ÖCALAN'LA GÖRÜŞME'NİN KIYAMETİ!
Dikkatinizden kaçmıyordur!
Şu son günlerin "ateşli" polemik meselesi olan "Öcalan'la kim görüştü" hadisesi?
Doğrusu;
Muhalefet ve İktidar arasında "karşılıklı" şutlar ihtiva eden bir tartışma ise de!
Özünde;
Özellikle de Güneydoğu'da çok ciddi manada "pür" dikkat takip edildiği gibi tartışılmıyor da değil.
Ülkede ve bölgede "bir şeyler" değişir mi, değişmez mi diye?
Çünkü
Yılların omuzlara ve beyinlere yüklediği "dehşetli" bir hadise söz konusu.
Bunun çözümü ve çözüme yönelik olabilecek "kıvılcımların" çakılması bölge insanı için "umutlar" yeşertir.
Nitekim "bu son görüşme" sonrasında gelişen "ateşkes" rahatlama yarattı.
Neyse!
Düşüncem bölgeye "mevzunun" sirayeti değil.
Bahsetmek istediğim;
"Kimlerin" görüştüğü kısırlığı içerisinde geliştirilen tartışmadır.
Şöyle ki;
Herkes tarafından biliniyor; Öcalan'la kimlerin yıllardır görüştüğünü.
Ki şu kısa zaman içerisinde.
Yani "kafa-göz" yaran, "şerefli-şerefsiz" sözlerininin havada uçuşmasına neden olan; meselenin tartışma evresinde dahi konuşuldu.
Devlet kurumlarının Öcalan'la zaman içerisinde görüşmeler yaptığı.
Kim bu kurumlar?
Doğal olarak da;
Asker'dir. Polis'tir. Ve tabi ki Milli İstihbarat Teşkilatı'dır.
Bazen de; Adalet Bakanlığı yetkilileridir.
Ki 11 yıldan bu yanadır; "bu tür" rutin görüşmelerin yapıldığı da bilinmektedir.
Peki;
Bu görüşmeler herkes tarafından yıllardır bilinmesine rağmen.
Mevcut muhalefetteki siyasiler dahil olmak üzere!
En önemlisi;
Belli zaman içerisinde "hükümet" olabilme saflarında yer aldıkları bilinirken.
Ve görüşmelerin onların da döneminde icra edildiği gerçeği orta yerde iken;
12 Eylül referandumunun arifesinde "sanki ilk görüşme" diye lanse edilmesi.
Hadiseye "PKK ile masaya oturuldu" noktasına getirilmesi.
Üzerinde "kıyametler" koparılması; olağan mı?
Sizce olağan mı?
Bence değil!
Gerçi;
Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı haftalık görüşmesinin notları dün yayınlandı.
"Bu görüşmenin" nasıl gerçekleştiğine dair; ifadeler yer aldı.
Malum; Öcalan görüşmenin taraflarından biri.
Bakınız;
Öcalan "koparılan" fırtınaya anlam veremediğini söylüyor.
"Görüşmenin kiminle yapıldığı da pek önemli değil".
Tabi önemli olan "görüşmedir' diyor.
"Görüşmeyi yapan devlettir. Gelenlerin genelkurmaydan, istihbarattan veya sivil otoriteden olmasının önemi yoktur, devlet sıfatıyla görüşüyorlar"
Anlayacağınız!
Görüşen devletin ta kendisidir.
Önemli olan; "Görüşmenin" muhtevasıdır.
İşte onu da; "kimse" açıklamıyor.
Doğrusu;
Açıklama zorunluluğu da yoktur.
Çünkü bu tür "görüşme ve içeren muhteva" tabiri caizse "ince" noktalardır.
Bence;
Burada "siyasal" iktidarı yerden yere vurmak.
Ya da suçlu pozisyonuna sokmak.
Ve bunun üzerinden; 12 Eylül Referandumuna "kötü" sonuçlar yüklemek doğru değil.
Birileri diyor ki;
Hükümet "görüşmeden" haberdar ve PKK'Yla pazarlık yaptı.
Onun üzerine de; "PKK ateşkes" kararı verdi.
Tabi bu ifadenin polemik noktası Kandil'den Murat Karayılan'ın açıklaması.
Şayet;
"TC istedi, önderlik talimat verdi, tek taraflı ateşkesi ilan ettik" demeseydi.
Bugün bu polemikler tartışılmazdı.
