NE GARİPLİKLER VAR!

Size göre; Türkiye mi garip bir ülke, yoksa yaşayanları mı garip bir millet!
Kestirmek mümkün değil. Ancak şunu net ifade edebilirim; ikisinin de dokusu aynı merkezli.
Pozitif ve negatif anlamdaki 'yapılanmanın', inşa alanı birdir. Şöyle ki;
Coğrafik yaşam kültürü, hem ülkenin nizamına hem de yaşayanlarının 'hayat dokusuna' kan pompalar.
Yani; bir yumurtanın ikizleri gibi.

***

O nedenle 'gariplik' her ikisi için de geçerli? Zaten ondan değil midir ki; hep telaffuz ederiz.
'Burası Türkiye her an her şey olabilir' diye. Anlayacağınız özü itibariyle 'global' bir karışıklık hayat söz konusu.
İşte size bir kaç örnek vaka. Salt düne özgü not aldıklarım. Belki gazetelerin 'tek sütunlarında' yer alabilecek haberler ise de.
Ama 'içerik ve işleniş' biçimi noktasında insana bir dizi söz ve düşünce söyletmiyor değil.
'Bu nasıl olur? Bu kadarı da olmaz?, Buna Kargalar Güler' misali..

***

BANKA GÖREVLİSİNE 485 BİN TL

İşte size notlarıma dahil olan vukuatlardan ilki. Bankanın güvenlik görevlisi 485 bin TL'yle kayboldu.
Nasıl olur demeyin? Olmuş! Hem de 'tereyağından kıl çeker misali'(!).
Vakanın yaşanış senaryosu şöyle:  Finansbank'ın Bağlar Şubesi, geçen Cumartesi günü Ramazan Bayramı nedeniyle karar almış.
Bankanın ATM'lerine konulmak üzere Banka yetkilileri 485 bin TL para ayırmış. Ve bu paralar güvenlik görevlisi H.A'ya teslim edilmiş.
Kendisine demişler ki 'Git bu paraları ATM'lere bırak' diye!

***

O da 'olur' demiş! Tabi gider mi gitmez mi o 24 saat sonra 'vuku' bulmuş. Gitmemiş 'sırra kadem' basmış.
Ve ne hikmetse Banka yetkilileri durumdan 24 saat sonra haberdar olmuşlar. Bankanın '485 bin TL'sinin uçtuğunu'!
Şimdi polis 'güvenlik görevlisi ve yanına aldığı 485 bin TL'nin peşinde'! Şimdi kendi kendime düşünüyorum.
Vakanın gelişme hikâyesinin ne kadar 'inandırıcı' olduğuna sanırım sizler de benim gibi; duruma 'inandırıcı' bakış koymadınız.
Ama diyeceksiniz ki "burası Türkiye olduğu için" her olmaza mutlaka bir 'kılıf' bulunur diye?
Şuan için 'nasıl' bir kılıf bulunacağını bilemiyorum.

***

Ancak kendi kendime söyleniyorum!
Bankaların 'ATM'lerine para bırakma görevi 'Bankanın Güvenlik' görevlisine mi ait?
Yoksa başka görevli var mı? Ha bir de bir tek banka görevlisine halk diliyle 'yarım trilyonu', nasıl teslim edilir?
Bunun 'güvenliği' tek kişiyle sağlanabilinir mi? Bir de teslim edilen paraların 'yerine konulup konulmadığı' kontrolü yapılmıyor mu?
Mutlaka benim kendi kendime söylendiğim ve cevap aradığım sorulara Banka yetkilileri vakıftırlar.
Galiba bu durumun garipliği, 'Banka Görevlisinin' tek başına bu işi 'icra etmediğidir'!
Bir de ATM'lerin 'güvenlik' kameralarını da göz ardı etmemek lazım.

***

KABZIMAL KİMLİĞİNİ KAYBEDİNCE?

