ÖYLESİNE Mİ KONUŞSAK?..

Konuşalım.. Ama kısa ve öz olsun!..  Haftasonu, fazla da can sıkmayalım..

Yok ya, ahalinin canı zaten istediği kadar sıkkın..

Bizim iki kelamımızla mı sıkılacaklar?…  Neyse, öylesine takılalım sohbetin koyuluğuna.. Zaten bizi dinleyen yok ki!… Herkes bildiğini yapıyor..

ASGARİ ÜCRET.. 

Vallahi ne diyeyim, Asgari ücretli dostlar, kısmi de olsa, keyifli.. Malum, net 4 bin 250 lira artık 2022’in ilk ayından itibaren alacaklar… Asgari geçim indirimi, çocuklu, rakamı değiştiriyor biliyorsun..

Peki, yeter mi?..

Maalesef değil?..

Ama gerisi var birileri alacak birileri de görünen o ki, “işinden olacaklar?”.. Konuşuluyor, bu rakamı veremeyen çok iş yeri, “işçi” çıkaracak..

İstihdam yaratan işverenin halinin düşünülmesi gerekmez mi?.

Doğru söylüyorsun lazım!…

Bu arada, kamudaki işçilerin hal-i durumu ne olacak?.

Öyle ya, iki hafta önce kamu işçisi, toplu sözleşmede 4 bin 150 liraya imza attı.

700 binin 350 bini ise, 3 bin 500 lira alıyor!…

Yeni bir hesap, yeni bir sözleşme olacak mı?..

Bilmiyorum…

Ancak dün itibariyle, yoğun şikayetler almıyor değiliz..

Ne olacak bizim hal diye!..

***

YA EMEKLİLER…

Evet ya!.. Dediğin gibi, beri yanda emekliler var..

Memurlar, diğer işçiler..

Yüzde 30’un üzerinde mi zam yapılacak yoksa, hala bin 500 lira alan emeklileri, mevcut durumun farklı bir safına mı alacak?.

Bari ömürlerinin son zaman diliminde, azıcık da olsa “huzurlu ve mutlu” yaşasınlar..

Yoksa ne halleri varsa, görsünler mi?..

Öyle ya, elin gavuru, emekli olunca dünyayı gezip turluyor, bizdeki emekliler ise çarşı-pazarın çöplüğünde artık toplar oluyor?..

Nasıl bir adalet!…

Nasıl bir dünya ve memleket bizimkisi!…

***

Sabit gelirlilerin “yarasına” dokunup gidiyorsun!… Fazla deşme!… 

Peki çarşı pazardaki fahiş fiyat uygulaması..

Stokçuluk, fırsatçılık.. Serbest piyasa ekonomisini; “mafyavari” şekilde kendine rant çarkı yapan, dolar Baronları!…

 İki kelam etsene!…

Ediyoruz, etmiyor değiliz.. Ne yazık ki, ettiğimizle kalıyoruz..

Çünkü, sistemin bir koruma kalkanı var gibime geliyor..

“Kim kime, dum duma” vurgunu yapan yapana, ama dokunan yok!…

Yoksa, kamu hizmeti veren kurumlar!..

Yani Belediyeler..

Verdikleri hizmete yüzde 30’u bulan oranda zam yapar mıydı?..

Ulaşıma, suya, vergilere..

Hani bir söz var!.. Der ki, “yiğit muhtaç olmuş, kuru ekmeğe ve soğana!”…

Ekmek üç ayda iki zam görür mü?.. 120 liralık un torbası, 450’ye çıkar mı?..

Canım sıkıldı ya!..

Dert bir değil, bin değil..

Ne bitmez tükenmez bir perişanlıktır ki, ekonomideki döviz kuru bu kadar “vahşi şekilde” buldozer misali, üstümüzden geçiyor…

Savaş meydanından beter!…

Neyse, biraz siyasi takılalım!…

Zaten, hükümet siyasal yönde “bu kulvarla” boğuşuyor..

Muhalefette vaziyetten kendisine, “siyasi rant devşiriyor?”…

***

BAY KEMAL’İN ADAYLIĞI!…

Görünen o ki, “İttifak onay verirse” çıkışıyla, bu iş noktalandı diyemiyoruz!?..

Çatı aday, Kemal Bey…

Ya o..  Ya da yine o olacak..

Aksi ne mümkün gibi bir söz daha ağır basıyor?..

Peki, “terso” durum hasıl olursa!..

O zaman da, “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna mı?”..

Sence, mirim!!…

Vallahi onu bunu bilmem..

 Ama, Kemal Bey bu, değişebiliyor!

Ne mümkün kendisine kefil olmam…

Bakar mısın, “ben varım” diye söz etti, sözü havada kaldı!…

Ne ittifaktaki partiler..

Ne de kendi partisindekiler..

Kimse, “ben varım” sözünü kale alıp, “İplemedi” bile!…

***

KIRSAL MI, ŞEHİR Mİ?..

Bir dostum sormuştu; “toplumun değer” ölçüleriyle alakalı!..

Kırsal mı, şehir mi “daha insani bir vasfı ve kültürü” barındırıyor diye..

