Soba faciası; Bir aile yok oldu?
Ne demişler;
Günün nasıl başlarsa, öyle devam eder diye?
Dün, aynen öyle oldu.
Yoğun ve baş döndüren, hele zihne ariza ihtiva eden, hadiseler zinciri vuku buldu.
Birinden ötekine, koşuşturma;
Acı, zulüm, keyfiyet ve adaletsizlik, bir de tekil olan iyileşme!
Gelişmeleri;
Şöyle günün ilk saatleriyle, aktaralım.
Sabahın ilk saatleri.
Evde, uyuyor mesaisindeyim...
Birden, cep telefonum çaldı.
İrkilerek, "ey vah" dedim, bu saatte kim olabilir diye?
Mutlaka;
Önemli bir hadise yaşandı da onun için, "arıyorlar".
Çünkü,
Herkes bilir ki; "geç vakit" işten ayrıldığım için, günün mesaisi benim açımdan biraz geç başlıyor.
Telefonu açıyorum, titrek bir ses.
Belli ki, "uyandırdığının" ezikliğiyle alo Abi dedi.
***
Bir meslektaş.
Abi,
Eğil'de yangın faciası yaşanmış, 6–8 kişi öldüğü söyleniyor.
Size ulaşan bir bilgi var mı?
Tabi,
Beni aramasıyla, olayın yaşandığı, yetkilileri haberdar oluşları arasında, çok kısa bir zaman geçmiş.
Henüz,
Bilgi sahibi oldum, bi araştırayım, görüşürüz.
Valilik.
Eğil Kaymakamlığı.
Haber ajansları derken; duruma vakıf oluyoruz.
Hani bir söz vardır ya;
"Acı haber tez ulaşır" diye, kısa sürede netleştiriyoruz, olayı...
***
Facia;
Eğil ilçesine bağlı Ilgın köyünde yaşanmış.
Yılmaz ailesinin kaldığı evde, sabah saat 05.30 sularında, "benzinle" soba yakılırken, yangın çıkmış.
Ev ahalisi de;
Uykuda olduğu için yangını fark edene kadar, "kendilerini" alevler içerisinde görmüşler.
Köylüler.
Ev komşuları müdahale etmişse de başarılı olamamışlar.
Kül olan evde;
Yılmaz ailesinden 6 kişi çayır çayır yanarak, hayatını kaybetti.
İki çocuk ağır yaralandı.
Yani;
Baba Mehmet Hanifi Yılmaz,
Sobayı yakan anne Sabiha,
Çocukları Gülistan,
Hacı,
Abdurrahman ve Eyüp Yılmaz yanarak can veriyor.
Alevlerin arasından;
Mehmet Yaşar Yılmaz (16) ile Adem Yılmaz'ı (5) güçlükle yaralı olarak çıkarılmış
Üçünce derece yanık Âdem’in durumu ağır.
Yaşar ise, ikinci derece yanık, tedavisi sürüyor.
Vali Mustafa Toprak'tan, "yangının çıkış nedenini" öğreniyoruz.
Çünkü,
Haberi alır almaz, köye gitmiş. Hatta köy yolu, kardan kapalı olduğu için, karayolları ve İl Özel İdare ekipleri, ful çalışarak, yolu trafiğe açmışlar.
Valinin anlattığına göre.
Geceden kalma;
Koz ateşin üzerine kömür dökülmüş, ardından benzinle yakmak istemiş.
Böyle yapınca;
"Soba" bomba misali infial ve ev bir anda "alev topuna" dönmüş.
Bilemiyorum.
Hadisede, suçlu aramak gerekir mi, gerekmez mi?
Ama acı büyük.
***
Bir aile;
Daha güne uyanmadan, "çayır çayır" yanarak, kömür haline gelip, yok oluyor.
Derler ya; buna yürek dayanır mı?
Dayanmaz.
Kömür haline gelen vücutlar.
Kül haline gelen evlerinin, durumu.
Köyde; yükselen ağıt sesleri.
