O DİPÇİK KABUL EDİLMEZ!
Gündem 'yoğun' olunca, bazı vakalar 'zorunlu' gözden kaçıyor.
Çünkü Türkiye 'öylesine' bir cenderenin içerisinde ki; 'saati' belli değil.
Ki onun için de hep telaffuz ediyoruz.
'Burası Türkiye, her an her şey olabilir' diye!
Nitekim de; öyle oluyor?
Biz haberciler için de; 'gelişen bu serüven' zor koşullar geliştiriyor.
Özellikle yazıp-çizme noktasında; 'farklı' yorumlar hasıl oluyor.
Okurların da 'kafasında' sorular bitiveriyor?
Bu 'olayı neden kaleme almadınız?' diye.
Nedeni, niçini ve nasılı diyerek; farklı bir düşünce atmosferi yapılanıyor.
***
İşte bu "kritik' zaman cenderesinde; bazı okurlarımdan sorular geldi.
Hakkari'deki 'Polisin öldüresiye' dövme vakasıyla alakalı düşüncenizi okumadık.
Konuya münhasır 'fikriniz-yorumunuz' oldu mu?
Olduysa da 'biz vakıf olmadık'.
Aslında bu köşenin 'müdavimleri' az çok bilirler.
Böylesi 'iğrenç' bir olaya yaklaşımım ve söyleyeceklerimin 'neler' olduğunu.
Ama okurlar haklı.
Çünkü bu mevzuuyla alakalı 'fikir' geliştirmedik. Yani; buradan 'yorumuna' girmedik.
Mazeret yok. Ancak dedik ya; 'gündemin' yoğunluğu bazen; 'en can alıcı' mevzuları gözden 'ırak' alıyor.
***
Ne var ki; 'gazete' olarak tepkimizi çok sert koymuştuk.
'Vicdansızlık' diye.
Evet. Kınıyorum.
14 yaşındaki Seyfi Turan'ı 'dipçik ve tekmelerle' ölesiye döven 'düşünceyi' şiddetle kınıyorum.
Kan-revan içerisinde bırakanı, ona el uzatması yerine sırtını döneni, 'insan' diye görmüyorum.
Defalarca başına 'dipçik' alan, tekmelere maruz kalan Seyfi Turan şuan tedavi altında.
Hayati tehlikesini 'atlatmış' durumda. Ancak; yaşadıklarının 'psikolojik' duygusundan kurtulmuş demek zor.
Polis memuru da 'görevden' alınmış.
Sorun 'bitti mi?'!..
***
Hayır.. Hem de çok kere hayır..
Çünkü hiç bir haklı gerekçesi olmayan bir vaka.
Onun için de basit olmadığı gibi, sıra dışı.
Vahim. Hem de çok vahim bir 'kin-nefret ve şiddet" tablosu.
Aslında Güneydoğu illerinde "böylesi" dehşet-engiz vakalar yaşanmamış değil.
Bundan daha "vahşeti" ve daha azgın dehşetlisi yaşanmıştır.
Bugün yüzlerce faili meçhul cinayetten söz ediyoruz.
Onlarca 'toplu katliamların' yaşandığı saldırılardan bahsediyoruz.
"Sır" olup kayıplara karışan binlerce insanın 'yokluğundan' söz ediyoruz.
Devletin 'resmi kayıtlarında', on bini aşan 'faili meçhul' olayın 'çözülmesi' gerektiğini konuşuyoruz.
Polisin-Askerin 'şehit' edildiği, yüzlerce eylemi tartışıyoruz.
***
Kısacası; 'yürekleri' dağlayan. Ocakları 'söndüren', beyinleri 'körelten'.
Zihniyetleri 'yok' sayan. Eşitliği, kardeşliği, birlikteliği 'zedeleyen'.
'Etnik' gerilimi sürekli 'körükleyen'. Barışı; Türk'e, Kürde, Laza, Çerkez’e 'reva' gören.
Post-modern 'düşüncelerin' hâkimiyetine 'varlık' gösteren.
Yani 'ateşe' benzinle gidenlerin geliştirdiği.
