NEDENSE; CESET ÇOK, FAİL YOK!

Faili meçhul. Ya da; faili meçhuller!
Lügatımızda;
"Derin" bir o kadar da "dehşet" ihtiva eden bir deyim oldu.
Ceset var. Ama; fail yok.
Düşünün;
Türkiye’nin derin gizlerinde bu "dehşete" kurban giden insan sayısının 17 bin olduğu.
Yani;
Ortada 17 bin insanın "cansız" bedeni var.
Ama bir tek; "fail ya da failler" yok.
Bir de;
Kayıplar var. Öldü mü, sağ mı belli değil?
Nerdeler?
Onların sayısı da; bir o kadar "dehşet" içermekte.
..Ve "ciğerden" kan akıtan; Kürt sorunu.
Bu eksende yaşanan "şiddetin" kayıpları; 40–45 binden bahsediliyor.

* * *

Doğrusu;
Hepsi Güneydoğu "gerçeğinin" yürek yakan hadisesinin muhtevasıdır.
Şu veya bu değil.
Kürtler üzerine kurgulu; "bir ölüm" rüzgârı esiyor.
Dün değil, ondan bir gün öncesi de değil.
Yıllardır!
Çeyrek asır da değil, bir asırdır bu "kan kusan" rüzgâr esmekte.
Odak hedef;
Kardeş "kanını" akıtmak. Ve bu kan üzerinde "vesayetler" oluşturmak.
Aslında;
Yapılan da, edilen de, yaşanan ve yaşatılan da "aleni".
Bozulacak bir "ezberi" kalmamış.
Deve kuşu misali;
Kafayı kuma gömüp "gerçekleri" görmezlikten gelmek artık bir şey ifade etmiyor.

* * *

Şöyle bir ülkelerin "iç yaşamına" bakalım!
Hangi ülkede;
Bizdeki kadar "faili meçhul" işlenmiş cinayet ve vaka var?
Ya da;
Hangi ülkede bizdeki kadar "kayıp" insan sayısı var?
Veya;
Hangi ülkede bizdeki kadar "kardeş kardeşin" kanına girmiş?
Dahası;
Hangi ülkede "inkâr politikalarıyla", kan ve gözyaşı üzerine "vesayetler" inşa edilmiş!
Var mı?
Sanmıyorum;
Türkiye dışında "örnek" diyebileceğimiz bir ülke olsun.
Tabi ki;
"Muz Cumhuriyetini" ve rejimini masaya getirmezseniz!

* * *

Böbürleniyoruz;
Türkiye Cumhuriyeti "Sosyal-Hukuk" devleti diye!
Anayasal zemini;
Milletin "iradesi" ve bireyin hak ve özgürlüğüne dayalıdır.
Peki, öyle mi?
Hayır.
Hem de binlerce kez hayır!
Şöyle bir bakalım;
Yasama, Yürütme ve Yargı üçlüsüne!
Barışık mıdırlar?
Diyebilir miyiz ki; "birbirlerine" diş bilemiyorlar?
Ya da;
Kim daha güçlü bir şekilde "vesayeti" ele geçirme peşinde değil.
Hani bir söz var;
"Çok seslilik demokrasinin gereğidir" ve güç kazandıran sistemidir diye!
Ama biz!
Çok seslilikle "çok başlılığı" birbirine karıştırıyoruz.
Her hadiseye,
Her can alıcı mevzuya şu an "düşünce" arenasında gösterilen "bakış" gibi.
Karıştır da; gitsin misali!

* * *

Malum;
Sosyal Hukuk Devletinde!
Demokrasinin "bağımsız" işlem gördüğü ülkede.
Cumhur'un "milli irade" olarak kabul edildiği rejimlerde; "karanlık" dönemler yoktur.
Ya da;
Karanlık hadise ve olaylar mümkün değil.
Ama gel gör ki;
Türkiye'de yukarıda sıraladı, faili meçhulleri, katliamları, cinayetleri, kayıpları.
Şiddet ve terörün "acımasızlığını".
Evinden, yurdundan, köyünden edilen binlerce insanın dramı.
Hepsi mevcut!
Liceli Küçük Ceylan!
Bakın; "ölümünün" üzerinden bir yıl geçti.
Hadiseye ve ölüm şekline hepimiz vakıfız.
Koyunlarını otlatırken, "patlayan" bir cisim.
Ve Ceylan Önkol "paramparça" vücutla, ölü.
Gece değil; gündüz yaşanan bir vaka.
Ne var ki; hala "ölümü" karanlıkta.
Cinayetin "aleti" belli, kullanılan alan belli, "fail" yok!
Ha bir de;
"Suç aleti" icra edilmiş!
Patlamamış mermi mi, mayın mı, roketatar mı meçhul.
Ceylan "elindeki" tahrayı kullanmış olabilir varsayımıyla; "suç" tahradaymış(!)

