KENDİNE BİR BAK!
Uzun zaman önceydi.
Şu an ismini hatırlamadığım bir dergide okumuştum.
"Bedava ayna bi baksana" diye.
İnsanoğlunun 'hayat' resmini 'yüzüne' şamar gibi indiren bir hikaye idi.
Çok da etkilenmiştim! Ve uzun süre de etkisinde kalmıştım
Belki birilerimizin "ders-i ibret" anlamında çıkarabilecek dersleri olabilir?
Aslında; 'hepimizin" ders alacağı bir hikaye.
Gündemin de "derin" bunalımından kurtulma gayesiyle; hatırladığım kadarıyla 'size' aktarmak istiyorum.
Adamın biri diye başlıyor. Hatırladığım kadarıyla.
Saçlarına yeni 'ak düşmüş', zengin bir zat-ı muhterem.
Kendinden emin, kibirli ve parayla her şeyin 'alınabilineceğini" düşünen biri.
Zamanın birinde; yaşadığı kasabadan 'şehre' iner.
Ve ilk kez gittiği şehrin tarihi çarşısında 'gezinti' yapar.
Eve dönüşte 'hatıra' eşya diye bir şeyler götürmek istediği için; bir dükkâna girer.
Tezgahın başında yaşlı bir adam. Saçı ve sakalı 'ağarmış', nur yüzlü biri.
***
Seslenir tezgâhın başındaki yaşlı adama;
—Hatıra eşya almak istiyorum? Ne tavsiye edersiniz?
Tezgâhın arkasındaki yaşlı adam; karşısındaki adamı "tepeden tırnağa' süzmüş.
Sonra da; sorusuna cevap vermiş.
—Buranın en meşhur malı aynalardır evladım demiş.
Tabi bunu söylerken; "onları almaya güç ister, senin gücün var mı?" der.
Adam hiç kesinti geliştirmeden cevabını vermiş.
— Ben, yaşadığım kasabanın en zengin insanıyım. Benim için para önemli değil.
Yaşlı tezgâhtar da, dudak büküp:
— İnşallah gücün yeter? Çünkü padişahlar bile alamadı onları.
***
Zenginliğiyle böbürlenen kasabalı ses tonunu iyice yükselterek yaşlıya seslenmiş:
— Benim elde edemeyeceğim şey yoktur! Fiyatları nedir?
Yaşlı adam seçeceğin aynaya bağlı, diyerek gülümsemiş!
— Günümüze ait aynaları normal fiyata alabilirsin. Fakat eski aynalar pahalıdır. Hele hele antikalara gücün yetmez. Ama geleceğin aynası bedavadır, fakat onu görsen pek beğenmezsin.
Adam, bu sözleri pek anlamamış. Ama merakından çatlayacak gibiymiş.
Aynaları bir an önce görmek istediğinden, yaşlı adamın koluna girip, dükkânın arka bölümüne geçmiş.
Yaşlı adam, elindeki baston ile işaret ederek sormuş:
— Sana ilk önce günümüze ait aynayı göstereyim. Çerçevesi gümüştendir. Fiyatıysa sadece üç altındır.
***
Adam, duvarda asılı duran kristal aynayı kısa bir süre incelemiş. Ve ona bakarak saçlarını düzelttikten sonra:
— Bunun bir özelliğini görmedim. Evimde de bundan üç-dört tane var.
Yaşlı adam, seke seke ilerleyerek:
— O halde bu aynaya bak! Çeyrek asır öncesine aittir. Çerçevesi bakırdandır. Fiyatı ise yüz kese altındır.
Zengin adam herhalde şaka yapıyorsunuz diyerek yaşlı adama gülümsemiş. Ve demiş ki;
—Böyle basit bir ayna, on altın bile etmez.
Yaşlı adam derin bir ifadeyle 'ben sana söylemiştim. İsterseniz vazgeçin" diye kızmış.
Ama Adam, iş olsun diye aynaya baktığında, bağırmamak için kendini zor zaptetmiş.
Gözlerini ovuşturarak baktığı aynadaki görüntü, onun yirmi beş yıl önceki haline aitmiş.
