ÖZEL STATÜLÜ, ŞARTLI ÖZGÜRLÜK MÜ?!

Bizim zat-ı muhterem diyor ki!… Selahattin Demirtaş'ın "özgürlüğüne kavuşmasına" az kaldı..

Tabi "özgürlüğe" karşı bir düzine şartlar sıralıyor… Ve hepsi "eğer ki" ile başlıyor.. Mesela..

Eğer ki, Cumhurbaşkanı "seçilirse.?"

Eğer ki, "Parlamentoda" ittifak sağlarlarsa..

Eğer ki, altılı ittifaka HDP "arka bahçe" sıfatıyla, "omuz" verip "seçimi" kazanırsa!!…

İşte o zaman "Demirtaş" serbest kalacakmış!?…

***

Hiç kuşkusuz ki, "demokrasilerde" hiç bir siyasetçi "siyasi faaliyetlerinden, düşüncesinden, söylem ve eyleminden" dolayı cezaevinde tutulmamalı..

Ve tabi ki, hiç kimsenin cezaevinde yatmasını da istemem, rıza da göstermem!…

Ki, Demirtaş gibi, niceleri var cezaevinde "demokrasinin ayıbı" olarak, kalan!!… Özgürlüklerine inşallah tez elden kavuşurlar..

***

Sahi, zat seçilirse!.. Ve bir emirle Demirtaş cezaevinden serbest bırakılıp "özgürlüğüne" kavuşursa!.. Vaziyet neyi ikmale getirir?.. "Yargı ve Hukuk kimin" emrinde olmuş olur?!.. Yani Yargıya müdahale söz konusu olmaz mı?.. Doğrusu öyle inanıyorum ki, böylesi bir hal ikmale gelirse, “kişiye özgü hukuka” ilk itiraz eden kişi, hukukçu kimliğiyle Demirtaş olacaktır?!…

***

Ve Demirtaş'ın ağzından dökülecek ilk sözcük muhtemelen şu olur!.. "Hukuku çiğneyemezsin…" Adaletin işleyişini "ayaklar altına alamazsın.." Yargıyı "vesayet altında" tutamazsın!. Bırak; "Bir ömür cezaevinde kalırım, ama hukukun üstünlüğünü, senin üstünlüğüne kurban edemem" der..

***

Tabi zat-ı muhterem Demirtaş'ın "özgürlüğünü" şarta bağlarken, 15 Temmuz tutuklularına da, selam çakmıyor değil.. Diyor ki; "Hepsi özgürlüğüne kavuşacak.." Şartı var; "seçimi kazanırsa!?".. Yani bir seçim vaadi.. Ve "özgürlükler" hep "talimatla" olacak, hukukla değil…

***

Demirtaş'ın özgürlüğü gibi, cezaevinde olan hiçbir kimsenin; "özgürlüğüne, serbest bırakılmasına" karşı değilim, olmam da!.. Cebri, keyfi, vesayet ve despotluk arzıyla; "insanların cezaevinde" tutulması adıl vicdana sahip hiç kimse kabul etmez.. Olursa o zaman da, hukukun üstünlüğü, adaletin varlığından kimse dem vuramaz!…

***

Bir tarafta hukuktan, yargıdan, bağımsızlıktan, adil ve şeffaflıktan söz edeceksin!.. Ülkenin bir "hukuk devleti" olduğundan, dem vuracaksın, sonrasında da denir ya; ""Şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler" kabilinde, hareket edeceksin!.. Vahim bir tezadı hal-i durum, ikmale gelmez mi?!