* * *

Bir utanç abidesi!
Davada şu ana kadar alınmış bir mesafe yok.
Mevcut rapor ve mahkeme kayıtlarında hâlâ ‘fail yok’ yazıyor.
Ceylanın ağabeyi çığlık içerisinde söyleniyor;
"Failler ortaya çıksa da rahat bir uyku uyusak"
Evet!
Bölgenin.
Ülkenin.
Milletin "rahat" uyuyabilmesi, yaşayabilmesi.
Huzur, barış ve kardeşlik duygularıyla bütünleşmesi.
Kan, gözyaşı ve şiddet ortamından kurtulması.
Seni-beni, öteki "hizipleşmesine" sokulmadan.
Öfkeyi, kini, nefreti, ideolojik saplantıları yok eden.
Psikolojik travmalar yaratan; özgürlükleri kısan anlayışların bertarafı.

* * *

Bilinmelidir ki;
O küçük Ceylanın "kara gözünü" kapatan zihniyetin yok olmasıyla mümkündür.
Üstad boşuna demiyor;
"Bir toplumda yaşatılan acılara, ideolojik ayrılıktan çok, psikoloji yön veriyorsa o toplumdan korkmak gerekir"
Vicdanını sorgulamayan bir düzenin;
İnsani yapısından söz etmek ne kadar doğru?
Varın siz cevaplayın!

* * *

VE GELELİM; YAĞMURUN YAPTIĞINA!

 

Klasik bir söz olacak.
Ekseriyetiyle "siyasi" bir kaçış ifadesidir; "Yağmur yağdı, böyle oldu" diye!
Malumunuzdur;
İki günden beri "sağanak yağış" var.
Ne var ki; önceki gece ve dün Diyarbakır "yapay göl" geline geldi.
Evet!
Yapay göl!
Çünkü kentin hemen her semtinde oluşan çukurlar ve burada biriken su.
Boşuna demiyoruz;
Diyarbakır hala "köy-kent" konumunda!
Yenişehir mi, Ben-ü Sen mi, Ofis mi, Altgecit mi, Seyrantepe mi?
Ya da;
Suriçi mi, Hasırlı mı, Fiskaya mı?
Bağlar mı?
En önemlisi yeni yerleşim yerlerimizden Kayapınar mı?

* * *

Hepsi;
"Yağmura" yenik felç halde!
İnanın dün 0–412–2281684 nolu istihbarat telefonu susmadı.
Arayan arayana! Ulaşamayıp mail atan.
"Allah rızası gelin, evimizi, işyerimizi, dükkânımızı su bastı?"
"Gelin. Gelin bu rezaletleri görün."
Hele şu Gaziler semti! "Bahr" (deniz) gibi!
Yolda kalan araçlar.
Manzara gerçekten;
"Bu şehre bu görüntü yakışır mı?"
Metropol kent nerde?
Yollara bi bakın; devasa çukurlar. Asfaltı su alıp götürmüş.
Lagarlar patlak. Drenajları nerde?
Tepkiler üzerine; "yağmur" durduktan sonra turladım.
Görünenler, söylenenlerin on misli.
Büyükşehir ve DİSKİ yaşanan "felaket mi" diyelim.
Yoksa yağmur yağdı böyle mi oldu diyelim, yazılı açıklamada bulundu.
Müdahale için "Kriz Masası" oluşturuldu. 250 noktaya müdahale edildi.
Doğrusu;
Yazılı açıklamayı aynen burada aktarırsam "Diyarbakır'ın" ne kadar altyapı açısından "fakir" olduğu daha net anlaşılır.

* * *

Bakınız;
Büyükşehir Belediyesinin açıklaması şöyle:
''Belediyeye ve itfaiyeye ulaşan başvuruyu hızla değerlendiren ekipler, motopomplarla su altında kalan yerlerdeki suları tahliye etti.
Rüzgârın ardından da ani bastıran sağanak yağışın kentti etkiledi.
Kısa zaman dilimi içinde beklentilerin üzerindeki yağmur suyunu tahliye için oluşturulan ekipler dört ayrı ilçeye dağıtıldı.
Vatandaşların yağmur sularının tahliyesini sağlayan ızgaraların üzerine araçlarını park etmemesini, çöp poşeti bırakmamasını istiyoruz.
Yapımı süren Seyrantepe Köprülü Kavşakta yağmur suyunu tahliye edecek mekanizma oluşturulmaması nedeniyle de ulaşımda aksama oldu.
Urfa yolu ve Elazığ Caddesindeki sular Silvan yoluna geçerek alt taraftaki gecekonduların sular altında kalmasına neden oldu.
Burada bazı araçlar da biriken su nedeniyle mahsur kaldı.''
Bilmem!
Varın gerisini siz yorumlayın sevgili okurlar ve şikâyet yağmuruna beni tutanlar.
Ancak;
Yerel yönetimlerin hadiseden ders çıkarması gerekir.
Önümüz kış!
Meteorolojiye göre; "çetin" geçeceği ifade ediliyor.
Maazallah!
Daha büyük ve daha aralıksız bir yağış gelirse; bu kadar "şanslı" olamayız.
Görmez ve önlem almak lazım; Yarın geç olabilir.
Bizden söylemesi!