Ne başının büyük bölümünü saran beyaz saçlar varmış bu görüntüde, ne de yüzünü kırış kırış eden derin çizgiler.
Adamın aynaya takılan gözleri, biraz sonra fal taşı gibi açılmış.
Çünkü aynadaki gençlik görüntüsünün hemen arkasından, sevdikleri geçiyormuş birer birer.
***
Büyük bir dehşet içinde:
— Aman Allah’ım! diye bağırmış. Bu geçen, kız kardeşim değil miydi? Hem de henüz kanser olmadan önce.
Daha sonra, en sevdiği teyzesi ve dayısı da geçmişler, adamın görüntüsünün ardından. Her ikisi de, çeyrek asır önceki halleriyle.
Adam, dayanamayıp başını çevirmiş aynadan.
İhtiyar, ona sokulup:
— Bu işten vazgeç! demiş. Zaten birçok insan da öyle yaptı.
— Hayır! diye itiraz etmiş adam. Kardeşimi özlemiştim, dayımla teyzemi de.
Peki! demiş ihtiyar.
—Şu gördüğün bir antika aynadır. Çerçevesi ahşaptır. Değeriyse bin kese altın eder"
Adam, oraya doğru ilerlerken, korkusundan vazgeçmiş.
Ama merakını yenemeyip aynaya baktığında, küçük bir çocuk gibi çığlık atmış.
Yedi sekiz yaşlarında bir çocuk duruyormuş karşısında. Soluk yüzlü, incecik, dişleri dökük ve saçları dağınık bir çocuk.
"Aman Allah’ım!" diye bağırmış.
—Bu benim çocukluğum. Cebimdeki sapan bile duruyor.
***
Adam, biraz sonra sendeleyerek duvara tutunmak zorunda kalmış. Bu sefer, 30–35 yaşlarındaki halleriyle annesi ve babası geçiyormuş geriden.
Daha sonra da, nur yüzlü dedesi.
Annesi, her gün defalarca yaptığı gibi, öpüvermiş onu yanağından.
Babası ise, her zamanki şakacılığıyla, ensesine bir şaplak atmış yavrusunun.
Adam, kaçarcasına uzaklaşmış oradan. İhtiyarın yanına yığılmış ağlayarak.
Yaşlı adam:
— Gerçek aynalar böyledir evladım! Bu yüzden de ulaşılmaz onlara.
Adam, biraz olsun kendine geldiğinde, dükkândan atmak istemiş kendini.
Fakat tam çıkacakken:
— Bedava aynalardan söz etmiştiniz, demiş. Onu da merak ettim.
Yaşlı adam "ona hiç bakma evlat!" diye atılmış.
— Bu gün çok fazla yoruldun, kalbin dayanmaz.
— Mutlaka bakmalıyım! diye ısrar etmiş adam. Gördüğüm şeylere artık alıştım.
Yaşlı adam, çaresiz kabul etmiş ve duvarlara asılanlardan farklı olarak, dükkânın döşemesi üzerine indirilen bir aynayı gösterip yüzüne doğrultmuş
— İşte bu da geleceğin aynası! Çerçevesi altından olup bedavadır. Ama onu hiç kimse almadı.
***
Adam "geleceğin aynası ha!" demiş. Üstelik de altından ve bedava…
İhtiyar, hiç sesini çıkartmamış. Adam ise, emin adımlarla aynaya doğru ilerlemiş ve bakmak için yere eğildiğinde oracığa yığılıp kalıvermiş.
Yaşlı adam; "Geleceğin aynasında ne göreceğini tahmin etmen ve ona göre hazırlıklı olman gerekirdi evladım" demiş.
—Senin de gücün yetmedi demek ki…
İhtiyar adam, müşterisinin cansız vücudunu kucaklarken, onun aynadaki görüntüsüne bakmış.
Kuru bir iskelet görünüyormuş…
Demek ki; 'insanoğlu', hem dününü hem de bugününü hem de yarınını "iyi" bilmeli ki?
"Kuru iskelete" dönüşmesin.