MOBESE KAYITLARI!…

Sahi ya; şu "MOBESE" kameraları ne için var ve ne için ülkenin dört bir sathına kuruldu!… Her şehirde, ilçede, kasabada, caddede, sokakta, karayolunda, oto yollarda bile var…

***

Ülkenin en ücra, yerleşim yerine bile kuruldu!.. Sınır hatlarında dahi var.. Peki bu kadar masraf ve bu MOBESE'lerin kurulması; süs için mi  yapıldı?!.. Birilerine, "milyonlar" kazandırmak için mi, organize edildi?..

***

Ya da; "biri bizi gözlüyor" mahiyetiyle "BÇG evi" yarışması düzenlemek için mi monte edildiler.. Kim kime ne yapıyor, ne ediyor diye mi;  o MOBESE'ler dört bir tarafı gözlüyor.. Deyin, sese, hareketliliğe göre kayıt yapabilen, kameraların hikmeti mucibesi nedir?!…

***

Yoksa evet yoksa!… MOBESE'ler "suç ve suçlularla" mücadele için mi kuruldu?!… Suçun ve suçlunun "fiziki delillerle" tespiti, kaçan faillerin kamera kayıtlarıyla sabitlenerek yakalanması için, direklere monte edilmedi mi?!…

***

Katilini, canisini, sapığını, tacizcisini, hırsızını, kapkaççısını, soyguncusunu, uyuşturucu tacirini, bilmem neyini, sahtekar ve hokkabazını, "işlediği suçu, suçüstü yapıp" yakalamak için MOBESE'ler kurulmadı mı?.. Buradaki kayıtlara başvurulmuyor mu?!…

***

İster poliste, ister mahkemede "işlediği suçu" inkar edenlerin, "yüzüne" işte deliller, işte belgeler, işte görüntü kayıtlarınız sillesini vurmak için, o MOBESE kayıtları deşifre edici değil mi?!..

***

Hukuki delil değil mi?… Suçu kim işledi, nasıl işledi, elindeki silah neydi, kasti mi, taksirli mi, can güvenliği mi, her ne ise; bu kayıtlar incelenerek tespit edilmiyor mu!?…

***

Bir trafik kazasında, bir cinayette, bir gaspta, bir soygunda bile, hatta hız sınırı aşmada dahi ilk başvurulan MOBESE görüntüleri ve kayıtları değil mi?!…Resmi kayıtlarda, MOBESE'lerin sayesinde "suç ve suçlu" oranında, büyük düşüş sağlandığı gibi, varlık açısından caydırıcılığı da yüksek değil mi?!!…

***

Ki, MOBESE kayıtlarıyla binlerce "faili meçhul" ya da "öyle bir sayikle organize edilen" binlerce suç, gün ışığına çıkarılarak, failler cezalandırılmadı mı?..  Hasılı kelam bunlar, ahalinin, huzuru, güveni, istikrarlı yaşamını, temin etmek için, kurulmadı mı yani!…

***

Gelelim, Ekrem İmamoğlu'nun "MOBESE" kayıtlarına, sızdırılmasına, kamuoyunda tartışma konusu edilmesine!.. Ve, Ekrem Bey'in bu konudaki kendini "mağdur" pozisyonuna sokup, "zeytin yağı" gibi su yüzüne çıkma gayretiyle, yaptığı "suç duyurusu!.."

***

Mevzu; dörtbaşlı bir mahmur.. Ama fena bir tiyatro oyunu gibi!..

Şöyle ki…

İmamoğlu, İstanbul'un "emiri" değil mi!.. Belediye Başkanı.. Onun görevi, sorumlusu olduğu şehrin "huzuru, güveni, sağlıklı yaşamı" temin etmek, var olan sorunlara anında müdahale edip, çözüm üretmek!…

***

Peki, hal bu iken!… İstanbul yağan karla, "felç" olmuş durumda.. Yollar kapanmış binlerce araç yollarda kalmış.. İnsanlar perü perişan, mahsur.. 20 milyon insan; "imdat" diyor… İlin Valisi,. Emniyeti, Karayolları ayakta, ama Belediye Başkanı yok!.. Nerde; İngiliz Büyükelçi'yle "rakı-balık" keyfi yapmak üzere, akşam yemeğinde deniliyor!…

***

Vaziyet bu iken, gerek insani, gerekse de hukuki yönde; "bu keyfiyet" kentin emirinin görevini "kötüye kullandığı" sonucu çıkmıyor mu?.. Çıkıyor!.. Doğal olarak da, İstanbullular başta olmak üzere herkes "Başkan sen neredesin, niye görevini kötüye kullanıyorsun" diye sorguluyor...

***

O ne diyor.. "Yok öyle bir şey.. Ben görevimi kötüye kullanmadım.. Görevimin başında idim.. Kimseyle de rakı-balık keyfi yapmadım"… Yani, olup-biteni "inkara" kalktı.. Kendinden başka herkesi "yalancı çıkarıp", kendine masumiyet karinesi oluşturdu!…

***

Haliyle, herkes olamaz dedi.. Ve MOBESE kayıtlarına bi bakın "kayıtlarda ne var?".. Ülkenin İçişleri Bakanı da müdahil oldu?.. Belediye Başkanı nerde diye?… Sonra; kim nasıl elde etti, polis mi servis etti, etmedi, artık anlam teşkil etmiyor; "işlenen bir görevi kötüye kullanma var, bunun delillendirilmesi" önemli.. Ve kayıtlar öyle ortaya çıktı…

***

Görüntü dökümü ne diyor!… Bir küreme aracı, önde.. Tali yolda, kar temizliyor.. Arkasında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve eşinin bulunduğu makam aracı.. Korumalar.. Sonrası malum, Restoranda çekilen o resimler.. Büyükelçi, eşi ve İmamoğlu ailesi!…

***

Eee, görüntüler "Osmanlı sillesi" olarak inince, "itiraflar" seri şekilde gelmeye başladı Ekrem bey cephesinden!.. İnkar edilenler, hepsi gerçek çıktı.. "Canım sizde, 24 saat içerisinde bir saatlik yemek molası vermişiz ne olmuş ki?!.. Yemek randevusu  aylar önce alınmıştı.. Büyükelçi veda edecekti, balık yedik.."

