SUÇLULAR BELLİ!…

Artık klişeleşen bir ifadeye döndü bizimkisi!.

Deriz ya; "Deprem insanı öldürmez, tedbirsizlik ve ihmaller zinciri öldürür.."

El hak, doğru bir tespit, gerçeğin tarifidir.

Ama velakin, her depremde aynı "acı ve aynı tablo" karşımıza çıkıyor..

İşte, 91 kişinin öldüğü Bayraklı'daki, "tedbirsizlik ve ihmaller" silsilesi de bunu bir kez daha bize haykırıyor!..

***

Yazıya başlık olarak; "suçlu belli" dememdeki kasıtta bundan..

Yani, fail de, azmettirici de, ikisine zemin ve alan bulduran idari sistem de orta yerde..

Gizli olan bir şey yok..

Resim de, net, failler de net?.. 

Onun için de; "şu veya bu" deyip, laf üretmek anlamsız…

Gerçeğe odaklanalım…

Buyurun sorularıma yanıt verin?...

***

BİR… Bayraklı ve Bornova "sazlık, gevşek, yumuşak zemin" olmasına rağmen, bu alanların "imara açılması" koca koca katlı binalara iskan ruhsatı verilerek dikilmesi "felaketlere, ölümlere, cinayetlere" davetiye çıkarmak değil de nedir?

***

İKİ… En çok insanın hayatını kaybettiği Rızabey ve Doğanlar apartmanının inşa edildiği alan; "sazlık" bölge.. Ki, iki binaya da "çürük" raporu verilmiş.. Depreme dayanıklı değil. Yıkılması gerektiği yönündeki 2012 ila 2018'de verilen raporlara neden aldırış edilmedi?..

***

ÜÇ… Konut diye inşa edilen sonrası alt katları "işyerine" dönüştürülen binaların, kolonlarını kesen "vahşi" iştahlı, işletmelere kim nasıl göz yumuyor…? Ve buralara işletme ruhsatı, nasıl bir yönetmenlikle veriliyor...

***

DÖRT.. Silsile misali, denetim, kontrol ve yetki noktasında, karşımıza çıkan tabloda ne ararsanız var… İhmal, zafiyet, sorumsuzluk ve yerel yönetimlerin vazgeçilmezi; "rant odaklı" anlayış!… Hepsi bir bütünlük içerisinde; Rızabey ve Doğanlar apartmanı cinayetinde var?..

***

BEŞ… Şimdi, adli yönde başlatılan bir soruşturma var… Muhtemelen de, cezanın faturası, "malzemeden çalan müteahhitte" kesilecek.. Peki, cinayeti işleyenin yansıra, vahşice "kolonları kesenin", sazlık alana imar verenin, bina dikilmesine iskan ruhsatı verenin, denetim yapmayanın, çürük binalar diye rapor verip, sonuca odaklanmayanın, yıkılması gereken binaları yıkmayan kurumun ve yetkililerin hiç mi suçu yok?… Öyle ya onlar masum!!!..

***

Velhasıl.. Ben, 91 kişinin ölümündeki faili de, azmettiriciyi de, akan kandan beslenen vahşi yönetim ve ticaretini düşünen anlayışı da; bu minvalde "gördüm?.."

Suç üstü olunmuş haldeler…

Bakalım devlet-i aliye "bunu görebilecek mi?" suç üstü derdest edecek mi?…

Pek ümitli değilim..

Çünkü, geçmişte yaşanan depremlere dair işlemler "böyle gelmiş, böyle gider" kalıbından, hiç çıkarılmadığı için!?..

***

UNUTURMUYUZ…

Enkaz altındaki Günay'ın attığı "gitme abi" çığlığını…

Buse'nin "kedi sesi çıkarayım, köpekler beni bulsun" sözünü…

Ve 65 saat sonra enkaz altından çıkarılan Elif'in, o minik ellerinin tuttuğu kahramanı Muammer Çelik'in eli!…

Bu iki sözcük, ve mucize kurtuluş…

Bu iki çığlık, ümitle ve güvenle tutulan el..

Acıyı da, hüznü de, sevinci de ortaya koyan yaşadıklarımızı unutur muyuz!…

***

17 Ağustos Marmara depremindeki Ömür Kınay'ı unuttuk mu?

Van'da Yunus'un o çığlığını ve o bakışını unuttuk mu?…

Elazığ'da "Azize'nin" sesini unuttuk mu?…

Ya da, Yüsra Bebek ve Annesini unuttuk mu?..

***

Ne yazık ki, "unutmamamız" gerekirken, unuttuk, unutuyoruz… Unuttuğumuz için de; aynı "dramı" yaşıyoruz!… Çünkü hakikatlerimize karşı, samimi ve sorumlu değiliz!!!... 

***

MİLLİ AHLAK!..

Dünkü yazımda ifade etmiştim; "biz biriz be, biriz.?!" İzmir'den gelen görüntülere bakıyorum…

Devletin, kamunun ötesinde; "ahaliden" yükselen o müthiş dayanışma; "gururlandırdı?"..

Hüzün, ümit, gözyaşı..

İnanın ki, görüntüler karşısında "gözlerinizin nemlenmemesi, boğazınızın düğümlenmemesi" elde değil…

Tablo… Türkiye insanının, "insani ve rahmani" duruşunun anatomisini ortaya koyuyor..

İşte Milli Ahlak..

İşte Milli Dayanışma..

İşte, Milli kültür ve medeniyet..

Ve işte, inancımız…

Bizi bir eden "ümmet" duygusu!.. 

Yaşadığımız felaket bize bir "vahdet" olarak, yansımıştır..

***

AHİRETİ DÜŞÜNEBİLSEK!?..

Evet, düşünebilsek!… Çünkü, "ahiret" var ve o ahirette "hesap" verme de var…

İyiliğin de, kötülüğün de, defteri var..

Ki o da amel defteridir..

İlahi terazide, defterdeki amel notları hangisi ağır basarsa, hesap vermede o amele göre muamele görülür…

Onun için; iyilikten, insanlıktan, vicdani merhametten uzaklaşmamamız gerekir..

Kötülüğü değil, her daim "iyiliği benimseyelim, onu teşvik edelim ki" iyiliklerle anılabilelim..

Rahmani olalım!..

Çünkü, acıyı dindiren, rahmani dayanışmadır, bir olabilmektir?…

***

Ama, "ahireti" düşünmüyorsa..

O inancı taşımıyorsa..

Ne insani, ne vicdani bir merhamet duygusuna sahip değilse..

O kişi için, "yaşamın" bir anlamı yok..

Maddiyatı düşünen, maneviyatını yok sayan; anlamsız kütüktür…

***

Ahirette "hesap" sorulmuşlük yok diyen; inanç yoksunu ise!..

O yaratık için, "insan" demek, ya da bu minvalde karakter yüklemenin manası yok..

"Vahşi" bir yaratıktan öte değildir; kalbi "kirlidir" fikriyatı "şeytanidir"…

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Yeter ki manevi dünyanız zengin olsun, maddi zenginlik sonradan gelir.