NERDE O MUALLİMLER?…
Biz de yaşadık.. Ki rahmetli babam da, hep anlatırdı.. Derdi ki… Muallim.. Yani öğretmen.. Saygın, sevilen, hürmet edilen, dayanışma içerisinde olandı.. İyilik severdi.. Öğrencisini de, ailesini de, eğitimini de "dürüstçe" bilir, tanır, ilgilenirdi.. Yeri gelir, aynı sofraya kaşık sallanırdı?
***
O muallim, sokakta yürüdüğünde, çarşıda-pazarda görüldüğünde, alış-veriş yaptığında, herkes parmakla gösterirdi.. "Bakın bu muallim" diye.. Esnaf, hele ki öğrencisinin muallimi idiyse, para almamak için direnç gösterilirdi, "bizim ikramımız olsun" denirdi, ama o tavizsiz, olmaz deyip öderdi parasını..
***
Bir edep, haya, görgü, sevgi, birlik ve dirliğin sembolü olarak herkes tarafından görülürdü.. Damat ve gelin diye, herkes tabiri caizse peşlerinden koşardı.. Talebesi, yani öğrencisi, onu dışarda görse idi, koşar elini öper, saygı gösterir "öğretmenim ben taşıyayım" der varsa elindeki poşetini, filesini alıp evine kadar taşırdı..
***
Yaramaz öğrencisini, okuldan kaçan talebesini, okumayan, tembel diye görülenleri, ulu orta yerde rencide eden muallim olmazdı… Önce arkadaşlarıyla, ailesiyle, mahallesiyle ilgilenirdi; nedenini, niçinini öğrenir ona göre de çözüm bulurdu.. Bir tokat atılsaydı o mutlaka "terbiye" içindi.. Öğrencinin velisi de öğretmene "eline sağlık, keşke bir tokat daha atsaydın" derdi...
***
O tokat, ya da uyarı, sille öğretmen için de aile için de, veli için de, öğrenci için de; "bir terbiye" kimliğini taşırdı… Hissi değildi..
***
Bugünkü gibi, kitap-defter devlet karşılamazdı.. Öğrenci velisi karşılardı.. Fakir, yoksul, maddi durumu imkansız olanların defterini, kalemini, kitabını muallim öğrencisinin yüzüne vurmadan, rencide etmeden "arkadaşınınkini" kullan, ya da al bak bende fazlası var, der paylaşımcı olurdu..
***
Ki veliler de.. Aileler de.. Okula başlayan çocukları için, öğretmenin huzuruna gidince hep şunu derdi.. "Muallim bey, çocuğum artık size emanettir.. Eti senin, kemiği benimdir…" Bu öğretmene, "eğitim ve öğretimde tek yetkili sizsiniz" manasını taşımaktaydı..
***
O yıllarda, eğitim ve öğretim "sürekli" değişen, her iktidara, her bakana göre "yaz-boz" tahtası gibi bir müfredat meşguliyeti yoktu.. Pek tabi ki, eğitim ve öğretime dair baş döndüren teknolojik imkanlar da yoktu.. Akıllı tahtalar, tablet, internet, bilgisayar, yazılı ve görsel tanıtım, bilgiye anında ulaşım da..
***
Ki o gün "Eğitim ve Öğretim" için "talim ve terbiye" denilirdi?…
***
Netice itibariyle; eğitimimizi, öğrencimizi, öğretmenimizi, müfredatımızı, idarecilerimizi, velilerimizi, ailelerin diğer bireyleri, nesil ve nesil’in büyükleri noktasında değerlendirirsek.. Yani "özellikle" maneviyat açısından, "biz neredeyiz" diye gelen soruya yanıtımız ne olur acaba?
***
Bir ah çekme mi olur?.. Yoksa, başka bir duygu alemi veyahut günümüz "modernitesinin" ürettiği bir deyimle mi, karşılık verilir mi?..
