Kim Kürtlerin temsilcisi?

Dün, öğleden sonraydı.
Sabah’ın yoğun trafiği yok, odam sakin.
Kanal, kanal gezinmeye başladım.
Şu-bu derken, Meclis TV’de “stop” dedim.
Kürsüde, BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
“Bütçe” görüşmeleriyle alakalı “kişisel” görüşünü ifade ediyor.
Dikkat kesildim.
Ama belli ki, Sakık ikinci kez kürsüye gelip konuşuyor.
Çünkü konuşmasına “biraz önceki konuşmamda” diyerek başladı.
Ve dedi ki; “Ah Ahmet, Ah Ahmet” demiştim az önce.
Şimdi de “Ah Cuma, Ah Cuma” demek istiyorum.
İşte. Kürdü, Kürde kırdırma politikası budur.”
Sonra, AK Parti Milletvekillerini işaret ederek şöyle dedi.

* * *

 

Diyorlar ki; “Siz Kürtleri temsil etmiyorsunuz?”
Bu soruyu ifade ederken,
Sözü Hatip Dicle’nin “Milletvekilliğinin” gasp edilmesine getirdi.
Diyarbakır’da,
“Hileyle” bir Milletvekili AK Partiye yazılmış iddiasında bulundu.
Ardından,
“Biz kendisini 'Kürt' hissedip, özgürlüğünü savunan her Kürdün temsilcisiyiz.”
İzlemeye devam ediyor.
Tabi buarada, AK Parti sıralarında “yoğun” bir tepki ve protesto var.
Birden, kameraları Cuma İçten üzerinde gördüm.
Bir hayli heyecanlı.
Meclis başkanından söz istiyor.
“Sataşma var”,
Diyerek Sakık’ın ifadelerine ve eleştirilerine cevap vermek gayesiyle.

* * *

İçten kürsüde.  Söz sırası bu kez onda.
Seçim, sürecinde yaşadıklarından söz ederek, sordu?
'Biz nasıl oy aldık biliyor musunuz? Benim seçim büromu 3 defa bombaladılar.
Hiçbir sokakta çalışma yapmadık, köylere giremedik. Kürdü, Kürde kırdırıyorlar.  Gelin el ele verelim.  Biz size konuşma fırsatı verdik, zemin verdik.''
Bu hararetli konuşma sürerken.
AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın bu kez Kürsü de.  ''O coğrafyadan olan bir insanım. Kürdüm, elhamdülillah Müslüman’ım, Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu bir vatandaşıyım'' dedi. 
Buna karşı Kaplan kürsüde.
Cevap veriyor.
“'İmralı'dan, Kandil'den talimat alıyorsunuz' diyorsunuz.  Bizim partimiz halktan talimat alır”

* * *

Meclis Başkanvekili de. Arada bir milletvekillerini uyarıyor.
“Ben söz vermeden konuşmayın. Sataşma yapmayın” diye,
Söz düellosunun,
Noktalanacağını beklerken, Kürsü’ye Oya Eronat geldi.
Sakık’ın ifadeleri üzerine.
Meclis Genel kurulunda birden tansiyon ve sesler yükselmeye başladı.
BDP’liler, elleriyle ve kitaplarla sıralara vurarak, protesto etmeye başladı.
Eronat kürsüde.
BDP’lilerin protestosu sürerken, AK Partiler de karşı hamleye geçti.
Onlarda, Eronat’a “yağa kalkarak” alkışlarıyla destek verdi.
Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’un uyarıları da sonuç vermedi.
Eronat protestolar altında konuştu.
BDP’yi
Suçlayarak “Hatip Dicle’nin” Milletvekili olamayacağını biliyordunuz.
Bile bile halkı kandırdınız. 77 bin oyu halktan çaldınız.”

* * *

Gerilim seviyesinin artması üzerine birleşime ara verildi.
Ancak, aranın ardından da, “AK Parti ve BDP’liler” birbirlerine “laf” yetiştirmeye çalıştılar.
MHP ve CHP’liler de “sözlü düelloda” rol almayı ihmal etmediler.
İlginç, gülünç ama bir o kadar da düşündüren “mecliste ki” bu hal-i durum bir saat sürdü.
Kim, “Kürtleri temsil ediyor” sorusu üzerine!
Aslında, AK Parti ve BDP’nin Bölge Milletvekillerine sormak lazım.
Sizi seçen kim?
Sizi seçen, sandığa gidip oy veren, “temsilliyet” hakkı tanıyan kim?
Uzaydan gelmedi.
Batıdan ya da uzak doğu ülke ve coğrafyasından da gelinmedi.
Okyanus ötesi de değil.

