KONUMUZ BUNLAR

Söze 'Diyarbakırspor'u' dünkü galibiyetinden dolayı kutluyorum. Tabi ki Fenerbahçeyi'de ama.
Sezonun 'ilk derbi' maçında yaşananları da 'tasvip' etmek mümkün değil.
Ve 'bugünkü' yazımızın kurgusuna dönelim.. Öyle ya!..

***

Neyse! Konumuz bu değil.
Hani bir 'atasözü' var! 'Yalancının mumu yatsıya kadar yanar' diye! İşte ondan.
Sonunda 'gerçek' aleni oldu, doğruluk 'hak' oldu. Ve tesciliyetini, okkalı bir şekilde aldı.
Evet! 'İrticayla Mücadele' adı altında kaleme alınan 'Hükümet ve Millete' karşı komplo planı 'resmi' doğruluk aldı.
'Plan' kâğıt parçasından çıkıp, 'halis-muhlis' resmi tefrika oldu. Ve altındaki imza da; 'ıslak' imza yani hakiki çıktı.
Kriminal rapora göre; 'Notlar' tamamen gerçek ve sanal değil.

***

Demek ki Albay Dursun Çiçek’in 'imzalı' meşhur stratejik planı kendisi 'saf ve temiz(!)' duygularla kaleme almış.
Altına da 'halk adına(!)' imzasını koyup, Genelkurmay Başkanlığının 'haberinin' olmadığını söylediği, 'planı' takdim etmiş.
Yani kaçış yok! 'Islak' imza raporuyla 'suç' üstü olunmuştur. Zaten lafı da fazla dolaştırmaya, yeni versiyonlar eklemeye de gerek yok.
Her şey 'alenileşti'! 'Kep düştü, kel göründü' misali. Bundan sonrası; mevkutenin perde arkası ve müsebbiplerinin ne olacağı?
Yansıması ne olacak? Hadisenin 'hamuru' ne kadar daha su alacak?

***

Kritik bir vaka! Genelkurmay 'stratejik plana' bundan sonra 'kâğıt parçası' diyecek mi? Ve kâğıda yansıyanı 'safsata' diye görecek mi?
Tavrı ne olacak bilemiyorum! Zaten şuan için bir yansıma yok.
Tabi Şemdinli hadisesi gibi 'oldu-bittiye' getirilen mevkuteyle alakalı 'takipsizlik' kararı veren Askeri Savcılar. Ve Çiçek'e tahliye veren karar.
Sorgulanacak mı, yoksa 'ne olmuş ki', zaten stratejik plan hayata geçirilmedi ki 'suç teşkil' eden bir durum hasıl olmadı mı denilecek?
Bilemiyorum! Ama olması gereken Meclis'in özellikle 'siyasi' iktidarın 'o meşhur' sonuna kadar gidilmeli 'sözünü' bu kez tutmalı.

***

Neyse! Konumuz bu değil.
Kandil ve Mahmur Kampından gelen 35 kişiye yönelik 'karşılama' etkinliklerinin yarattığı 'olumsuz' tepkiler, ciddiyet kazandı.
Ülkenin ve Milletin 'Kürt Meselesiyle' alakalı tarihi kavşaktan geçme mücadelesi, ne yazık ki şuan için 'ötelenmiş' durumda.
Ve maalesef 'sembole' ve bir görüntüye odaklanılarak değersizleştirildi. Hem de 'tehlike' yaratıcı yeni bir çatışmayı 'körükleyerek'!
Bir önceki yazımda ifade etmiştim! Bölge insanının 'barışa, kardeşliğe, sevgiye ve kucaklaşmaya', 30 yıldan buyana hasret olduğunu.
Etki-tepki doğuran o insan selini oluşturan karşılamadaki coşkuyu da 'bu minvalde' okuyup, algılamak gerekir demiştim.

***

Ama bakıyorum ki; elde olmayan duyguların öne çıktığı 'abartı' geliştiren karşılamalardaki görüntülere karşı 'şiddet' duygusu geliştiriliyor.
Edirne'de, İzmir'de, Konya'da ve Başkent Ankara'da! Şiddeti 'körükleyen', Kürt-Türk çatışmasına 'benzinle' yaklaşan; tablo oluştu.
Yanlış ve doğru değil! Hem toplumsal 'bütünlüğe' zarar veriyor, hem de 'demokrasinin' gücünü zayıflatıyor.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın şu 'erdemli' sözüne eğer Milli Birlik ve Bütünlük duygusuyla, kardeşlik ve barışın 'istemiyle' evet deyip;
'O acı şerbeti' içmeliyiz'! Arınç bunu söylerken 'çünkü' diyor? Eğer bu hastalıktan kurtulmak istiyorsak, elbette ki 'acı ilacı' içmemiz gerekir.
Hani her olumsuz durumun ardından söyleriz 'keşke' diye!

***

Keşke 'o abartılı' karşılama öncesinde 'hesabını-kitabını', etkisini-tepkisini kaleme alabilseydik. Ona göre hareket ederdik.
Ama olmadı. Oldu bi kere! İşte keşke bu duruma karşı da, 'ateşi körükleyen', yeni çatışma ortamlarına 'benzin' taşıyan olaylar da zikir etmeseydi.
Pusuda bekleyen 'kan emicilerin' sofrasına 'Kürt-Türk' kardeşliğini bozucu, kavgaya, çatışmaya sürükleyen 'sözde' demokratik tepkiler gelişmeseydi.
Ve siyasal iktidar da 'Demokratik Açılım' seyahatinde frene basmasaydı. Ne yazık ki; bugün gelinen nokta 'ciddi bir sapma'!
Onun için diyorum ki; 'keşke' hepsi birden gelseydi de 'mesele' kökten çözülüp, 'Barış ve Kardeşlik' rüzgârı ülkeyi sarsaydı.
Ama yine de; 'umutları' kırmamak ve karamsarlığa düşmemek gerekir.