***
Vallahi sizin "nasıl bir cevap ve tepki vereceğinizi" bilmem, ki kişiye göre, siyasi ve ideolojik bağımlılık açısından, değişebilir?!.. Lakin; "ben nerde o eski muallimler, nerde o eski veliler, nerde o eski idareciler, nerde o eski yöneticilerimiz, nerde bizim o talim ve terbiyemiz" derim…
***
Çünkü bu gün; eğitim ve öğretimdeki kalite "maneviyatla" değil, "maddiyatla" ha bire yoğrulmaktadır, ölçü maddiyattır.. Öğrenci ve öğretmen arasındaki ilişki de bu minvalde; "kapital" odaklı bir seyir içerisindedir.. Saygı, sevgi, edep sokak jargonuyla "ne gezer maneviyat, varsa yoksa para!?"…
***
Beri yanda, öğretmen öğrenci, öğrenci-öğretmen arasındaki yaşanan öylesine ilişkiler var ki, "akla ziyan" derecesinde.. Nitekim, gazetelerden okuyoruz, "aşk, ilişki, taciz, tecavüz"… Beri yanda; şiddetin her türlüsü..
***
Düşünün, öğrenci velisi, ahlaki olmayan hareketler nedeniyle öğrencisini şikayet eden, ailesine bildirdiği için, o öğretmeni okul bahçesinde, yüzlerce öğrencinin gözleri önünde, "darp edip, dövüyorsa, hastanelik ediyorsa…" Varın gerisini düşünün..
***
Ders müfredatında, enva-i gayri ahlaki yazılı ve görselliğe yer veriliyorsa.. Sabah, akşam müfredat değiştiriliyorsa.. Eğitim ve öğretim "ezberci" zihniyetle, öğrenciye dayatılıyorsa.. Siyasi ve ideolojik bir "enjeksiyonla" öğrenciler aşılanıyorsa; gel de "sağlıklı bir nesilden" söz et..
***
Hele ki, dinini, inancını, örfünü, adetini, gelenek ve göreneklerini, aile mahremiyetini öğreten ve öğretilen olunsaydı, öğrenciler "enjekte" edilen siyasi fikriyatla, "eli silahlı" güçlere, örgütlere "meyil verir miydi?…
***
İşte hal-i alem orta yerde; bugün dağda, örgütlerde, mafyada, çetelerde, suç şebekelerinde bugünün "nesilleri" tabiri caizse cirit atıyor, buralardan besleniyor…
***
Eli silahlı öğrenci, eli bıçaklı öğrenci, uyuşturucu müptelası olmuş, esrar, eroin, bira gibi enva-i "beyin çürüten" zehirle meşguliyet içerisinde olan öğrencilerin debelenme hali, hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor..
***
Dile kolay, öğrenci sınıfta "ders veren öğretmeniyle" dalga geçiyor.. Küçümsüyor, tehdit ediyor, enva-i ahlaksızlığını sergileyip, videoya çekiyor.. Yetmiyor, o öğretmeni darp ediyor.. Ne bayan diyor, ne erkek diyor?.. Ve o öğretmen bir şey yapamıyor...
***
Öğrenci tuvaletlerinden yükselen "sigara" dumanları, öğretmen-öğrenci birlikte içme, içirme, alkol alma, masa kurma halleri de ayrı bir garabet durum…
***
Beri yanda, kendini yenilemeyen, eğitim ve öğretimi "mesai saati" bitimi olarak gören, öğrenciye "ek ders ücretiyle" bakan, ikinci bir iş "arayışından" zihnini alamayan, sosyal ve gelir seviyesinde, "açlıkla" boğuşan bir öğretmenin, yaşadığı dram…
***
Ve travmatik halin içerisinde; terörün, teröristin muhalif ideolojik siyasi kutuplaşmanın hedefine aldığı, katlettiği öğretmenlerin varlığı…
***
Velhasıl!.. "Hayat" maneviyattan kopmuştur; maddiyata evrilmiştir… Her şeye rağmen; yarın; 24 Kasım Öğretmenler günü.. Düne, bugüne ve yarına baktığımda ağzımdan çıkacak sözcük yazımın başlığındaki ifade diyerek, nokta koymak istiyorum; "Nerdeee o muallimler?"… Görsem de, elinden öpsem!… Öğretmenlerimizin gününü şimdiden kutluyorum.. Malum, gazete pazar günü çıkmıyor?
