OLAYLAR, NEYE VE KİME HİZMET?
Bir bakın;
Son 48 saat içerisinde, yaşanılanlara!
Olup-biten nedir ve ortak yapıları neye hizmet ediyor?
Doğrusu,
Toplumsal bazda ciddi bir "akıl" kilitlenmesi yaşıyoruz!
Çünkü,
Hepsinde "ölüm ve acı" var.
Şiddet var, kargaşa ve yarınları "karartan" hadiseler zinciri var.
Biri, diğerini "körüklüyor", vahim dehlizlere doğru.
* * *
Neler yaşadık?
Önce;
Başkent Ankara'nın kalbi durumundaki Kızılay'da patlama!
Hala da,
"Tüptür, tüp" diyorlarsa da, "terörist" bir saldırı, bomba mahiyetli.
Bilânço;
3 ölü, 15'e yakın da yaralı var.
Onbinlerce lira, maddi hasar.
Ve;
Ölenlerin, hepsi sivil!
* * *
Ülke,
Ve Ankara ahalisi "dehşetin" şokunu henüz üzerinden atmazken!
Bu kez;
Siirt'ten acı haber geldi.
Hem de, kentin göbeğinde, ulu orta akşam yemeği esnasında; bombalı ve silahlı saldırı.
Terörist saldırıdaki acı kayıp, bir öncekiden daha ağır.
Burda;
Bilânço 4 ölü, 2'de ağır yaralı.
Ölenler,
Siirt eşrafından ve hepsi sivil insanlar.
Ve de; bayan hepsi!
Tayin alan bir bayan öğretmenin "tayin" kutlamasına giderken; "terörün" kurbanı oldular.
* * *
Ard arda gelişen günü ve geceyi "kana" bulayan saldırılar bitmedi.
Günün sabahına da kan bulaştırdı.
Yani,
Dün sabah da, kan ve silahla uyanıldı.
Bu kez; adres Bitlis'in merkezi.
Bitlis,
Polis Meslek Yüksek Okulu öğrencileri hedefe alınmıştı.
Tam da, sabah içtiması esnasında.
Açılan ateşte;
Bir polis adayı öğrenci, hayatını kaybediyor, 6 öğrenci de yaralı.
Ölen öğrenci düne kadar köyünde çobandı.
Hayalinde, polis olmak vardı.
Ama,
Terör, ona bu hayalini gerçekleştirme ve ulaşabilme imkânı vermedi.
Yani, bir nevi o da "sivil".
* * *
Evet,
48 saat içerisinde olup-biten terör saldırının faturası bu!
Toplam;
6'sı bayan 8 kişi kurban verildi, "kör" meseleye.
Onlarca da, yaralı var.
Şimdi;
Bu son derece "gayri insani" olan, kanlı saldırılar.
Ölümler yaralamalar ve toplumsal yönde oluşan manevi tahribat.
Yani;
Oluşan ve oluşturulan hadiselerin artık "hakikatını" ve ardındaki gerçeği; net görmek lazım.
* * *
Birileri,
Demeyeceğim!
Çünkü öyle bir hal-i ortam oluştu ki her yapının "ikiyüzlülüğü" söz konusu.
Lakin
Öncü yüz ayrı, "derin ve karanlık" yüz ayrı bir mekanizmayla işlev görüyor.
Nasıl ki,
Devlet için bir de "derin" devlet diye algı geliştirdiğimiz bir yapı söz konusu ise?
PKK'da,
Ortaya dökülen devletin resmi kurumlarının içerisindeki "sızıntılar" yok değil.
Uluslararası arenada Türkiye üzerinde "farklı" düşünceler icra eden, yapılar.
Hepsi,
Artık "çift" yüzlü.
Ama bu iki yüzlülük hal, ne var ki bir noktaya gelindiğinde "aynı" amaca hizmet etmektedir.
* * *
İşte,
O aynı amaca hizmet eden "karanlık" yüzdür, şu kanlı olaylara sebebiyet veren.
Nitekim;
Ankara'da, Siirt'te, Bitlis'te!
Hatta,
Kuzey Irak'ta, Şemdinli'de, Yüksekova'da, "yaşanan" her şiddet olayı, "bu zihniyete" prim kazandırıyor.
Düşünüyorum;
Tabi ki ciddi manada "akıl" kilitlenmesi yaşayarak!
PKK, açıklama yapıyor, "Ankara'daki Patlamayla" alakamız yok diye!
Peki kim?
Elbette ki, bunu ortaya çıkaracak olan ve içteki düşman kim deşifresini yapacak mekanizma Devlet!
Eğer,
PKK da bu olayın perde arkasına vakıf ve bilgi sahibi ise, o da deşifre etmeli.
Aksi halde, Ankara meselesindeki "ihale" üzerinde kalır.
Bir de;
Şu Siirt ve Bitlis'teki "olaylarla" ilgili bir açıklama henüz PKK'dan yok.
Biz yaptık veya biz yapmadık diye, diye bir "söylemi" yok!
Resmi açıklamalara göre;
"İki olay da", PKK'nın eylemlerini çağrıştırıyor.
* * *
Velhasıl,
Şimdi bu olup biten olaylar zinciri, "kime yarar, kime zarar?" sağlıyor.