Tefekkür ederken, ders-i ibret olmalı bu hali durum.
Ölenlere Allah'tan rahmet, kalanlara da baş sağlığı dilerim.
Ancak kulağa küpe noktasında;
"Tekerrür" eden bu soba facialarının bir daha yaşanmaması için; "ateşe benzinle" gidilmez diyorum.
***
CESET MADENİNDE KAFATASI 28 OLDU?
Günün,
Hareketliliği ve haber yoğunluğu, saatler ilerledikçe artıyor.
JİTEM'in uzun yıllar Karargâh olarak kullandığı, "ölüm madeninden" haber var.
Her ne kadar; kar ve yağmur yüzünden, "kazılara ara verilmişse de", dünün ulaşan bilânçosu var.
Mevcut kafatası sayısı 28'e çıkmış.
Adli Tıp'a gönderilen; kafataslarını sorarsanız ise henüz ulaşan bir sonuç yok.
Kayıp yakınları gibi.
Hükümet ve diğer STK’ larda, ört gözle bekliyor; "DNA" sonuçları, neye hikmet diye?
Denildiğine göre;
Çıkan İş makineleriyle kazı izniyle, "havalar elverirse", bölgede kapsamlı bir kazı başlatılacak.
Gerek şuan ki; bölge ve gerekse, "ihbarı" yapılan alanlarda, kazılar genişletilerek, yürütülecek.
Buarada, HAKPAR Genel Başkanı Bayram Bozyel ile bir grup partili, İçkale önünde basın toplantısı düzenliyor.
Şu sözü; Cumhuriyet tarihinden bugüne gelen süreci "net" ifade etti.
Faili meçhulleri Devlet hiyerarşik bir düzen içerisinde, hayata geçirdi.
Bozyel; "JİTEM'in bulunduğu İçkale Kürtlerin ölüm kavşağı, zebanilerin ise ölüme doymadığı bir yer."
***
ANTER ANTER'İN VATANDAŞLIK BAŞVURUSU?
21 yıl önce,
"Vatandaşlıktan" çıkarılan, Başbakan Erdoğan'ın özel izniyle, Türkiye'de bulunan Anter Anter'den bir haber.
1992 yılında; Seyrantepe Cumhuriyet Mahallesinde katledilen Kürt Yazar "Ape Musa'nın" oğlu, Anter Anter.
Yeniden, Türk vatandaşlığına kabul, edilişi için resmi başvurusunu "kurye" aracılığıyla, yaptığını açıklıyor.
Demek ki;
Türkiye demokrasi adına,
İnsan Hakları,
Ve Kültürel eşitlikler açısından, "ilerleme" noktasında, ivme kazanmış.
***
BAKANLIĞIN ADALETİNE Bİ BAKIN?
Derken; Batman'dan bir haber.
Hani derler ya; "Adaletin bu mu dünya?" diye.
Batman'ın, Sason ilçesinde 2008 yılında harabe evde bulduğu cismin patlaması sonucu ölen; 9 yaşındaki Ömer Soysal'ın, ailesinin yürüttüğü hukuk mücadelesi.
O da, Bölgede böylesi meçhul cisimlerin kurbanı olan, Ceylan gibi, Mehmet gibi, Ömer'de bu kaderin(!) kurbanı.
Aile, Devletin, Emniyetin "kusuru" olduğu noktasında, İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açıyor.
100 bin liralık tazminat davası.
Bakanlık, Mahkemeye yazı gönderiyor. Diyor ki;
"Olayda anne ve babanın gözetim ve denetim açısından kusurlu", tazminatın reddine.
Yani, velhasıl, "bu bölgede yaşamak, evladını dışarı bırakmak" bilesiniz ki, kusurdur.
***
PARTİ GRUP CURCUNALIĞI
Partilerin Meclisteki grup toplantılarına ilişkin, haberleri izliyorum.
Peş peşe,
Biri diğerine cevap verme noktasında, seri şekilde yayınlanıyor.
Bir curcuna misali.
Konu başlıklarında; Uludere var.