***
KORELİ KİM'İN ÖLÜMÜ?
Dün buradan bir kaç soru sormuş, cevap istemiştim.. Ki cinayet üzerinde "muğlak" bir durum hasıl olmasın.. Çünkü Güney Koreli Jinwook Kim'e yönelik bıçaklı saldırı, fail ve olayın yaşandığı yer, şahsın Diyarbakır'a gelişiyle alakalı; bir dizi "söylem" söz konusu.. Bunların çürütülmesi konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir, dedim…
***
Sağ olsun haber merkezinden arkadaşlar bilgi akışı geliştirdi.. Her ne kadar emniyet resmi bir beyanatta bulunmasa da..
***
Kim.. 4 ay önce hamile eşi ve bir çocuğuyla Diyarbakır'a gelmiş.. "Ticaret" amaçlı yerleşme kararı almış.. Salı günü akşam da, Mevlana Halit Mahallesinde yürürken, önü kesiliyor. 16 yaşında "gasp ve hırsızlıktan" sabıkası olan V.D tarafından "gasp edilmek" isteniliyor…
***
Kim karşı çıkıp, kendini korumak isterken bıçaklanıyor.. Hastanede hayatını kaybediyor.. Önceki gün, Güney Kore’den annesi ve babası Diyarbakır'a geldi. Kim'in eşi hamile, iki gün sonra doğum yapacağı söyleniyor.. Bu nedenle, cenaze morgda bekletiliyor.. Ne zaman götürüleceği belli değil.. Kim için, dün Diyarbakır Protestan Kilisesinde "ayin" düzenlendi..
***
Kim cinayetiyle alakalı, hal-i hazırda görünen odur ki "adi bir vakıa" olarak kayıtlara düşecek, ama benim "zihnimde" hep o misyonerlik faaliyetleri için mi Diyarbakır'da sorusu askıda kalacak..
***
Gelirsek Mevlana Halit Mahallesine.. Ki, 5 Nisan Mahallesi de… Buralarla alakalı uzun bir zaman dilimidir "tekin" olmadığı noktasında, duyumlar alıyoruz.. Ki, İl Emniyeti de geçtiğimiz haftalarda, kapsamlı bir operasyon gerçekleştirerek, çok sayıda kişiyi gözaltına almıştı.. Kapkaç, hırsızlık, soygun, gasp gibi suçlara karışan "çetelerin" varlığına dair…
***
Kim'in öldürülmesi, demek ki buraların hala "tekin" bir bölge olmadığını gösteriyor.. Vahim bir durum.. Sahi burada yaşayanların hal-i durumu nedir?… Kurtarılmış bölge mi?..
***
CHP FENA YAKALANDI?
Hem de nasıl?.. Hele ki, Kemal Bey… Hele ki, 50 yıllık gazetecilik kimliğini taşıyan Rahmi Turan.. Hadi bakalım, Erdoğan restini çekti… CHP'yi "dizayn" etmek ya da "Genel Başkan" belirleme gibi, bir durumunun olmadığını, İzmir'de açıkladı.. Hem de, CHP'nin "Kalem" dediği İl'de, Bay Kemal'in de İzmir'de bulunduğu esnada, seslendi..
***
Ve dedi ki; "Güya ben Külliye'de bir CHP'li ile görüşmüşüm. Bunu haber yapan gazeteci kayıp. Bay Kemal senin hayatın yalan. Eğer yiğitsen ben Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum, acaba sen genel başkanlığını ortaya koyuyor musun? İspat edemiyorsan çek git. Bu kadar iddialı söylüyorum. Bizim hayatımıza yalan girmedi ama bunların hayatı yalan."
***
Kim ne der bilinmez ama; Erdoğan'ın bu çıkışı, okkalı bir sille oldu… CHP nasıl kaldırır. Bay Kemal "sersemleten" silleyi nasıl, boşa çıkarır göreceğiz.. Ama iş; ciddileşti… Galiba Bay Kemal "kaş yapayım derken göz çıkarttı.."
GÜNÜN SÖZÜ…
Hz. Ali (r.a) ne demişti… "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum…"