SUR KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ?…

Dostlar soruyor, “Sur Kültür Yolu Festivaliyle” alakalı, fikri beyanınız nedir?!.. Mevzuyla alakalı, “iki kelamınız” olmayacak mı?!. Elbette ki, olacak.. Festival başlayalı, bir kaç gün oldu.. İşin hareketliliği takipte.. Ki 15 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Diyarbakır’a gelip “katılım” göstereceği ifade ediliyor.. Erdoğan’ın burada vereceği mesajlar çok şeyleri ifade edebileceği gibi, bizlerde de farklı düşünceler, üretebilir!.. Onun için; hasbi halimizi bilahare mevzulara odaklı şekilde, kapsayıcı, gerçekleştiririz.. Ama bugün, dostların sorusuna yanıt noktasında, bir iki kelamım olacak?…

***

Tabi, festivalin genel ruhuna ilişkin ne siyasi, ne ideolojik ve ne de üretilen “politik” söylem ve eylemlerin ışığında, öncelikle hadiseye bakmadığımı, bakılmaması gerektiğini düşünen ve belirten biriyim.. Kentte, bunun aksi yönünde hal-i hazırda “çok yönlü” ikilem üretenler var.. Festival karşıtı görüş ve gruplar kendilerini zaten ifade ettiriyor, ediyorlar.. Tam aksi tepki koyanlar da var.. Ki bunlar da, festivale topyekün şekilde “negatif” bakanlardır..  Yani, festivale dair “eksik, noksan, fazla” yönüyle alakalı değil itirazları ve tepkileri.. Ortaya konulan, kendilerine has topyekün “istemezükteki” gerekçeler elbette ki onları bağlar, kendilerine göre bir haklılık payı, söz konusu olabilir mi olmaz mı, o tartışılır?.. Siyasi yönde ayrı bir tartışma yapılabilir.. Ki bu yönde karşılıklı polemikler de üretilmiyor değil, “sen şunu dedin, ben bunu diyorum” kabilinde, duruş da var..

***

Lakin, şunu da unutmamak lazım.. Acılar üzerine kurgulanan her dram, yeni dramların üretimini tetikler.. Yani dram dram, acı acı dedikçe varılacak noktanın da, “başka dramlar ve acılar” olacağı gerçeğini, görmek gerekir… Hayat bu yaşam devam ediyor.. Yeter ki, her şeyde “ortak bir paydada” buluşabilmek, acıları dindirmek çözüm yollarına odaklanıp, sevinçleri çoğaltabilmektir, hadiselerden de dersler çıkarabilmektir, gereken.. Öyle inanıyorum ki, festivalin temel amacı, Sur’da yaşanan “acı dramları” anlamsız kılmak, ya da “oh ne güzel” oldu demek veya da, başka siyasi ve ideolojik düşünceyle bastırma gibi bir gayenin olduğunu sanmıyorum!..  Düşünmüyorum da.. En küçük bir hissiyat vaki olsa idi; ilk tepkiyi veren ben olurdum.. Ki görüştüğüm, istişarede bulunduğum herkesin ağzından çıkan sözcük şu; “artık şiddet, terör ve acıyla değil, coşkuyla, sevgiyle, muhabbetle, şenlikle, yüzler gülsün kadim şehir, kendini dünyaya ve ülkesine en huzurlu kent diye, tanıtıp, kendi öz kültürünü ilan etsin..”

***

Bu kulvarda, her kelime, her cümle kendisine has “çok su alabileceği için, bilahare zihinleri yorabiliriz” ama pak bir zihin ve yeri zamanı, bilerek tartışmamız lazım!.. Çünkü, meselenin özü, “siyaset üstüdür..” Milli bir hadise olduğu gibi, çözümü de, “milli bir mutabakatın sağlanmasıyla” mümkün olabilir?.. Onun için de, “festival üzerinden, ya da bir etkinlik üzerinden” böylesi bir meseleyi tartışmak bana göre, mevcut hali hazırdaki çözümsüzlükler zincirine bir halka eklemekten öteye gitmez, sıradanlaştırır, özü sözü bir noktasında; “meseleyi küçültür…”

***

Festivaller, şenlikler, fuarlar!.. Hepsi bir bütünlük içerisinde; coğrafya ve toplum için, sahip olduğu olumlu imajı geliştirir, var olan olumsuz imajı da düzeltme, giderme konusunda da önemli etkilere ve etkileşmeye sahip olduğunu bilmek gerekir... Pek tabi ki kentsel ve bölgesel kalkınmada, toplulukların aidiyet duygusunun gelişmesinde, önemli bir yere sahip olan festivalleri, tek bir “etkinlik” üzerinde okumamak, değerlendirmemek de lazım..

