KOŞANER, SORGULANMALI, İFADELERİ SORUŞTURULMALI
Boşuna söylenmiş bir söz değil;
"sukut ikrardan gelir" diye.
Tarihi,
Bir söz ve gerçek bir tanımlama bu ifade.
Aynen de öyle!
Bakın;
Malum ve meşru şahsiyet Işık Koşaner'in ikinci ses kaydı da, düştü internet sitelerine.
Varan 1'den, varan 2'ye.
Arkası gelir mi bilmem.
Ama,
Bildiğim bu minvaldeki "kötü hal" daha çok, konuşup-tartışılacak.
Evet, son günlerin "sanal aktörü" olma vasfını alan Koşener'in bu "itirafname" manzumesi bir öncekini "geride" bırakır vaziyette.
Vahim,
"Rezilliklerin" ötesinde, Koşaner'in kendi ses ve ifadesiyle "kepazelikleri" anlatan, bir "feryat"
Bir önceki yazımda ifade etmiştim.
Koşaner'in,
İtiraflarını "sıradan" ortam sohbeti olarak görülmemeli.
Aynı istikamette "içeriği de".
En ince,
Ayrıntısına kadar "inilerek" itirafçı Koşaner ve himayesi, anlattıkları sorgulanmalı.
Aynı zamanda,
Tarihi nitelikteki "hataların, yanlışların ve suç teşkil eden olayların da", hesabı sorulmalı.
* * *
Çünkü;
Askerin şuan ki terörle mücadelede ne kadar "beceriksiz" olduğu.
Ve bu beceriksizliğin "kaç cana ve canlara" mal olduğundan, söz ediyor.
Aslında, hadiseyi "tek" istikamette değil, birçok istikametiyle deşmeli.
Salt, yanlışlar, bugüne kadar ki "zafiyet" ve beceriksizliklerle alakalı değil.
Komplike,
Masaya alıp soruşturulup-araştırılmalı.
Bu fikri,
Pencereden "duruma" mercek tutulursa, işte o zaman "itirafların" neye kâmil olduğu anlaşılır.
İşte,
Bugün, haftanın da son günü olması münasebetiyle "bakış açısını" bu minvalde, geliştirmek istiyorum.
Şöyle ki;
Yazının girişinde ifade ettiğim "sükut ikrardan gelir" vecizesiyle, bakalım.
Birincisi;
İzaha muhtaç bu "itirafname" manzumesinde yer alan kepazeliklere karşı "sessizlik" niye?
Kimseden "tık" yok!
Ne,
Sesin kahramanı(!) Koşaner Paşa'dan.
Ne de,
Muhtevanın içeriğinden sorumlu şuan ki Genelkurmay Başkanlığından bir ses yok!
Açıklama olmadığı gibi yalanlama da yok.
Niye.
Doğrusu,
Anlam vermek hayli zor. İnsan'da "akıl kilitlenmesine" vesile bir hal.
* * *
YAŞ'a
Posta(!) koyup 2 yılı daha varken emekliliği seçen ve birileri için "Tarihi Kahraman(!) olarak görülen Koşaner'in itiraflarının "hamuru" çok ithamlı.
Mevcut,
Ve önceki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "komuta" yapısını "derinden" irdeleyerek sorguluyor.
Hem de, dün ile bugünü.
Ben,
Ses kaydının "asıl gayesi ve gün yüzüne çıkma nedeni, "mesaj mı, gaflet mi, TSK’nın zafiyeti mi"?
Yoksa "başka bir amaç mı" güdülüyor serüvenini pek detaylandırmak istemiyorum.
Zaten, onu "tek" fikirde görüyorum.
Bu iş "TSK'nin" yarınları için, hayırlı bir durum.
Her ne ise;
Takıntısından çok "itirafların" muhtevasına kafam takılı.
İçerik,
Babında hak vermemek elde değil Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın iki yıl önceki açıklamasına.
Ve Araştırmacı-Yazar Mehmet Ali Altındağ'ın önceki günkü "yazısında" dile getirdiği, hal-i durumun "içeriğiyle".
"İyi ki,
Bu askeri kadroyla, savaşa girmemişiz. Girseydik vay halimize."
Aynen de öyle.
* * *
Dile kolay.
İki gün sonra 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlayacağız.
Milli birlik ve dayanışmanın sonucuyla.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yedi düvelle "çatışarak" elde ettiği zaferin yıl dönümü.
Ki,
Peygamber Ocağı olarak bildiğimiz Asker ocağındaki "eğitimle", dünya da nam vermiş iken.
Bugün;
Koşaner'in internetlere ve "dillere" düşüren "itirafnamesindeki" anlatımlar, "nerden nereye" dedirtiyor?
Hazin bir hal.
Dün,
Süngüyle alınan "zaferler" bugün "uzay teknolojisine" rağmen, yaya!