***

Dahası!.. Seçilirse, muhalefetteyken sövüp, saydığı, Sarayın hakimi, Sarayın savcısı, sarayın mahkemesi, sarayın hukuku ve adaleti" deyip, durduğu, Yargı mekanizmasını nasıl işletecek.. O savcılar, o hakimlerle çalışır mı, ya da o hakim ve savcılar onunla çalışır mı?!.. Gel de çık işin içinden bir sonuç çıkmaz mı?…

***

Unuttuk galiba!.. Bir de Osman Kavala diye biri var.. ABD VE AB’nin “iyi çocuktur” dediği kişi.. O'na da "özgürlük istiyor" Zat-ı muhterem!… Kim ne der bilmem!.. Ama bendeki kanı şu; Kavala'nın cezaevindeki hali, hakkındaki davaların uzun süreliğinin tek bir sorumlusu var; o da bizim zat-ı muhteremin ta kendisidir!… Çünkü, "özgürlükleri kişi üzerinde" dillendirdiği için, "özel bir statü" oluşturuyor!…

***

Eee; hukukta, adaletin işleyişinde "özel statü" kamil olmadığı için!.. Özgürlükçü zat-ı muhteremin her söylemi "gölge etme başka ihsan istemezle" prangasıdır!.. Onun için, naçizane bir tavsiyemiz olsun.. "Özel statülü" özgürlük taleplerini, genelleştirip, "Genel Af ilan edeceğim" diyerek, zihinlere gölge düşürmesin, en makbulü bu...  Ne diyordu zat, helalleşelim!…

***

İÇTEKİ KARA KEDİ!…

Kadim şehirde, ne yazık ki "kara kediler" kol geziyor!.? Ve hepsi "belli bir zümrenin" kulvarında, haşin bir saldırganlık içerisindeler!.. Hem de şeytani bir ruhla, bu saldırganlıklarını ikmale getiriyorlar…

***

Şehri "nasıl karıştırabilirim?".. Kurumları nasıl; "birbirine hasım edebilirim?".. Yerel yönetimler ile merkezi hükümetin arasına "hile ve mekir" tohumunu nasıl ekebilirim?!..

***

Ve en önemlisi de oluşan bulanık ve sinsi havanın fırsatçılığıyla "kurtarıcı koduyla" rant temin edebilirim?!…

***

Zafiyet odur ki!.. Tüm bu garabet, travmatik hal açık ve aleni bir şekilde işlem görürken; "tepe yönetimler", gidişatın dümeninden inmiyorlar.. Bilakis, "vaziyeti körükleme" adına, kerameti kendinden menkul bir agresiflikle, ortamın hamurunu yoğuruyorlar!…

***

Ancak tüm bu grift ortamın ağır faturasını ödeyen de her zamanki gibi; yine halk oluyor.. Çünkü; "kara kedilere ve onu yemlendirenlere" söz söyleyen, müdahale eden yok!… Alkış var, tepki yok!..

***

KÜRDİSTAN EKSENLİ POLEMİK!..

Bu minvalde "suların" durulacağı yok gibi!… Hala sosyal medya gündeminde ve kent polemiğin atmosferinden çıkabilmiş değil.. Malum; Erbil Valisi Omed Xoşnaw, Diyarbakır ziyaretinde Vali Münir Karaloğlu’na üzerinde “Kürdistan” yazan bir albüm hediye etmişti. İşte o hediye ve "Kürdistan" ibaresiyle alakalı, çok yönlü "samimiyetsizliği" su yüzüne çıkan tartışmaların, odak merkezi oldu!…

***

Neyse!.. Fikri beyanımı dün belirtmiştim.. İster pozitif, ister negatif yönde mevzuya müdahil olanlar önce kendilerini bir "samimiyet" testinden geçirsinler.. Ondan sonra; tarafgirliklerini arz-ı endam etsinler.. Ha bu arada, AK Partili Milletvekilleriyle alakalı bir soru tartışması var.. Diyarbakır Milletvekilleri neden "bu polemiğin" kulvarında, görüntü vermediler… Tabi, HDP'li 9 milletvekili de!.. Sahi çok mu gerekli polemiğe "süs" olmaları!!?…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Şeytan sizi kimliksiz bıraktığı ve kulluk bağınızı kopardığı zaman o kazanmış, siz ise bitmiş ve tükenmiş olursunuz.