Ancak burada bir ayrıntı var.
"Pazarlık" var ise.
Düşünüyorum.
PKK'nın daha önce 7 kes ateşkesi oldu.
Ve Öcalan 11 yıl içerisinde çok kez "mesajlar" verdi.
Acaba o dönemlerde; şu anki iktidara getirilen "vaat verildi" iddiası o gün içinde söz konusu olmaz mı?
Her ne koşul ve amaç güdülmüşse.
Nelerin "bedeli" diye kurgular icra ediliyorsa.
Ben üç koşulla;
PKK'nın "ateşkesini" yorumluyorum.
Bir;
Güneydoğu insanı şiddet politikasından bıktı. Çözüm istiyor ve şiddetin çözüm olmadığını söylüyor.
Ki birçok STK ve DTK’da dayattı; "ateşkes" diye!
İki;
Mübarek bir aya girdik. Ramazan-ı Şerif. Sevginin, hoşgörünün, barışın ve kaynaşmanın.
İslami değerlerin önde tutulduğu ve bölgenin tavizkar olmadığı bu zamanı şiddetsiz geçirmek.
Üç;
Referandum öncesi; siyasal iktidara "sorunun çözümü" noktasında yol vermek!
Sonuç itibariyle;
Süreç ve solunan havada olumlu gelişme; "bölgede kan akmayışı".
Silahların susması. Bombaların patlaması. Ölümlerin yaşanmaması.
Her ne kadar;
MHP dayatıyorsa. Ki düşüncesi şudur.
Seçim arifesinde ne kadar kan akarsa.
Ne kadar şehit cenazeleri gelirse.
"Benim hayırım(!)" artar, iktidarın da "gücü" zayıflar.
Eee!
Böylesi düşünen siyasal lider ve muhalefet anlayışı var oldukları müddetçe.
Türkiye'nin; "Barışla, kardeşlikle ve Kürt sorununun" çözümünde başarı oranı zordur.
Evet!
Söz Öcalan'ın ekseninde seyrederken;
"Görüşmenin" notlarında çıkan iki ayrıntı var.
Biri; "tehdit" diğeri Kürtlerin sandıkta "serbest" olabilecekleri ifadesi.
***
Dicle Üniversitesinden mesaj var!
Malumunuz;
Dünkü yazımda Ramazan-ı Şerif'i konu ederken.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinden "gelen iki şikâyetten" söz etmiştim.
Biri;
Hastane bahçesinde kurulan iftar çadırında hastanede görevli bazı personellerin "istismar" ettiği.
İkincisi de;
Hastanede yatan ve refakatçi olanlara "sahurluk" verilmediği.
İşte dün;
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yönetimi "yazıya" hassasiyet göstererek gerekli icraatta bulundu.
Ve şöyle de bir açıklamada bulunuldu.
Açıklamaya geçmeden önce; buradan kendilerine teşekkür ediyorum.
Hem yazıya gösterdikleri alaka, hem de şikâyet konusu iki hadisenin çözüme kavuşturulması noktasında.
Yazılı açıklama şöyle;
***
"—Yazınızda belediyeye ait olduğu belirtilen kapalı alan hastanemize ait olup, SODES Projesi ve hayırsever vatandaşlar tarafından hazırladığımız proje doğrultusunda yaptırılmıştır.
Üniversitemiz ve Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile bu alanda iftar yemeği verilmektedir.
—Yazınızda hastanemizde görev yapan personel ve Özel Güvenlik Personelinin de verilen bu iftar yemeği için sıra bekledikleri belirtilmektedir. Kurum tarafından personellere yemek verilmektedir. Bu konuda personellere gerekli uyarı yapılmıştır.
— Hastanemizde 1400 hastaya günde üç öğün yemek çıkmaktadır. Yasal mevzuata göre, hiçbir hastanede normal verilen öğün yemeklerin dışında ilave yemekler verilmemektedir ve bunun saati da mevzuatla belirlenmiştir. Refakatçiler için bu saatin değiştirilmesi teknik olarak mümkün değildir. İsteyenler verilen yemeği kaldırıp iftarda yiyebilirler.
— İsteyen refakatçilere sabah kahvaltısı sahurda verilmektedir. Ancak bundan kliniğin sorumlu hemşiresinden talepte bulunanlar yararlanmaktadır. Bu uygulamayı duymayanlar olabilir, onlar da sonradan müracaat etmeleri halinde uygulamadan yararlanabilirler.