN ORAYA GÖMMÜŞLER?
Bakınız;
JİTEM İtirafçısı Abdulkadir Aygan.
Saraykapı'daki insan iskeletleriyle alakalı açıklamada bulundu.
Diyor ki,
"Gaffar Okkan'dan çekindikleri için, cesetleri oralara gömmüşler".
Yani,
O dönemde olup bitenleri, şöyle detaylandırıyor Aygan:
Söz konusu dönemde A. Gaffar Okkan JİTEM faaliyetlerine karşı tavır aldı.
Binbaşı Abdülkerim Kırca ve Binbaşı Cemal Temizöz’ün
JİTEM Diyarbakır Grup Komutanı olduğu dönemde,
Yüzbaşı Zahit Engin de JİTEM Diyarbakır Tim Komutanı olarak görev yapıyordu.
A.Gaffar Okkan da Diyarbakır il Emniyet Müdürü idi.
O Dönemde emniyet müdürü, JİTEM’in yasadışı faaliyetlerini engellemeye çalışıyordu.
Yani, JİTEM’i takibe almıştı.
Daha önce yakalanıp;
JİTEM’e getirilen, işkence ile sorgulanıp infaz edilen insanların cesedi şehir dışına atılıyordu.
Ancak A.Gaffar Okkan’ın aldığı tedbirler sonucu;
JİTEM artık serbestçe hareket edemez oldu.
Sanırım bu altı kişiye ait olduğu sanılan kemikler de o döneme aittir".
***
Aygan,
Buralarda daha fazla insan cesedinin olduğuna da inandığını söylüyor.
Hatta ilk olarak JİTEM'den kaçıp, yurt dışına çıktığı esnada, bunları anlattım diyor.
Ve diyor ki;
Saraykapı’daki tarihi Höyük’ün (tepe) içlerine doğru giden (kanal şeklinde) insan kemikleriyle dolu tüneller gördüğümü beyan etmiştim.
O toplu mezardaki kemiklerin eski olma ihtimalinden dolayı üzerinde fazlaca durmadım.
Ancak; bugün ortaya çıkan insan kemikleri ben de apayrı bir çağrışım yaptı."
Aygan; bu nedenle açıklama yapma gereği gördüm diyor.
***
Evet, JİTEM'in bildik "infaz ve imha" modeli bu, toplu mezarlar.
Diyorum ki,
Saraykapı'daki özellikle;
JİTEM'in sorgu merkezi,
İdare binasının bahçesi,
Cezaevi ve Hazreti Süleyman'ın aşağı bölgesi.
Komplike, tarihi yapılar dışındaki tüm yapılar dahil olmak üzere.
Tamamen, "kazılmalı, deşilmeli, koruma altına alınmalı".
En önemlisi de; dün isimlerini buradan sıraladığım.
Dönemin, JİTEM komutan ve elemanları da.
Zaman, geçirilmeden sorgulamaya ve tahkikata alınmaları lazım.
Çünkü, ortaya çıkan "insan kemikleri" her kime ait ise de.
Ortaya çıkan, tablo ve geçmişe ait bilgi-bulgular, "cinayet ve infaz ile adam öldürmedir"..
Bu da, ağır ceza kapsamına giriyor.
Hesap;
Hesapsız, adalet, adaletsiz bırakılmamalı.
***
KEMAL ABİ'YE HAYAT ÖPÜCÜĞÜ?
Ah ki, ah.
Hani, bir söz vardır ya "ballı insan".
İşte aha şu Kemal Kılıçdaroğlu var ya.
İşte böyle şanslı ve ballı bir adam.
Yine beleşten paçayı sıyırdı, "koltuk" elden gidecek iken!
Neden diyeceksiniz?
Baksanıza.
Parti içerisinde, "trendi" dibe vurmuştu.
Özelliklen de, parti "içi kontrol" ve söylemler, "tamamen" dağılmış.
Yeni lider, yeni parti yönetimi için "arayışlar", tüzük değişikliği.