'Karanlık' dönemlerin aydınlanması gerektiğine 'inanılan' bir dönemde; 'bu şiddet' tablosunun gelişmesi; manidar.
Birileri diyebilir ki;
Bölgenin 'atmosferini' alenice açıkladınız.
Böylesi bir ortamda 'güvenlik görevlilerinin' ne kadar stresli bir çalışma içerisinde olduğunu bilmeniz gerekir.
Münferit bir olay. Olmuş olabilir?
***
Evet. Güvenlik görevlilerinin nasıl bir "stres" altında görev yaptığını düşünmüyor değilim.
Düşünüyorum!
Çatışmasız 'günün' geçmediği bir coğrafyada görev yapmak kolay değil.
Zor! Stresi yüksek.
Ama şu bir gerçektir; 'Terörle Mücadele' şiddeti körüklemek değil, şiddeti bertaraftır.
Bundan dolayı da "14 yaşındaki Seyfi Turan'ın" dipçikle öldüresiye dövülmesi olayı; hiç bir şart altında 'hoş görülmez'!
Kabul de edilmez.
Şu tarihi gerçeği iyi okumalıyız. 'Etki-tepki' diye 'doğal' bir davranış yapısı vardır.
Şiddet şiddeti, tepki tepkiyi 'doğurur' diye. Sevgi de sevgiyi.
Onun için; diyorum ki; Her kanunsuzluk, her merhametsizlik, her keyfiyet, her şiddet ve 'zulüm'
İnsana 'saygısızlıktır'. Ve var olan 'şiddet' ortamını 'körüklemede' de benzin bidonudur.
***
Demem o ki; Makam-mevki, görev alanı "önemli" değil.
Devletin "her kademesi", insanların her alanında şu ilke olmalıdır.
'Sosyal ve insani" ilişkiler! Artırmak ve yayılmacılığı alanında 'özel çaba' gösterilmelidir.
Bunu da; az önceki "sıraladığım" kademeler sağladıkları taktirde 'Devlet ile Halk' arasında yaratılmak istenilen; "uçurum" kapanır.
Hukuk ve demokrasi için. Mesleki ilişkiler, medeni münasebetler.
Bu ilişkileri bilinçle, samimiyetle geliştirmeliyiz. Ki; 14 yaşındaki Seyfi Turan'a yapılan "insanlık dışı" muamele yaşanmasın.
Bizler de bu görüntüler üzerinde; "kınama" getirmeyelim.
Turan’ı kucaklayan. Ona sevgiyle yaklaşan.
Dipçik yerine 'nasihat' üreten; şahsiyetleri yazalım.
SÜPER SAVCI TAKİPTE!
Faili meçhul olay dosyalarını yeniden açıp iz sürmek amacıyla;
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yeni bir Özel Yetkili Savcı atamış.
Gerçekten 'tarihi' bir görev.
Yıllardır raflarda toz tutan 'faili meçhul' dosyaların yeniden açılması önemli.
Toplumsal ruh sağlığımız açısından önem arz etmektedir.
Diyarbakır'da 'yaşanmış' binlerce karanlık mevzu var.
Bizlerin dahi içerisinde "mağdur" edildiğimiz 'fişlemeler'.
O nedenle; 'faili meçhullere" ilişkin dosyaların yeniden açılması, önemli bir gelişme.
Ustadın dediği gibi;
Her şeyin açıkça konuşulduğu.
Suçluların ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşmadığı.
Özgür bir toplum olmak istiyorsak eğer, bu pisliklerin artık temizlenmesi gerekir!
Ve verdikleri 'acının' hesabını, hukuk normları içerisinde vermelidirler.
Ki; toplumun ruh sağlığı "vicdani" eziklikten kurtulup, huzura kavuşsun.
Ülkesine, milletine ve devletine "güven" geliştirebilsin.
Not:
Buarada, Avrupa Gezisiyle alakalı yazı dizisi başladı.
'Tarihi Yaşatmak' başlığıyla; ilk yazı bugün 2. sayfada.
Söz vermiştik. Gördüklerimizi sizlere aktaracağımızı.
Bugün başladı.