Başbakan Erdoğan, BDP ve Demirtaş'a yükleniyor; "vurun emrini" verdiği yönündeki iddiasına ilişkin.
Söylemi ve iddiayı;
"Siyasi ahlaksızlık" olarak görürken, "aczi yet" içerisinde, 5 koyun güdemezler diyor.
Bir de; düne kadar, CHP lokomotif, BDP onun vagonu diyordum.
Sözümü geri alıyorum.
BDP lokomotif, CHP vagon.
Erdoğan'ın,
Bu kürsü konuşmasına, BDP'den cevap Kışanak'tan geliyor.
O da; Erdoğan'ı siyasi hamlesini, "Üç paşayı güdemiyor" diyerek yaptı.
Ve Uludere'nin "sır perdesi" aralanmadığı gibi; halen resmi bir açıklama yok.
Kışanak'tan ilginç bir öneri geldi;
"Heron görüntüleri, TRT'de yayınlansın."
CHP, Parti grubunda, Kılıçdaroğlu, "manşetle gelen, manşetle gider" sözüne üs geçip, "inanç üzerinden" Erdoğan'a yüklendi.
"Kusura bakma Başbakan sen dindar falan değil, din tüccarısın" dedi.
Bahçeli'yi izliyorum.
Onun hedefinde;
Her ne kadar iktidar vardı ise de; "Kürt kimliğine, ana dilde eğitimi" hazmedemeyen, tepkisel sözleri, öne çıktı.
Arınç'ın, sözlerini "ülkenin yol ayırımında olduğu" şeklinde yorumlarken, "İçkale'deki kazılar için de", "faili meçhuller" açığa çıksın.
ÜNİVERSİTE KÖPRÜSÜNE IŞIKLANDIRMA?
Buarada;
Bu hadiselerin dışında, dün birçok okur aradı.
Aldığım bir hayli mail de oldu.
Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesiyle alakalı; "hastane yolun solunda olur mu" diye, yazdığım yazıya ilişkin.
Hepsi de olumlu tepki.
Sağlıkta, yetkili ve makam sahibi olan; dostlar da aradı, "kitabın orta yerinden" bahsetmişsin diye?
Evet,
Diyarbakır'ın "Sağlıkta" politikası olmadığı gibi, "dizaynı ve stratejik alan yaratma" projesi de?
Onun için; ivedi bir şekilde, bu "hal-i duruma" neşter atılmalı, sorumluluk üstlenilmelidir?
***
Bir başka okurum da;
Konuya gösterilen hassasiyeti "teşekkürle" ifade ederken, bir de Fakülte köprüsünden söz etti.
Hani şu; Fiskaya semtinden, Dicle Üniversitesi'ne uzanan yoldaki, "köprü".
Bu bölgede; ne sokak, ne cadde ve ne de köprü, aydınlatması yok?
Zifiri karanlık.
Hatta şöyle bir ifade kullandı;
"O köprü, stratejik önemi sahip, biri bomba koyar, bir şeyler yapar, intihar, infazlar olabilir..."
Doğru.
O zaman; aydınlatmadan, her kim sorumlu ise ki birinci derece, TEDAŞ olmalı.
Buradan, İl Müdürü Nihat Nurbaki'ye, mesaj ve çağrımız.
Üniversite, Fakülte ve şehir trafiğinin büyük ölçüde, icra edildiği Fiskaya bölgesi ve üniversite köprüsünün geçiş güzergâhı; "zifiri karanlık".
Belki; denilecek ki, şehrin birçok semti; "kesintilerden" dolayı, elektriksiz ve karanlık, yaşama mahkûm.
El hak öyle.
Ama biz; uyaralım, kesintiler bir süre sonra, giderilir, ancak burada, "ışıklandırma" hiç yok.
Ha buarada; Kentin birçok kesiminde, elektrik kesintisi yaşanıyor.
Ama nedense; bazı caddelerdeki sokak lambaları, gündüz ortası yanık.
Bu yaman çelişki neye hikmet?