STATÜKONUN KİBİRLİ ADAMLARI
İsterseniz;
Bugün "şöyle" hadiselere kıssadan hisse diyelim.
Uzun uzadıya değil de; "göz atıp" geçelim.
Çünkü;
Nam-ı "gündem" furyasıyla yedi düveli salmış ülkemizin kendisine has "hadiseleri" baş döndürüyor.
Yetişmek zor!
Biri bitiyor, öteki başlıyor.
Ve her biri kendisine özgü; "akla ziyan" mevzu içeriyor.
Anlama güçlüğü noktasında;
Yetişemediğimiz için de "konu" bir sonraki mülahazada bayat kalıyor.
O nedenle;
Bugünkü seyr-ü seferimizi biraz hızlı icra etmek istiyorum?
Sanırım iyi de olacak?
Hem birçok konu "hakkında" fikir sahibi olacağız.
Hem de; meramımız neyi hikmet kılıyor, onu anlatacağız.
..Ve Bismillah diyelim..
* * *
Malum;
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç iki gün önce "okkalı" bi laf etti.
Az, buz bir söz değil.
"Statükonun kibirli adamları" diye; seslendi!
Peki, bu laf kime idi?
Doğrusu;
Pekte kime söylendiği, meçhul.
İlk etapta;
Totaliter düşüncenin "savunucusu" kesilen istifacı HSYK üyelerine "namzet" dedim.
Çünkü;
Yargı mekanizması içerisinde olan birinin söyleyeceği söz.
Ekseriyetiyle ihtiva edeceği alan; "kendi" meslek alanı olur.
Bir de;
Demokrasiyi.
İnsan haklarını.
Hukukun Evrensel normlarını.
Ve tabi ki; "eşitlik" ve özgürlüklerin genişleme dünyasına; bu kesimden karşı çıkan var.
* * *
Tıpkı;
Dün Başörtü Özgürlüğüne yönelik siyasal iktidarın, diğer partilerle uzlaşı görüşmesi içerisinde olduğu.
Sorunun;
Devlet nezdinde "çözüm" bulma mecrasına girdiği zaman dilimi içerisinde.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında gelen; "muhtıra" niteliğindeki açıklama gibi.
Bu "özgür istem" kabul edilemez diye!
Düşünün;
Seçilmişlerin. Milletin iradesini teslim ettiği.
Parlamentoya; "emir" niteliğinde; yapılanlar "laiklik" ilkesine ayrılık teşkil ediyor muş?
Bilemiyorum;
Sayın Kılıç bu durumun "sinyalini" almış mıydı; "bu okkalı" lafı söyledi.
Ha birde;
Bir lafı öteki lafına "çelme" olan, CHP Lideri Kılıçdaroğlu'yla Kılıç'ın bu sözden sonra ki düellosu.
Acaba;
"Statükonun Kibirli Adamları'ndan" biri de Kılıçdaroğlu olmasın.
Görünen o!
Anlayacağınız;
Bu baronlar Türkiye'nin yakasından düşmedikleri müddetçe.
Ne milletin,
Ne ülkenin,
Ve ne de; coğrafyanın "huzuru, istikrarı, değişimi, gelişimi ve özgürlüğü" bulması mümkün değil.
Hep kavga, hep şiddet, hep kayırma söz konusu olacaktır.
* * *
198 TUTANIK VE BABANIN İSYANI?
İşte,
Bir öğrenci ve onun velisi Baba.
Statükocu, totaliter ve yasakçı zihniyetin zulmüyle;
198 tutanak tutulmuş, "Başörtülü" okula geliyor diye.
Dile kolay;
Müslüman bir ülkede "dini inancına" pranga vurulsun.
Özgürlüğün kısıtlansın.
Baba Murat "isyan" etmiş, "Statükocu Kibirli Adamların" zulmüne.
Kimliğindeki "din" hanesini baş bırakmış.
Ve şöyle diyor baba Murat;
Birileri "siyasi" mülahaza yapıyor demesin diye.
"Ben Diyarbakır’ın en yerli Türk ailelerinden birinin evladıyım" diyor!
Evet!
Burası Türkiye.
Nam-ı hadiselerle yedi düveli sarmış.
İster Türk ol.
İster Kürt ol.
İster başka bir ırktan ol.
Düzenin "statükocu" dişlilerinin asimilasyonuna gelmemişsen; "ayıklanıyorsun".
Onun için;
Sayın Kılıç'ın dediği gibi;
"Statükocu Kibirli Adamları" iyi tanımalıyız!
* * *
KAÇIŞIN ACI FATURASI?
Ve bu arada;
Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü "Mıcır faciasıyla" alakalı açıklama yaptı.
İlköğretim okulu öğrencisi iki çocuğun ölüm nedenleri;
''havasız kalmaya bağlı boğulma'
Bilgi notunda bir de ayrıntı var. O da şöyle;
Demirkıran ve Işık adlı iki çocuk; daha önce bir kaç kez kaçmışlar.
Bir önceki kaçışlarında; "kayıp çocuk" olarak aranmış, Malatya ve Batman'da bulunarak ailelerine teslim edilmiş.
Son olayda, evden ayrılalı 4 gün olmasına rağmen her iki aile "kayıp" diye müracaatta bulunmamış.
TIR sürücüsü "Mıcır" nakliyatına gitmeden önce, yakıt ikmali yapmak için Çarıklı Beldesine gitmiş.
* * *
Polise göre,
Çocuklar muhtemelen burada boş TIR dorsesine gizlice binmişler, bir an evvel şehir dışına çıkma niyetine.
Havanın kararması ve soğuması neticesinde üşüyerek TIR’a ait brandayı üzerlerine çekmişler.
Sonra da uyuya kalmışlar.
Elazığ'daki "Mıcır şantiyesinde" bir seferde 6 ton mucur yükleme kapasiteli kepçenin üstleri branda ile kapalı çocukları fark etmeksizin TIR’ı mozaik mucuru ile doldurunca, uyuya kalan çocuklar "havasız kalmaya bağlı boğulmak" suretiyle ölmüşler.
Polisin özet değerlendirmesi bu.
Evet.
Birçok soruya yanıt bulan bir değerlendirme.
Ama yine de; "kafaları" meşgul eden bir kaç ayrıntı da yok değil.
4 gün "kayıplarda" olan çocuklar, bu süre içerisinde neden "şehri" terk etmedi.
Ve nasıl; Çarıklıda bulundular.
Ben ala şüpheliyim.
Tabi ki bu değerlendirme "ailelerin" ihmalkârlığını da örtmüyor değil.
* * *
İSKENDERPAŞA KONAĞI MÜZE OLUYOR?
Biraz da; ferahlatıcı hadiselerden söz edelim.
Müjde;
Suriçinde ki İskender Paşa Konağı.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından; onarıma alınmış.
Restorasyonu sonrasında; burası müze olacak.
Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait; "eserler" burada sergilenecek.
Sakalı şerifler mi?
El yazması Kuran-ı Kerim mi?
Padişahların, berat ve fermanları mı?
Saraylara ait; "kullanılan" diğer eşyalar mı, halı, avize.
Diyarbakır’ın;
Yıllardır "gün ışığı" görmeyen Vakıflara ait yapıların "bodrumlarında" bekleyen bu hikmetli "eserler" gün görecek.
Ne diyelim;
Düşünene, yabana ve emri verene minnettarız.
Ve bu "vakıf müzesi" Güneydoğu için de bir ilk olacak.
Haydi hayırlısı.
Nice, Diyarbakır'da "ilkleri" oluşturacak samimi ve iş bilen zevatın icraatlarına.