NEFRET TOHUMU ATILIYOR?..
Siyaset "haset ve kin" odaklı olunca, ülkemin hal-i durumu da işte böyle oluyor!…
Al birini vur ötekine…
Ne yazık ki; "hiç de sağlıklı" bir seyir yok..
Ağzını açan; "faşizm" odaklı, sözcükleri dizmeye başlıyor?..
"Sulh" isteyen yok..
Varsa yoksa; "öfke" körüğüyle, "meramını" kutuplaşmaya, odaklı aktarıyor..
Vahim olan da, tüm bu grift atmosferin yaratıcısının ana akımında sözde "iktidara" talip, mevcut siyasal yönetime "alternatif" muhalefet!…
Ve komuta merkezinde ise, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bulunuyor..
Psikolojik bir vaka olarak, "hakaret, nefret, kutuplaşma, hizipleşme, red odaklı faşizan" fikirlerin üremesine ve alevlendirilmesinde, rol oynuyor?..
***
Ve her hamlesi kendince "artı" olarak algılanıyorsa da, aslında "ayağına" kurşun sıkıyor..
Kendisinde kan kaybı ve itibar düşüklüğü yaratıyor..
Tıpkı, "iktidarın" ikilem üretici son iki yıl içerisindeki, siyaseti gibi güven kaybı hakimiyetiyle yol yürüyor!..
Ki bu noktada daha önce "mevcut muhalefet" her seçim döneminde, "iktidarı altın tepside" elinin tersiyle ittiğini çok dillendirdim..
Bugün bakıyoruz ki, "iktidar aynısını" muhalefete iktidarı altın tepside sunma gayretinde…
***
Neyse!.. Bu fasıl bugüne özgü hasbi halimiz değil..
Bilahare mevzu edip, "irdeleriz".. Bugün, diyorum ki CHP odaklı ortaya konulan muhalefet, ahalinin 7'den 70'ine karşı "kucaklayıcı" bir strateji ortaya koyarak, yol yürümüyor!…
İktidarın hal-i vaziyetindeki "sunumlarını da" kendine güç devşirme adına kullanmıyor..
Aksine, "masayı da, tepsiyi de, bardağı da" devirmeyle hep meşgul..
Ki, "kararsız seçmenin de" ağırlıklı olarak hızla artmasındaki temel neden de bu iticiliği!!…
***
Öyle ya, ha bire racon kesiyor…
"Öğretmen'e" AK Parti'ye oy verdiğiniz için "size öğretmen" demem diyor…
"Başörtülü hakim ve polis olamaz" diyerek, dine, inanca, kültüre, medeniyete resti çekiyor..
"Seküler" yaşamı, dikte ediyor…
Laiklik ilkesiyle, "inancı" askıya aldırıyor..
"Polis, asker, savcı hakim iktidarın emriyle hareket edemez" hükmünde bulunarak topyekûn "zan" altında bırakıyor..
"Ey Çiftçiler iktidara oy verirseniz iki elim yakanızda olacak?" tehdidiyle korku üretiyor!…
***
STK'lara.. Odalara.. Sendikalara..
Oturup, kalktığı her yerde "parmak" sallayıp, Cumhurbaşkanı "davetine" katılanı, külliyeye gideni "yalakacı" diye itham ediyor!..
Hükümetin "Salih" işlerini savunanı; "yandaş!?" diye hedef tahtasına oturtup, yeriyor..
Yani toplumu "iktidar ve muhalefet" noktasında karpuz keser misali ikiye bölerek, "hasım" ediyor, düşmanlığı körüklüyor…
İç kaos, kargaşa üretici...
***
Ve son iki çıkış.. Ki iki çıkışı da yargıya intikal etti..
Nasıl sonuçlanır, iddianın sahibi "nasıl bir siyaset ve ilkeli bir duruş ortaya" koyar, onu göreceğiz..
Lakin "siyasi cinayetler olabilir" demek kadar, "Devlet bürokratlarına 18 Ekim'i milat gösterip, attığınız imzalara, yaptığınız işlerden" hesap sorulacak tehdidinde bulunuluyor olması; "devleti işlemez" hale getirmekten öte bir haldir….
***
"İktidar gidecek.. Sizi biz yargılayacağız" diyor..
Korku imparatorluğu oluşturma gayreti….
Bu "hiç de hayra alamet" süreci ikmale getirmiyor.
Doğrusu tüm bu "şirretlik" hal-i durumdaki ısrarcı tutumu da anlamış değilim..
Çünkü bir prim kazandırmıyor..
Ki, vatandaşı da "kucaklayan" bir durum yok..
