SALİH-İ SELAMET!

Hiç kuşkusuz ki;
Ülkenin salih-i selameti, ona kavuşması siyasetin ve siyasetçilerin kurumsal dokularına ve de 'adil' anlayışlarına bağlıdır.
Çünkü 'adil' anlayışı güden ve benimseyen 'kirliliğe' bulaşmamıştır.
Temiz-Pak ve toplumsal güvene sahiptir!
Bu misyonla varlık gösteren siyasi oluşumlar ve onların oto-kontrollerindeki kurumlar daima;
Toplumun genel menfaatini gözetir.
Düşüncenin 'icrasını' bir ibadet olarak telakki eder.
Bugün yeryüzünde; huzuru, güveni, istikrarı, barışı ve kardeşliği yaşayan.
İş, aş, gelir-gider 'kavgası' yaşamayan.
'İnsanların' insan oldukları için kutsal sayıldıkları coğrafyaların 'genel' idaresi; hep bu köke dayanmaktadır.
Ne iktidar erkinde, ne de muhalefetinde ve ne de; topyekûn 'ülkenin' yekvücut kurumlarını teşkil eden;
Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizmasında; farklı bir kavram anlayışı yoktur.

***

Hiçbir zaman;
Devlet aygıtını ne komünizmde olduğu gibi 'zulüm ve istibdat' vasıtası olarak kullanır.
Ve ne de 'kapitalizmdeki gibi sadece 'asayişi' sağlayan bir kurum olarak; işlev gördürür.
Ne de faşizmde olduğu gibi; herkesin itaat etmesi gereken 'putperestliği' dayatır.
Kraliyet mi, Monarşi mi, Siyonizm mi?
Demokrasiye, Cumhuriyete ve Milli İradenin 'dokusuna' halel getirici; dayatmacı politikaları benimsemez.
En şaşmaz ve değiştirilemez ilkesi; 'Devletin' vatandaşın hizmetkârı olduğu düsturudur.
Vatandaş-Devlet, Devlet-vatandaş 'küskünleri' değil, milli bütünlük duygusuyla 'barışı' körükler.
Bireyden başlar!
İster fert, ister aile, ister toplum!
Merkeze alan ve önündeki tüm engelleri 'kaldıran' özgür kulvarlar yaratan anlayışa; bina inşa eder.

***

Bilir ki;
Barış ve huzur kendisinin ve 'erklerinin' varlık çimentosudur.
Etnik kimliklerin varlığı 'bölücü' değil; zenginliktir.
Din, dil, ırk, renk gözetilmeden 'herkes' dilediği gibi; özgür olursa varlığı bakidir.
Özellikle 'siyasal' iktidar; 'kendi koltuğunun' varlığı için değil idare ettiği ülkenin 'bütünlüğü' için varlık gösterir.
Hani derler ya; kitabında 'hile-hurda' yok diye!
Hele 'vekâletini' aldığı milli iradeye 'ihanetlik' ya da 'baskı gruplarıyla' dayatmayı düşünmesi; kitabında yazmaz!
İşte bugün yeryüzünde 'salih-i selamette' ve ulaşması için varlık gösteren ülkelerin hedefinde;
Ana kriter 'siyasetin ve siyasilerin' pak-temiz olmalarıdır.

***

Amma velâkin aksi mecrada seyreden;
Yani siyaseti ve siyasetçileri 'kirli' olan ülkelerin iştihatında 'salih-i selamet' yoktur.
Fitne ve fesadın dışında. Hatta 'huzurun' varlığı dahi söz konusu değildir.
Yeryüzündeki ülkelerin ekseriyetinin bugünkü hali-pür melalleri meydanda.
Ki bundan bir kaç yıl öncesine kadar; Türkiye’mizin yaşadıkları ve tükettiği zaman hepimizin malumudur.
Bela bir dönem yaşandı, yaşatıldı!
Komünizm mi, kapitalizm mi, faşizan yönetim anlayışı mı?
Statükoculuk mu, putperestlik mi? Velhasıl; hangi kötü yönetim anlayışı derseniz deyin.
Hepsi ama hepsi 'icra' edildi.
Onun için diyebilir miyiz ki; biz 'devlet aygıtları' noktasında bu rejimleri yaşamadık.
Ya da yaşatılmaya maruz bırakılmadık.

***

Hakikatler 'hep' saklı tutuldu.
Vesayet hiçbir zaman 'sivil' tutulmadığı gibi; var olan 'sivil yönetim' dahi muktedir olmamakla birlikte;
Yönetim beyni tamamen birilerinin 'vesayeti' altında olmuştur.
Şöyle son 30 yılı göz önüne getirelim!
Türkiye hangi dönemde; 'sivil' bir yönetim geçirmiştir.
Ya da hangi dönemde; 'cunta' yönetimine maruz bırakılmıştır.
Veyahut da; 'vesayet' altında kalmıştır.
1980 ihtilalinden sonra;
Merhum Turgut Özal'ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı!
Sonrası; hep 80'e bağlı 'vesayet' altında; sürüp 2000'lere geldi.
Çiller mi, Yılmaz mı, Erbakan mı, Ecevit mi, Bahçeli mi?
Ve tabi ki; 'her türlü faşizan' düşünceyi ne yazık ki yaşatma gayesi içerisinde olan CHP mi, Deniz Baykal mı?
Sürekli 'matematiksel' hesapla oluşan koalisyon hükümetleriyle; yıllar kaybedildi.
'Emir-komuta' zinciriyle 'otur-kalk' yaşatıldı. Bendensin hesabıyla.

