KİRLİLİĞİN FABRİKASI; KİBİR VE GURUR!
Öyle ya!
Bugün haftanın son günü; yarın da pazar.
Malum.
Havalar da bir hayli sıcak, kavurucu.
Fırsat bu.
Resmi tatil, çoluk çocuk "gölgelik" aranır bu günlerde.
Mesire alanları mı, piknik yerleri mi?
Ya da "Hazar gölüne" günü birlik kaçmak.
Tabi!
Bu düşünce; imkânı olanlar için geçerli.
Ya olmayanlar!
Ya da benim gibi "iş başında" bulunanlar.
Veya çalışma zorunluluğu bulunanlar; "sıcağa" talim etmek zorunda.
O zaman; "yorucu ve bunaltıcı" ortama biz bi "serinlik" getirelim.
Şöyle beyin mekanizmasını "rahatlatan" bir sohbeti; konu edelim.
Dedik ya fırsat bu ya!
* * *
Öncelikle derinden bir nefes olarak; rahatlama moduna girelim.
Bırakalım.
İşleri "çığırından" çıkaran statükocu, despot beyinlerin estirdiği "kan" kokan düşünceleri.
Akıl fakirliğine sahip, "siyasi mülahazaların" söz bilimcilerinden beyinsel olarak uzaklaşalım.
Hani "kanı kanla, gözyaşını gözyaşıyla, şiddeti silahla" çözüp temizleyen zihniyet.
Onları "düşünce" havzamızdan söküp atalım.
* * *
En önemlisi de;
Ne bağnaz bir düşünceye sahip olan zatın "kuyuya attığı taşın" çıkarılması kavgasına dahil olalım.
Ne de ülke vatandaşını;
Kürt, Türk, Laz, Çerkez diye gözeterek, potansiyel "devlet düşmanı" gören ve gösteren zihniyetin cahillerine.
Ve ne de;
Deve kuşu misali kafalarını kuma gömüp ülke gerçeklerinden uzak kalan.
"Kurtarıcı" postunu giyen çakal vasfına haiz faşizanlara beyin yoralım.
Daha açık ifade etmek gerekirse;
Yaşadıklarımız ve mağdur olduğumuz tüm bu hadiselerin "aktörlerini" 24 saat için göz ardı edelim.
Bırakalım; "kendi" ateşlerinde yansınlar.
Biz biraz da olsa; 24 saatlik de olsa; "kendimizi" dinlendirelim.
* * *
Çünkü;
Şu olup-bitenlerin estirdiği akla ziyan rüzgârla inanılmaz bir psikolojik tahribat gerçekleştirilmektedir.
Dikkat edin.
Birey ve toplum düzeyine.
Ciddi ve bir o kadar da vahim düzeyde "ruhsal" bir düzensizlik var.
Sürekli;
Kan, gözyaşı, şiddet, kavga, huzursuzluk ve güvensizlik ortamı yaşanıyor.
Bakınız!
Yazıyı kaleme aldığım zamana kadar; bölgeden gelen "kan akıtan" hadiseler zinciri.
Lice'de "sırları" bol bir çatışma!
Bilânço; 2 vatandaş ölü, bir kişi de yaralı.
Derik’te iki ailenin çatışması.
Bilânço; 2 köylü ölü, 3 köylü de yaralı.
Tatvan'da iki kardeşin silahlı çatışması.
Bilânço; 1 ölü, 2 yaralı.
PKK ve güvenlik güçleri arasındaki; çatışma ve zayiat.
* * *
Çıldırmamak elde mi?
Onun için bugün; "beynimizi" dinlendirelim.
Diyeceksiniz ki; "bugün öyle ya yarın. Ya daha sonrası gün."
Gerçeklerimizden nasıl kaçabiliriz?
Mümkün mü?
Lakin; tüm bu yaşadıklarımızın "şeytani" üretkenliğine bakarsak.
Ülkenin ve insanların "başına" musallat olan hadiselerin "ortak" noktası şudur.
"Kısır, Kibir ve Gurur" bağımlısı; zihniyettir.
Büyüklerimiz boşuna dememişlerdir;
"Kibir dipsiz kuyu" ama ruhların da biriken kirliliğidir.
Voltaire'nin dediği gibi;
"Küçük insanların büyük gururları olur"
Kirli zihniyetin de; "kibirli" ağaları ne hazin ki hep var olmuştur.
* * *
Siyasilerimize bakın.
Bürokratlarımıza bakın.
Düşünce üreten kanaat önderlerimize bakın.
Bizim gibi kalem ve mürekkeple meşgul olanlara bakın.
Kısacası; şöyle bir etrafımıza bakalım.
Kimler bu şeytan-i "ortamın" körükleyicisi olarak; "kibir ve gurur" icra etmektedir.
Benim dediğim;
Benim yaptığım.
Ve ben bilirim.
En iyi benim, en kötü "karşımdaki".
Hayat ikmallerinde; "iyi olmak" yoktur hep kalbinde ve yüreğinde "öfke" dalgası hâkimdir.
Beklentiler; hep kendi "özeliyle" var olmasını ister.
* * *
Hele!
Beklentilerine, isteklerine ve olması için "var olduğunu" düşündüğü işler hâsıl olmadığında;
"Öfke ve isyan" onun hayat iksiri olur.
Kırıcı, yıkıcı ve saygısız.
Çıkarcı bir ruha sahip olduğu gibi, tevazudan çok uzaktır.
Zenginlik, makam, mevki, ünvan, kuvvet, servet gibi etiketleri hep kendisine özgü bir nimet görür.
Şuan için hatırlamıyorum.
Ama bir yerden okumuştum. Akla küpe diye de; beyine not almıştım.
"Kibir ve gurur, bele bağlanmış taş gibidir.
Onunla ne yüzülür, ne uçulur?"
* * *
Bir güzel deyim de şu;
"Alçak yerde tepecik kendini dağ sanır."
Ne hazindir ki; bugün yaşadıklarımız ve ruhsal dengesizlik hastalığına yakalanmamızın sebebi müsebbipleri.
İşte bu "kirli" karakreti icra eden;
Kibirli ve Gururlu zat-ı muhteremlerdir.
O nedenle; bizim de "ustadan" aldığımız fikirle bize bu zulmü reva gören zihniyet sahiplerine çığlığımız şudur.
Unutmamalısınız ki;
Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer.
Dağ olmaya heveslenmeyin, asla da gururlanmayın!
Yol olun ki, herkes sizin üzerinizden geçsin. Siz de o zaman; dağların bile üzerinden geçersiniz.
Zindandır sizin; gurur ve kibriniz.
Ne çukur bir işleyiştir ki;
Bu ülke insanını "gurur ve kibir" zindanınızda mahkûm olarak tutuyorsunuz.
* * *
Dikkat ettiniz mi;
Beynimize huzur veren bir "esinti" rüzgârı için sohbet yoluna çıkmıştım.
Aha. Bize ayrılan bölümün sonuna geldik.
Hala; "psikolojik" rahatsızlık ihtiva eden atmosferin ağından kurtulmuş değiliz.
Ne diyelim?
Galiba ülke ve millet olarak biz daha çok; "bu çukur" kirli fikrin sahibi olan "kibirli ve gururlu" zevat'ın sistematik; zulmü altında olacağız.
Ama biz yine de;
"Umutları" tüketmeyelim, huzur, istikrar, güven ve samimiyetin, mütevazı ve tevazuunun ihyasından; kopmayalım.
Çünkü er-geç zulüm ve batıl "hakka" yenik düşecektir.
Yeter ki; akla-ziyan düşmeyelim.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.