Velhasıl, icra edilen siyasetle "ana muhalefet" olmayı hak etmez haliyeti ruhiyatla.
Değişim için büyük uğraş ve siyasi kulisler yapılırken.
***
Gitti gidecek.
Olağanüstü kongre kapıyı çaldı misali.
Kılıçdaroğlu'na, CHP liderliğini getiren "kaset" gibi.
Bu kez; ikinci şans, yani "hayat öpücüğü" Silivri'den geldi.
Gerekçe, Silivri'deki "savcılara-hâkimlere", Silivri tiyatrosu demiş.
Ergenekon, Balyoz ve Andıç davalarının sanıklarına arka çıkarak.
Yargılamaya "atıfta" bulunmuştu.
***
Bunun üzerine de; Silivri savcılığı "Yargıyı etkileme" iddiasıyla, fezleke hazırladı.
Fezleke şuan Meclis'te.
Diyeceksiniz ki ne var bunda? Bilindiği gibi;
Mecliste 700'ün üzerinde parti gözetmeksiniz milletvekilleri için hazırlanmış "fezleke" var.
Ki, bazı milletvekilleri için hazırlanan fezlekeler düzinenin de ötesinde.
Mesela, BDP'li Milletvekilleri "fezlekede" rekor sahibiler.
Her birinin nerdeyse; 20–30 kadar fezlekesi bulunuyor!
***
"Batak" siyaset,
Tercihlisi Kılıçdaroğlu, "bu fezlekeyi" fırsata dönüştürdü.
İşte hafta başından beri, Türkiye bu fezlekenin "polemiğine" kilitlenmiş.
Ki biz de; günler sonra olda, kilitlenip, üzerinde konuşma zorunluluğunu hissettik.
Tabi, bende bakış farklı.
Belki birileri; fezleke üzerinde "rejim" değişikliğine ilişkin suni düşünce inşa ediyor ise de.
***
TOPLUMSAL, DEMOKRASİYE İNANCI VAR MI Kİ?
Gerçek olun şudur ki; Türkiye, demokrasiyi "birey özelliğine" kurgulamış durumda.
İşte sancı veren bu.
Yoksa, toplumsal bir demokrasi işlese.
Tüm bireylere. Özel bireylere değil, ikmaliyle kendi varlığından söz ederse.
İşte o zaman, "Taşlar yerli yerine oturur".
Ama gel gör ki; öyle değil. Onun için de; Türkiye her alanda "fırsatlar" ama inlik fırsatlarla dolu.
***
Diyorum ya; fezleke ve üzerindeki polemik.
CHP'lilerin, meclis tarihinde bir ilk olarak yürümeleri, toplu "dokunulmazlıklar" kaldırılsın dilekçesi.
Kılıçdaroğlu için.
Bulunmaz, satın alınamaz bir "hayat öpücüğü" oldu.
Yaptığı ucuz Kahramanlıktan öteye bir şey değil.
Biliyor ki, Dokunulmazlığı kalkmayacak.
Biliyor ki, O fezleke meclisin tozlu raflarında, fareler tarafından "kemirilip yok" edilecek.
***
Sormak istiyorum.
Halkçı(!) Ana Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu'na!
Anayasa'ya göre; "Kimseye imtiyaz" tanınamaz.
Peki, Türkiye bu "imtiyaz" "imtiyazlığını" yaşamıyor mu?
Yaşıyor.
Çünkü senin Silivri'deki savcılara söylediğini.
Ben söylemiş olsaydım.
Ya da, sade bir vatandaş söylemiş olsaydı.
Yargı, "sözleri ve yazılanı" hakaret olarak görür müydü?
Yoksa, ağır cezalık deyip, "kodese mi" atardı.
İnanıyorum ki, son cümlenin muhtevasına ilişkin, hüküm icra edeceklerdi.
Ne diyelim.
Hadi gene iyisin Kılıçdaroğlu.
Silivri'ye yat kal dua et, "koltuk" kayıp gidebilirdi?