***

Nitekim
Lügatımıza bu dönemlerin ciddi manada soktuğu kelimeler çok.
Mesela 'malum'.
Her bela hadisenin başına 'Malum' demedik mi?
Aslında; 'malum' bilinen ve aleni olan olduğu için; kimse cesaret gösterip 'işte bu' diyemediğinden 'malum'a maruz kaldı.
Ve bu malumun ürettiği 'batakta' kirlilikti.
Çünkü 'öylesine' dehşetengiz bir kirlenme atmosferi oluşturup dayatıldı ki;
Ülkenin havası bile 'pak-temiz' olmaktan çıkıp kirlendi.
Her şey 'benimsetilmeye' başlandı. 'insan iliğine' kadar; kirlilik işledi.

***

Şiddet mi, terör mü, cinayet mi, silah-barut mu, kan ve gözyaşı mı?
İşkence, zulüm! Yargısız infazlar, toplu katliamlar. Suikastlar.
Asitli kuyular, toplu mezarlar, domuz bağıyla diri-diri toprağa gömmeler.
Mezar evlerde üzerine beton dökülen insanlar.
Rüşvet, usulsüzlük, suistimal, 'devlet malı deniz, yemeyen keriz' misali banka hortumlamalar.
Ve siyasi cinayetler!
Sürekli 'kaosa' körükleyen; bela hadiseler.
Siyasi kirlenmenin 'mübah' gördüğü bir atmosferin ürünü olarak icra edildi.
Sosyal, siyasal ve kültürel alanda yarattığı 'erozyonun' bir de yanında ekonomik kayıp.
5 Nisanlar kararları. Devalüasyonlar.

***

Bir anayasanın fırlatılmasıyla; milyonlarca doların kaybı.
Hatırlarsanız!
Merhum Ecevit'in 'hastalığı'. Öldü-dirildi 'ikilemiyle' borsadaki şoklar.
Erbakan'ın 'komutanım ne isterse'!
Yılmaz'ın 'yüzüne yediği' yumrukla, 'Yüce Divanlık' olması!
Çillerin 'kurşun atan da yiyen de' bizden demesi.
Bahçeli'nin himayesindeki Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın 'kasa' oluşu.
Türkiye'nin 'Karanlık' yüzünün öncülerinden bir kaçı.
Ve bunlara 'işlerlik' kazandıran; apoletler.
Sevapları yok, ama günahları çok!

***

Yani demem o ki;
Türkiye'nin 'salih-i selamete' kavuşması ve onu yaşatabilmesi 'erklerin' kurumsal dokusuyla alakalı olduğu gibi.
Tamamen 'erklere' görev yetkisi veren milletin iradesini almış 'siyasetin' adil görev anlayışıdır.
Temiz ve pak oluşlarıyla mümkündür.
Siyaset ve siyasiler 'kirliği' benimsemeyip, sosyal değişimlerin bilincinde hareket edenlerdir; ülkenin yolunu aydınlık eden.
Ve halkın 'hizmetkârı' olduklarını ve onlar için yapacaklarının 'ibadet' olduğunun idrakine varanlar.
Bu içtihatla ancak siyasal 'Muktedir' olurlar.
Çünkü kirliliği bulaşmamış ve batağına saplanmamış siyasi oluşum ve kurumlar;
'vesayet' altına girmezler.
Hele hele 'apoletlerin' vesayetine ve dış etkenlerin 'boyunduruğu' altına girmezler.

***

Bence bugün; 'Özal' döneminde 'sivil vesayet' diye yaygara koparan.
Bugün de mevcut hükümete ve Erdoğan'a yönelik aynı teranede bulunan zihniyet;
'Kirli ve pak olmayan' düşüncenin dalkavukluğundan öteye 'kirli siyaseti' benimseyenlerden başkaları değil.
Ne yazık ki; 'son günlerde' bu eksende ciddi manada mide bulandırılıyor.
Yeniden 'kirli siyasetin' aktiflik kazanması için; bir zümre faaliyet içerisinde.
Ama inanıyorum ki; 'muktedir' olamayacaklar.
Çünkü ne soluduğumuz hava, ne de iktidardaki siyasi anlayış 'müsait' olmadığı gibi; zemin yaratıcı değil.
Yani; 'vesayet' havarilerinin çırpınışları boşunadır!
Yeter ki; 'salih-i selameti' isteyenler bu sloganist düşüncelere 'itibar' etmesin.
Bilmeliyiz ki; şuan kötünün en iyisiyle 'idare' ediliyoruz.
Yoksa maazallah!