***

Özellikle “kültür” odaklı etkinliklerde yer alan “öğelerin” gelecek nesillere aktarılması, kentin kendisine özgü dokusunun, burada konuşulup, tartışılması, sergilenmesi, yaşatılması noktasında, festivalleri “birer aracı” veya ulaşmada köprü olarak görmek gerekir…. Ekonomik kalkınmada da bir lokomotifliği var… İşte bir kaç gündür, şehir nüfusunda yüksek oranda bir hareketlilik, çarşı-pazardaki yoğunluk, esnaftaki canlılık.. Hepsi; sirkülasyonda  o biçim kendini hissettirdiği gibi kazanç sağlıyor…

***

Ekonomik krizin yarattığı tahribatı esnaf bugünlerde, Diyarbakır'da oluşan insan sirkülasyonuyla, gelişen ticari alış-verişle, atlatabilme şansını elde etmiş gibi görünüyor. İşte Sur içi, Yenişehir hele ki akşam saatlerinde Kayapınar.. Tabi ki Bağlar… Beri yanda, Eğil, Çermik ve Kulp bölgesine insanların günü birlik; “inanç ve doğa” turizmi noktasında, buralara gidip ziyarette bulunup, dolaşmaları.. Oteller yüzde yüz dolu.. İl dışından gelen çok sayıda dost, “otel bulamadık” yönünden yakındı.. Şehirlerdeki otellerde yer yok.. Batman, Mardin hatta Elazığ’a gidenler oldu..

***

Özü itibariyle, Diyarbakır’ın kültürel mirasını öne çıkaracağı açıklanan ve 8-16 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde 2000’den fazla sanatçı ve 1500 etkinlik yer alıyor…  Etkinliklere baktım, bölgenin kültür sanat zenginliği Diyarbakır’dan dünyaya taşınacak, tanıtılacak ve tanıtılıyor… Dengbejlerden, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na kadar, Türkçe, Kürtçe, Ermenice şarkılardan eyvan gecelerine kadar tüm değerler tek bir rotada, bu festivalde buluştu, buluşacak. Aynı zamanda, İslam tarihinde Diyarbakır’ın yeri, bir çok dini etkinlikler, sanatsal faaliyetler, resim sergileri konferans ve söyleşiler..

***

Önceki gün, Şeyh Sait meydanında, her nedense birileri hala “Dağkapı Meydanı” diyor ise de, burada insan seli oluştu.. Özellikle Yavuz Bingöl’ün konserine, onbinlerce kişinin katılım göstermesi, yakılan meşalelerin görüntüleri, bir başka atmosfer oluşturdu, kentin genel ruhunda.. Uçan bolanların seyri.. Yani şehir renkli güzel günler geçiriyor ve insanlar Diyarbakır bugün bir başka feyz veriyor insana diyor… Hazreti Süleyman Cami’de Nihat Hatipoğlu’nun hitabesi, ilahilerin okunması.. Hepsi güzel ve huzur verici..

***

Lakin benim bir çekincem var!.. O da; “kültür” etkinlikleri içerisinde, “ülkenin ve bölgenin medeniyet ve tarih” hakikatiyle, örtüşmeyen hallerin acaba vücut bulabileceği bir ortam yaşanır mı, kaygısı..?! Umarız olmaz.. Bazı etkinlikler, kuşku oluşturuyor, neden derseniz?.. Kültür-medeniyet-tarih denilince, üzerinde yaşadığımız coğrafya ve millet değil,  batıdan ithal edilmiş, hiçbir ahlaki yönü olmayan hal ve hareketleri de kültürel etkinler adıyla “müstamel” elbise giydirilerek, enjeksiyon yapılan çevrelerin olduğunu biliyoruz. İşte bunlara aman ha aman dikkat edilmelidir… Toplumun ahlak ve vicdanını kanatan, temel değerleri hiçe sayan; “kültürsüzlük” sergilenmemeli, dayatılmamalı?!

***

Böylesi faaliyetlerde bir önemli arıza-i durum ise; “çıkar odaklı” anlayışın kendine yer edinir olabileceği!.. Ki bu anlayış, çok ama çok “şirk” içeren hallerin de peş peşe vücut bulmasına neden olabiliyor?!..  Bu anlayış; “kasayı” kaybetmeme adına, “değerler” yerine “kendi çıkarına” meyil verdiği için, ipler hiç beklenmedik anda kopabiliyor, başkasının eline geçebiliyor. Yapılacak hizmet, topluma, kültüre ve medeniyete değil, “kişinin kasasına” yönelik bir  hizmete dönüşüyor. Bu arıza-i hal, salt Diyarbakır özelinde değil, ülkemizde ne hazindir ki her geçen gün artığını ifade edebilirim..

***

Sonuç olarak, sosyal ve kültürel faaliyetler hangi ad ve isimle yapılırsa yapılsın, özünde “milli ve yerli” bölgesel bir ruh ve doku yoksa, fitne üreticidir ve ateşi körüklemede buna müsaitlik teşkil eder.. Bir milleti devletinden, kendi değerlerinden, birliğinden ve bütünlüğünden koparan, hizipleşmeyi, kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi, “sen-ben” kavgasını körükleyen ana unsur hiç tartışmasız; “kültürel yozlaşmadır”.. Her türlü birliği bozar..  Bu noktada, İl Valisi Ali İhsan Su’nun ve Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Abdullah Çiftçi ile diğer bileşenlerin, büyük bir hassasiyet göstereceğini, bekliyor ve düşünüyorum..

***

Onun için de; Sur Kültür Yolu festivalinin, bir haftalık zaman dilimi içerisinde sergilenecek her türlü “kültürel faaliyetin” özünde ve ruhunda, bu şiar imzası olmalı!… Aidiyet duygumuza “halel getirilmesin..”  Olası provokasyonlara ve kışkırtmalara karşı da halk deyimiyle “ayık” olmamız gerekir.. Sağduyu hassasiyetini elden bırakmıyoruz.?! İyi eğlenceler, bol keyifler..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Dünya bir gök kuşağı, zihin bir prizma ve varlık ise beyaz bir ışındır; yeter ki kalp gözün açık olsun