* * *

Doğu ve Güneydoğu’daki ahali.
Ekseriyetiyle de, “Kürdüm” diyen bölge insanı “sizleri” tercih edip, Meclis’e gönderdi.
Bir fazla, bir eksik, ya da yüzdelik önemli değil.
Önemli olan, sizlerin Meclis’te “vekâletini” aldıklarınızı temsil etmede “temsil edebiliyor musunuz?” sorusunun yanıtıdır.
Sizin, mutlaka ama mutlaka “siyasi” cevabınız vardır.
Ama şunu açıkça ifade edebilirim ki. Bu ifade “sessiz” çoğunluğun ifadesidir.
Sizler.
İster AK Parti ister BDP’den olsun.
Tabiri caizse, “Al birini vur ötekine” noktasında.
Kürtleri. Bölge ahalisini ne yazık ki, “şeffaf” ve samimiyet ihtivasıyla “temsilliyette” zafiyet içerisindesiniz.
Zafiyeti de, buradan açmak istemiyorum.
Çünkü “emir-komuta” başka iradeden gelmektedir.
Velhasıl. Bütün bu teatilerin akabinde,
"Fikirlerin temsili mi mevcudiyet siyaseti mi?" sorusuna her ikisi de cevap vermelidir.
Eğer hala “Kürtleri kim temsil ediyor” çıkmazındaysak.
“Vay halimize.”

* * *

BİR ŞARKI, 8 KOR KURŞUN!

Aslında, bu ifadeyi dünden söylemiyor değiliz.
“Vay bu halimize.”
Teamülsüzlük. İçten içe, kemiren “etkin” hizipleşme ve kabulsüzlük.
Düşünüyorum,
Kürt, Kürt’le hele “siyasal” zeminde, kabulsüzlüğü benimsiyorsa.
Sıradan, ahalideki bu “uzlaşılmazlık” nasıl sirayette.
İşte onu da,
Dün bir kez daha İzmir Alağa’da gördük ve cevabını aldık.
Tuncelili bir genç.
Sahnedeki, sanatçıdan “Zazaca” Türkü istiyor.
Çalınıyor.
Ama bir grup var ki. “Sen misin” bu şarkıyı isteyen.
Gazi Akbayır.
Kurşun yağmuruna tutuluyor.

* * *

Faşist, ırkçı şoven “terörist” diyebileceğim gruptan kaçıyor ise de.
Kurşunlardan kaçamıyor. 8 kurşunla katlediliyor.
Onu vurunlar ise “kayıp”.
Bir şarkıya bile teamülsüzlük.
Ankara’da, Özel Harekâtçı Polis’te “Kürtçe şarkı’ya” içerlenip, cinayet işlemişti.
Vatan-millet Sakarya diyerek.
Hatta Emrah Gezer’i öldüren Polis Serkan Akbulut’a “ceza indirimi” dahi uygulandı.
“Aferin. İyi iş yaptın” gibisinden.
Çarpık bir hal. İnkarcı bir düşünce. Faşizan bir sistemin işleyişi.
Bu düşüncenin,
Izdırab ve acısıyla, “vay halimize” derken.
Şanlıurfa’daki, bir görüntü, önüme konuldu. Davullu-zurnalı, dolarlı, Euro’lu, “sazlı-sözlü” düğün görüntüleri.

* * *

Faruk Çelik. Mehdi Eker. Recep Akdağ.
Yani üç bakan.
Mehdi Kürtçe şarkı söylüyor.
Hem de, koz ateşi gibi “Gazi’nin” ölüm acısını hatırlatan ifadeyle.
Agır ketye dilemin”. Yani, “ateş düştü yüreğime”.
Yaman, bir hal-ı mevzu
İşte, “Temsilliyet ve hakkaniyetteki” çelişkimiz bunlar.
Onun için; ne zaman “çelişkilerimizden” kurtulursak.
Bilin ki, O zaman “kardeşliği ve demokrasiyi” bütünlük içerisinde, yaşayabilir ve yaşatabiliriz.
Yoksa biz daha çok ama çok “vay halimize” demeye devam edeceğiz.