Gelelim notlarımdaki ikinci garip vakaya. Bu da 'bir kimliğin' kaybolmasındaki süreçte, gelişen olaylara.
Hani derler ya 'Bu kadarı pişmiş kavuğun başına gelmedi' diye!
Mehmet Bilbay 'kabzımallık' yapan bir kişi. 4 yıl önce 'sürücü' belgesini kaybediyor. Gazeteye ilan veriyor 'kayboldu hükümsüzdür' diye.
Ardından gidip yeni bir sürücü belgesini çıkarıyor. Bir gün iş için avukatı 'sabıka kaydını' istiyor.
Gidiyor! Kimliğini uzatarak iş için sabıka kaydımı istiyorum diyor. Bir süre bekledikten sonra iki sayfa dolusu bir evrak uzatılıyor.
'İşte sabıka kaydınız' diye. Ne görsün; ne ararsan var?

***

Uyuşturucu bulundurmak ve satmak suçundan 'sözde' yakalanmış, yargılanmış iki yıl da Diyarbakır E Tipi cezaevinde yatmış.
Daha sonra da tahliye edilmiş. Mahkemenin vermiş olduğu 4 yıl 2 ay hapis cezası Yargıtay tarafından da onanmış. Ve 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren de, cezanın geriye kalanının infazı için hakkında 'arama kararı' çıkarılmış.
Neye uğradığını şaşıran Bilbay şimdi 'durumun' düzeltilmesi yönünde; 'yargıya' başvurmuş.
Yargılamanın 'yeniden' yapılabilmesi için.

***

Bilbay'ın avukatı şöyle diyor: "Diyarbakır cezaevinden istenen dosyadaki fotoğraf ile müvekkilimin fotoğrafları birbirine uymuyor. Şimdi biz yargılanmanın yeniden yapılması ve müvekkilimin beraat etmesi talebinde bulunduk. Bunu yapmazsak müvekkilim hem işlemediği bir suçtan cezaevine girecek, hem de sabıkasındaki bilgiler resmiyette kendisine ait olacak?".
Düşünebiliyor musunuz? Sahteciliği yapan kişinin 'hünerini'!
Hem kendisini yakalayan polisi, hem savcılığı, hem mahkemeyi ve hem de cezaevi yönetimini 'aldatmış'!
Şimdi eğer Mahkeme yeniden yargılanma kararı verirse Bilbay'ın 4 yıl önce kaybettiği sürücü belgesine fotoğrafını yapıştırarak kullanan kişiyi, cezaevine girerken verdiği parmak izi ve çektirdiği fotoğrafından bulmaya çalışacak.

***

ACI HİSSETMEYEN BEBEĞİN DİLİNİ YEMESİ?

Üçüncü vukuat ise acı hissetmediği için 'dilini yiyen bebek'! Tıpta nadir görülen rahatsızlıklardan biri.
Ağrıya duyarsızlık sendromu. Mardinli bir ailenin 20 aylık erkek bebeği M.E. Dişleri çıkmaya başladıktan sonra 'hastalığın' farkına varılmış.
Bebek ilk olarak dilinin ucunu ve parmaklarını yemeye başlamış. Dilinin ucunu yiyerek kalıcı hasar yaratan bebek bir nörologa gösterilince 'teşhis' konulmuş. Ağrıya duyarsız diye. Önlem için de dişleri keskin olmayan bir plaka ile kaplandı. Bir süredir de tedavi altında bulunuyor.
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Behiye Bolgül, ''Şimdi parmakları iyileşti, ancak dilindeki zarar kalıcı. Belki ileride konuşmasını kısmen etkileyecek'' 

***

O HALA PROTOKOLÜN GÖZDESİ?

Dördüncü vakaya gelince! Ergenekon Terör Örgütü kapsamında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadesi alındıktan sonra cezaevine gönderilen JİTEM eski Komutanı Albay Cemal Temizöz.
6 aydır tutuklu ve 9 kez hakkında müebbet hapis istenilmesine rağmen halen Kayseri'deki il protokolünde ismi yer alıyor.
Temizöz'ün tutuklu yargılanıyor olmasına rağmen hala görevinin başında olması ve protokol listesinden de isminin çıkartılmaması neye hikmettir bilmem. Garip bir hadise midir, yoksa 'gaip'ten gelen mesajların adrese ulaşması için midir? Bilemiyorum!
Ama tüm bu olup-bitenleri alt alta koyduğumuzda 'global bir garipliğin' ülkede ve ülke insanında 'hasıl' olduğu gerçeğidir.