Bilakis, "itici ve nefret üretici…"
Özellikle CHP'nin 2023'e dair "güçlenmesine de" ivme olmuyor…
***
Her şey açık iken…
Nitekim, anketler bunu açıkça ifade ediyor "iktidarın" kaybına rağmen CHP hala yüzde 23'lerde görünüyor…
Buna rağmen, kendisi ve şürekasının neden sürekli "tehdit" dilini öne çıkaran bir anlayışı benimsiyorlar, doğrusu anlamak zor!..
Sanırım bilerek yanlış yönlendiriliyor.
Çünkü, insanı kucaklaması yerine, çatışması anlaşılır değil…
Ama diyeceksiniz ki ortaya konulan irade, "dış orjinli" bir iradedir de ondan!…
Galiba haklısınız!?..
Demek ki, kendisini yemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor.
O zaman ha gayret diyelim, "kendi düşen ağlar mı?"…
***
REJİM Mİ?..
Kimse laf gebeliği, kalabalığı, boş teneke vurmanın yüksek volümüyle, "siyaset" devşirmesin; "rejim değişecek" diye!..
Yok öyle…
Kimin haddinedir, "rejim değiştirmek" ya da, "rejime" dair, libas diktirmek!..
Düzen değişir, ama "rejim" değişemez!..
***
Niye mi; değişmez!..
Mevcut Anayasa "vaki" olduğu sürece..
Ve ilk üç madde ile bu maddeleri "kutsayan" 4'üncü madde, Anayasa'da yer alıp, kendini idame ettiği sürece; "rejim" değişemez, dokunulamaz, teklif dahi edilemez.. Hatta, artık "tartışılamaz da!?..."
***
Onun için; her kim "rejim değişiyor, değiştirilecek" diyorsa, bilin ki "külliyen" yalancı…!
Bir değişim ve dönüşüm var ise; "değişen" hep o olmuştur!…
Çünkü, geleni de, gideni de, "değişime" uğratan, hal-i vaziyet olmuştur!…
Nokta...
***
UÇUŞLAR BAŞLASIN!…
THY "normal" uçuş moduna girdi..
Peki, "iç uçuşlarda" niye "normalleşemiyor?"…
Mesela, "Erbil ve Kıbrıs" uçuşları..
DTSO bu uçuşların "pandemi" nedeniyle askıya alınmasından ötürü, "ticaret hacminde" büyük kayıp yaşandı..
Verilen rakama göre, 13 Milyar dolardan, 7 milyar dolara geriledi…
***
İstenilen, Diyarbakır-Erbil, Gaziantep Erbil uçuşlarının yansıra, Diyarbakır Kıbrıs uçak seferlerinin de; yeniden başlatılması!..
Kıbrıs aynı zamanda, "öğrenim gören" üniversiteli öğrenciler için, denir ya "hayati öneme sahip!.."
Bunun için, lobi, güçlü bir kamuoyu baskısı şart…
Malum, THY illa ki, "dürtüklenmesi" gerekiyor…
Yoksa; pek alaka göstermez..
***
MUHTAR…
"Seçimle" iş başına gelir.. Ama "siyasi" bir kimlik ihtiva etmiyor..
O, devlet-i aliye'nin "ilk basamağıdır!?"…
İktidarın değil….
Ki, muhtarın "siyaseti" olamayacağı gibi, "partisi de" yoktur..
Çünkü, hiçbir muhtar "seçime" siyasi bir partinin "adıyla" amblemiyle girmiyor.. "İsmiyle, şahsiyetiyle" mahalledeki "intiba ve karakteriyle", huzura çıkıyor…
***
Ne yazık ki, son yıllarda "gerek partiler ve gerekse bazı muhtarlar" kendilerini "siyasetin sarmalından" alıkoyamıyorlar…
Ya parti amblemiyle ya da "ideolojik" fikriyatın arka bahçesi olma gayretiyle; "muhtarlık" gibi ulvi kimliği "politize" ediyorlar..
İşte bu da "hiç de sağlıklı" değil…
***
Dün muhtarlar günüydü..
Tüm muhtarlarımızı "canı gönülden" tebrik ediyor, günlerini kutluyorum…
Ve dileğim odur ki;
"Ne muhtar siyasete alet olsun, ne de siyaset muhtara yön versin"…
***
En önemlisi de, hiçbir kurum, makam, mevki ve kişi "kendisini" muhtardan üstün görmesin..
Bilsin ki, muhtarlığın varlığı, istemi, beklentisi "onu seçtiren" mahalle sakinlerinin talebidir!…
O mahalle insanın "mukaddesiyetine" saygıdır, muhabbettir, sevgidir, "hak ettiği" hizmetin, yerine getirilmesidir!…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Peki ya, zeytinyağı üste çıkmıyor da su alttan alıyorsa….