Aslında,
Sorunun "iç dokusu" ve bugünlere gelişimizdeki süreci, okuyabilecek hakikatte bu sorunun cevabında yer almaktadır.
Kim; Barışı, kardeşliği, huzuru, güveni, istikrarı, demokrasiyi ve özgürlükleri istemiyor?
Halkların tanımını ve birlikte yaşaması kimin işine gelmiyor?
Şunu net ifade edebilirim ki;
Şu anki olup bitenler!
Ve geçmişte olanların hepsinin zarar hanesinde Kürtler ve Türkler hep olmuştur.
Yani ülkenin topyekünü bunlardan zarar görmekte.
Özellikle;
Kürt sorunu noktasında, "olabilecek" çözüme yönelik hamlede bu olaylar bir nevi, "intihar" saldırısı niteliğindedir.
Nitekim görüyoruz;
"Düne kadar" müzakere masasına oturulmuşken; bugün nerdeyse 1990'lı yıllara döner hale geldik.
* * *
Her ne kadar birileri "sözün bittiği" yerdeyiz diye söyleniyorsa bu olup-bitene!
Bence,
Asıl konuşulması ve sessiz kalınmaması gereken zaman bu zamandır.
Ve tabi ki,
Toplumun "hakikatleri" bilme noktasında, herkesin de "sorumluluk" üstlenmesi gerekir.
Bunu yapması gerekenler de;
İlk başta, Siyasal iktidardır.
İkinci sırada;
Kürt siyasal harekâtına soyunduğunu söyleyen, BDP.
Ve aynı paralelde hareket eden; diğer siyasi oluşumlar.
Pek tabi ki, PKK.
Özellikle de, Abdullah Öcalan ve Avrupa'daki yapı.
Güneydoğu'daki,
Sivil Toplum Kuruluşlarıyla birlikte, Ankara'ya "etki edebilecek" diğer, kuruluşlar.
Aynı minvalde muhalefetteki partiler.
CHP ve Milliyetçi Hareket Partisi.
* * *
Hadise ve Vaka her ne ise, oluş şekli, mekân ve yer önem arz etmiyor.
Ortada vuku bulan bir durum varsa, "etken" gözetmeden, tavır koymalı.
Hakikat açısından herkes "performansını" sergileyip, gerçeklerin gün ışığına çıkmasını sağlamalı.
Sessizlik değil.
Bilakis; "sesli" olarak ifade edilmelidir neyin olup bittiğini.
* * *
Ve dikkat edin;
Bu olup bitenlerin "belli zaman" dilimi içerisinde nasıl tavan yaptığına.
Türkiye'de ne zaman "Kürt sorununa" çözüm anlamında, "yeşil-ışık" yakılıyorsa!
Hele son dönemlerde "sızan kasetlerde de" görüldüğü gibi, "müzakere" noktasına gelinmişse.
Toplumda,
İmrenilecek bir "uzlaşı" atmosferinin rüzgârı esmeye başlamışsa.
Ülke olarak,
Uluslararası arenada "itibar gören" büyük devlet olma vasfına doğru hamleler gelişiyorsa.
Taze bir gelişme olarak;
Seçim sonrası Meclis'i boykot eden BDP 1 Ekim'de "meclise" gelme eğilimine girdiği bir dönemde.
Başbakan Erdoğan'ın ABD Lideri Obama ile görüşmeye başladığı bir zamanda.
Ortadoğu, Kuzey Irak ve Kürt sorunu ile PKK'nın yapısını konuşmaya başladığı bir trafikte.
Peş peşe,
Ölümleri getiren "terör saldırılarının" yaşanması hiç kuşkusuz ki sıradan değil.
Onun için;
Hadiseleri "tek bir" pencereden görmemek lazım.
* * *
Hadiselerin,
Uluslararası bağlantısı ve nam-ı hesabına işleyişi bir kenara bırakırsak.
Bölgenin,
Özellikle Kürtlerin ve Türklerin "kendi iç dinamiklerinde" huzur bulması.
Kürt meselesinin, çözüme kavuşabilmesi için.
Öncelikle;
Uluslararası Kriz Grubu'nun önceki gün yayımlanan raporunda ifade edildiği gibi.
PKK, silah bırakmalı. BDP siyasi görev üstlenmeli.
Hükümette "açılıma" kaldığı yerde devam etmeli.
Görüşme ve temasları yoğunlaştırmalı.
Bu koşullar, oluştuğu takdirde birçok engel aşılmış olur.
Çünkü,
Bilinmeli ki, bu koşullar Anayasa değişikliğiyle, giderilmesi mümkün değil.
Yapılacak her iyileştirme; "taraflar" açısından taviz olarak, görülüp, kabul edilmemeli.
Aksi takdirde,
Her iyi niyet adımı, bir sonraki niyetsizlikle buluşur.
Tıpkı, şu an yaşanılan atmosfere gösterilen iyi niyetsizlik gibi.
--------------
Not;
Eğer zorunlu bir gündem vaki olmaz ise!
Yarın,
Şu Çayda Çıra Oyunuyla alakalı, "polemiği" biraz daha, mevzu-bahis konusu edeceğim. Çünkü birileri kaçak güreşiyor, hadiseyle alakalı.