***

İyi de, Başkan "başta niye kaçtın, niye inkar ettin, neden gerçeklerden kaçmayı yeğledin!?"… Kendinden başka herkesi "yalancı çıkarmaya" kalkarsan, elbette ki "gerçeğin deşifresi" için, fiziki ispatlar ortaya çıkarılmak istenilir. MOBESE kayıtları da işte bu gerçeğin, fiziki delili…

***

Gocunmana, rahatsız olmana, şu veya bu şekilde, savlar geliştirmene gerek yok!.. Ne özel hayata müdahaledir, ne de özel hayatın gizliliğini kapsayan bir durumdur!… Bir inkarın, fiziki olarak "yalan teşkil" ettiğini ortaya çıkarmaktır.. 

***

Ne garip bir hal-i durumdur ki, Ekrem İmamoğlu'na mağduriyet çıkartmaya çalışan bizim mahallenin bazı "ahlak yoksunu" zat-ı muhteremleri hala da haylazlıklarında ısrar etmeleri; "ayıp ya ayıp" dedirtmiyor değil.. Nice troller bile attıkları twitleri sildi, siz hala aynı çukurdasınız!…

***

 

KİM DİKTATÖR..!?

Aynaya bakın ya!?. Millete tepeden bakacaksın, onu horlayacaksın, onu insan yerine dahi koymayan bir zihniyete sahip olacaksın sonra çıkıp; "demokrasiyi güçlendireceğiz" diyeceksin?…

***

"Bizim oyumuzla, köylü Ahmet'in oyu bir olur mu?" diye böbürleneceksin. Kendini dev aynasında görüp, burnundan kıl aldırmayacaksın.. Milli İradeyi "istiskal" edip, yereceksin sonra çıkıp; "hak, hukuk eşitlikten" dem vuracaksın?…

***

Demokrasiden, insan haklarından, milli iradenin üstünlüğünden söz edip, kamufle libasınla, iş fiiliyata gelince zerre-i miskal icra etmeyeceksin, bilakis tekçi ve vesayetçi kesileceksin sonra çıkıp; "hakimiyet milletindir, biz milleti savunuyoruz" diyeceksin?

***

Vesayetin ve onun maşası olan postalıların kanlı darbelerine, "demokrasiyi rayına oturma" olarak görüp, böyle lanse edeceksin.. Kendini tek kurtarıcı olarak ilan edip;, sivil ve milli iradeye dayalı yönetime hayat tanımama adına, "darbeler" yapacaksın sonra çıkıp; "ülkeye huzur ve istikrarı getiriyoruz" diyeceksin?…

***

Halkın yüzde 51'inin oyunu almış, seçilmiş, 20 yıldır da milli iradenin "yetkilendirdiği" iktidarın başındaki kişiye, "diktatör" diyeceksin, kendini de "demokrasinin" vazgeçilmez savunucu olarak, göstereceksin!… Ar yoksunu siyasetinle "milli iradeyi" tanıyorum havarisi kesileceksin!…

 

***

Aynaya bak aynaya!.. Ne görüyorsun, de hele!.. Sizin hasımlığınız, Erdoğan ve iktidarı değil, sizin "hasımlığınız" bu millete, bu milli iradeyi teslim eden "zihniyetedir…" Aklınız sıra, intikam alıyorsunuz öyle mi?… O bir kere oldu..

***

HER HALİYLE AHLAKSIZ!…

Şu Serdar Ortaç var ya!.. Tam bir "ahlaksızlık" abidesi!… Oldum olası da, "gıcık" olmuşumdur.. Hele ki, Ahmet Kaya'yı "linçe" götüren sürecin ateşleyicisi olması "bu gıcıklığımı" hep taze tutmuştur…

***

Dün bir kez daha; "bu hissiyatımı" tazelendirdi. Gazetelere verdiği demecinde, öylesine rezilce konuşmuş ki, "ahlaksızlığın" dibinden beter!…

Gazeteci sormuş, "Çocuk Sahibi olmak istiyor musunuz" diye.. Verdiği yanıta bakar mısınız..

***

"-Baba olmak için artık çok geç.. Halbuki kaç tane çocuğum olacaktı. Hep kürtaj oldular. Kaç tane.. Yazık.. İstemediler, gençlerdi. Onlar da haklı.. Aralarında tanıdığınız isimler de var?"…

***

Şimdi bu ifadelere karşı, ne demek gerekir!.. "Ben sanatçının ahlaklısını" severim sözüne karşılık, "ben sanatçının ahlaksızını lanetlerim", çünkü "ahlaki ve insani" hiçbir standarttı yok derim!..

***

Sonuç itibariyle demem o ki!.. Ortaç'ın yaşamının da, kültürünün de, medeniyet anlayışının da, icra ettiğini sandığı sanatının da, "ne kadar rezilce, ne kadar hayadan yoksun, ahlaki çürümüşlüğün" içerisinde olduğunu anlatmaya, teşhise ne yazık ki "kelimeler kifayetsizleşiyor…"

***

GÜNÜN SÖZÜ

Çılgınlık ile dehanın arasındaki mesafe yalnızca başarı ile ölçülür.