Cevabım şu olmuştu, kırsal!…

Çünkü kırsalda bugün bile, sevgi var, muhabbet var

Utanma, haya, ar!…

Hoşgörü hakim…

Büyüğe saygı, küçüğe sevgi ve yardımlaşma!…

Peki şehirde;

Her şey var, ama “insani ve rahmani” bir duygu ve kültür yok!..

Apartman var..

Zenginlik var..

Her şey var, ama yozlaşmanın kültürüyle, utanma ve ar, haya yok!…

Kamplaşma..

Kutuplaşma..

Bencillik hakimiyetiyle “ben ben var!..”

Haklısınız!.. Ama işin başı denir ya balık baştan kokar!.. Eğer ki, bu milletin “vekaletini” alıp yüce Meclis’e giden zat-ı muhteremler!..

Utanma ve haya etmeden “ağızlarından” küfür salyaları akıyorsa!..

Vatan hainliği..

Namussuz, şerefsiz gibi kelimeleri birbirlerine yakıştırarak, söyleyebiliyorsa!…

Lanet ederim, şehir medeniyetine..

Kurban olurum, kırsalın kültürüne, der noktayı koyarım!..

Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal…

“Köylü şehirlinin efendisidir?”…

***

KİMLİĞİNİ MUHAFAZA EDEBİLİRSEN!

Dün Cuma idi..  İmam “Müslüman, dini ve ahlaki değerleriyle yaşar" konulu hutbe irat etti. Özetle aktarmak istiyorum…

“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah'a iman edersiniz." ayetini okuyarak söze girdi…

Ve şöyle seslendi;

***

“Bu övgüye mazhar olan Mümin, kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlıklar karşısında oldukça dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak durur.

Söz ve davranışlarına İslam ahlakını yansıtır. Dünyevi heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz.

Aldığının ve sattığının hesabını vereceğini aklından bir an bile çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle yetinir.

***

Aklı uyuşturan alkolle, ocaklar söndüren kumarla ömrünü zayi etmez. Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz.

Başka dünyalara ait hayat tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, eğlence biçimlerini, tutum ve davranışları benimsemez.

Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, bu tür davranışların İslam kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine, tarihine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir.

Tarih sahnesinden silinen nice milletlerin önce inanç ve değerlerini, sonra da kültür, edebiyat ve sanatını kaybettiğini unutmaz."
 

***

“Yaratılış gayemizden uzaklaştıran, kültür ve medeniyetimizi yozlaştıran her türlü söz, anlayış ve davranıştan uzak durmalıyız. Unutmayalım ki toplumlar, dini ve ahlaki değerleriyle ayakta durur ve bu değerlerden beslenen şuurla yaşarlar.

Dini ve ahlaki değerlerinden uzaklaşınca o toplumlar da yok olurlar.

İşte bizler Müslümanlar olarak bu noktalara dikkat etmeli, hayatımızı bu ilkeler doğrultusunda sürdürmeliyiz.

Ömrümüz işte o zaman kıymetli olacak, o zaman değerli olacak. Bizim dünyaya gönderilmiş olmamızın arka planında bu hikmet yatmaktadır.

Rabbimiz, Mülk Suresi'nde buyuruyor ki 'Allah'ın ismi ne yücedir, mülk onun elindedir, mülkü elinde bulunduran Allah'ın adı ne yücedir.

 

***

Yaranın Merhemi

Küçük bir çocuk bahçede, oynarken ağaçtaki olgunlaşan dutları görür… Ve ağaca tırmanır.. Doyuncaya kadar, olgunlaşan dutları yer.. Ağaçtan iner, aşırı yediğinden dolayı da yorgun düşer.. Ve öylece, ağacın dibinde, uzanıp yatar..

Kız kardeşinin çığlıklarıyla uyanır çocuk ne oldu abla der.. Ne bu hal, ağzın, burnun kan içerisinde der.. Malum karadut kıpkırmızı, kan renginde.. Kız kardeş hele şükür der.. Ama bu kez, üstünü, başını kirlettiği için, kızar ve azarlar.. Eee, “kara dutun lekesi de, tez be tez çıkmaz!..”

Annelerinin ve babalarının kendilerine kızacağı endişesiyle, koşuştururlarken, Babaanneleri çıkar gelir.. “Ne oluyor size” deyip, sorar.. Abla der ki.. “Baksana babaanne bütün üstünü kirletmiş annem kızacak bana”

Babaanne, “hadi ağlama şimdi çıkartırım ben onları” der.. Sonra karadut ağacının yanına gidip birkaç dut yaprağı koparır.. Ve onları, avucunun içinde parmaklarıyla ezip köpürttür..

Sonra elleriyle, çocuğun yüzüne sürüp ovalar… Ve bir süre sonra, o yüzdeki karadut lekesi yok olur.. Babaanne döner çocuklara der ki; “İnsan da aynı bu ağaç gibidir. Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır…”

Bugünkü hal-i durumdaki yakınmamız, perü perişan halimiz de, “etme bulma” dünyasının gerçeğiyle; kendi ettiklerimizdir!… Öyle ya ne ekersen onu biçersin!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

İslam, camiye kapananların dini değildir! Camiyi ihmal etmeyip dünyaya hâkim olanların dinidir.