***

MHP Lideri Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Baykal’ın 'ateşe benzinle gidip, durumu körükleyen' söylemleri 'ürkütücü bir tehlikeyi' görmeleri lazım.
Ve ona göre 'girilen kritik' zaman diliminde; siyasi söylemlerde bulunmalı. Batı illerinde 'alevlenen' ortamı sağduyu ve sükûta davet etmeli.
DTP de 'aynı minvalde', etki-tepki doğurucu söylem ve eylemlerden 'uzak' durmalı. Ne kendini ne de üstlendiği davayı, birilerinin sofrasına 'meze etmemeli'! Bir de İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın şu tarihi sözünü; iyi okumalıyız!
Çünkü 'mevzunun' özü ve sürecin de özetini ifade ediyor. 'Bugüne kadar savaşın hesabını sormayanlar bugün barışın hesabını soruyorlar' diye!
Ne yazık ki öyle!

***

Neyse! Konumuz bu değil.
12 yaşındaki Ceylan Önkol'u 'aramızdan' kimler aldı henüz 'gün ışığına' çıkmadı. Ama 'ölümünden' sonraki 'olup-bitenin' akıbeti sorgulanıyor.
Vakayla alakalı 'flaş' gelişmeler var. Şöyle ki; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bilindiği gibi 'Önkol’un ölümüyle' ilgili başlattığı bir soruşturma vardı.
'Ölümle' alakalı seyir devam ediyor. Ancak soruşturmaya bir soruşturma daha eklendi. O da, kamuoyunda 'infial' yaratan; 'güvenlik zafiyeti'!
Yani olay yerine Lice Savcısı Kamil Çolak'ı 'güvenlik' gerekçesiyle götürmeyen Jandarma görevlileri.
Savcılık 'Adli görevi yerine getirmeme' suçundan açtığı soruşturmayla Abalı Jandarma Karakolu Komutanı ve diğer görevlileri 'sorguluyor'!

***

Hatırlarsak! Önkol'un cesedi olaydan altı saat sonra ailesi tarafından 'battaniyeye' konulup, Karakola getirilmişti.
Ve savcı Çolak ve Adli Tıp doktoru karakolda 'otopsi' yapmıştı. O sırada Savcı ve Doktor'un tutanağında şu çarpıcı cümleler yer almıştı:
"Olay yerinin teröre müzahir bölge olduğu, şu aşamada olay yerine gidilmesinin gerek kolluk kuvvetleri, gerek Cumhuriyet Başsavcılığı refakatinde götürülecek heyet açısından büyük bir risk oluşturduğu, bir süre önce olay yerinde yapılan kapsamlı operasyon nitecisinde bölücü terör örgütü mensuplarına ait yaşam malzemeleri ile birçok el yapımı patlayıcı madde ve amonyum nitratın ele geçirildiği, bu kapsamda belirlenecek sonraki tarihte büyük çapta askeri birlik ile olay yerine gidilmesinin uygun olacağının bildirilmesi üzerine, Cumhuriyet Savcısı CMK 250 ile görevli nöbetçi savcıyı bilgilendirerek cesedin Abalı Jandarma Karakolu'na getirilmesi talimatı verildi."

***

Önkol'un avukatı Serdar Çelebi 'soruşturmadan' memnun! Ve şuna dikkat çekiyor. 'Keşke ilk gün olay yerine gidilmiş olsaydı'!
Bugün Türkiye 'Önkol'un ölümünü konuşmayacaktı. Deliller de kaybolmayacaktı. Bir de 'bilirkişi raporuna da' itiraz edeceklerini söylüyor.
Tabi Savcı Çolak hakkında da 'açılmış' bir soruşturma var. DTP'li Selahattin Demirtaş 'suç duyurusunda' bulunmuştu.
Adalet Bakanlığı da 'okey' vermişti. Soruşturmalar çok! Ancak sonuç 'neyi' hasıl edecek o belli değil.
Onun için bir süre daha bekleyeceğiz. Sonuç ne çıkacak diye! Bence her şeyden önce; Önkol'un 'katili kim' o gün ışığına çıkmalı.
Çünkü aksi taktirde 'hadisesi' daima tartışma konusu olacak ve herkes 'zan' altında olacak?

***

Neyse! Konumuz bu değil! Peki, konumuz nedir? Konumuz 'hepsi', konumuz ülkenin ve milletin 'gerçekleri'!
Ülkenin 'şeffaflığı', toplumun 'kardeşliği', ülkenin de 'milli birlik ve bütünlüğü'! Ve demokrasinin güçlenmesi.
'Hâkimiyetin kayıtsız-şartsız' milletin olmasıdır. Bizim 'konumuz' ve düşündüklerimiz bunlar. Gerisi 'hayatın' olağanı.
Onun için bırakalım 'demokrasinin ve hukukun' o özgür deryasında; Kürtler de, Türkler de, Lazlar da, Çerkezler de 'hep birlikte' çığlıklarını atsınlar.
"Biz Türkiyeliyiz' diye! Ve bu çatı altında 'kültürel zenginliği' oluştursunlar.
İşte bizim tüm meselemiz 'Türkiyeli' olabilmektir!
Güzel ve barış dolu bir hafta umuduyla!