Dedik ya;
Bu ketum hal niye?
Soru, galiba bir süre daha askıda kalacak.
Lakin,
Pek belirti yok "birileri" konuşsun, durumdan resmi ağızla söz etsin diye.
Gelelim;
Mevzunun ikinci hal-i durumuna. O da; "ses kaydındaki" gaye ne?
* * *
Bir dizi,
Başlık üretilerek fikir beyan edilebilinir.
Çünkü "son yıllardaki" derin yapı, her olasılığı dillendiriyor.
Ama her halükarda diyorum ki.
TSK,
Hâsıl olan "zafiyet", kozmik odalarına kadar inmişse.
İki kişinin,
Konuştuğunu üçüncü kişi duyabilecek şakide açık vaki ediliyorsa.
Burda,
Durup şunu demek lazım.
Bu ses kaydının "deşifresi" kime yarar, kime zarar?
Tabi,
Bu madalyonun bir yüzü. Ancak bir yüzü vardır ki, "her şerde bir hayır" vardır derler ya.
Deşifre olan bu, durum halk arasında bir deyimi hatırlatıyor.
"Dost acı söyler" diye.
* * *
Bence,
Düşünce, "yaşanan gün ve zaman" açısında; ortaya konuldu.
Şer'in,
Hayır getirebileceği düşüncesiyle.
Yani, burada askerin içerisinde "bıçak kemiğe dayandı" diyen bir kesim vardır ki, bu acı itirafların herkesin duymasını istedi...
Ve diyor ki;
"Artık böyle gitmez. Yeter, bu kadar yapı erozyonu."
İşte bu da,
Öyle tahmin ediyorum ki birçok kişi de benle aynı kanaati taşımakta.
Asker,
"Kendisine" çeki düzen vermesi noktasında, "demokratikleşmeli" iradesiyle, önceden kaydedilen ses kaydı, "kamuoyuna" yansıtıldı.
Yoksa,
Bu "dinlemenin" gayesi, "ajan vari" hal değil.
Silvan'da,
Çukurca'da, Aktütün de "olup-bitenler" bir masumiyet, içermemektedir.
* * *
Diyorum;
Hep söz edilir, ama hiç bir siyasal iktidar "cesaret" etmez.
Şu,
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "İç Hizmet" konunun, 35'inci maddesi.
Neden hala "demoklesin kılıcı" gibi, sallanıyor.
Bu varlık,
Hâsıl olduğu müddetçe "kendini rejimin" tek koruyucusu olarak, görme haliyle zafiyetler devam eder.
Velhasıl,
Sonuç itibariyle şunu dillendirerek, yazıya nokta koyalım.
Ben,
Koşaner "söyleyip" gitti, demiyorum.
Söyledikleri, deşifre oldu.
Söyledikleriyle YAŞ'a yönelik tavrında kendisini "Kahraman" ilan edenleri, tekzip etti.
Yine aynı,
İstikametin seyriyle "Ordu düşmanı" diye suçladığı insanları da, haklı çıkardı bu itiraflarıyla.
Yani,
Bu kez "kendisi" tekzip yemiş oldu.
* * *
Demek ki,
Asker'in iç dokularına sızan "kirli virüslerin" deşifre edilmesi.
Onların,
Maskesinin düşürülüp, buradan zikredilmesi "ordu düşmanlığı" değil.
Bilakis,
Altındağ'ın bir önceki yazısında belirttiği gibi, "Asker" Peygamber Ocağı unvanını aldığında, "yedi düvele meydan" okur.
Çünkü;
Ordu'nun içerisinde palazlanmış "haramzadelerin" temizlenilmesini istemek, "Asker ve Ordu düşmanlığı" değil.
Aksine,
Bu ordu ve bu askerlerin "kutsal" misyonunun güç kazanımı içindir.
Lakin hepsi "bu vatanın ve bu milletin" evlatlarıdır.
Her can bir yürektir.
* * *
İşte bizim,
İstediğimiz bu yüreklerin "acıyla" değil sevinç ve gururla dolmasıdır.
Onun için de,
Koşaner'in itirafları ve bahse konu hadiseler zaman kaybına ve unutulma koduna koyulmadan "sorgulanmalı".
Hem idari hem cezai hem de siyasi mekanizma tarafından.
Neyse.
Adli mekanizma öyle görünüyor ki devreye girecek. Çünkü; dün iki ayrı "suç duyurusu" yapıldı.
Buarada,
Aldığım bir duyuma göre, TSK'da bayram sonrası, Koşaner’in "ağzından dökülen" gerçeklere ilişkin "sessizliğini" bozacak.
Tabi,
Dönemin Genelkurmay Başkanının ifade etti ettiği gibi "lav silahına" boru deme gafletine girilmezse.
Huzurlu bir hafta sonu dileğiyle.