Tek eksen Tam demokrasi!

Yaşanan... Yaşatılan...
Kaybeden. Kaybedilen...
Ve konuştuklarımız.
Ne yazık ki, hep aynı!
Sadece değişen;
Yer.
Zaman.
Ve tarafların kayıp sayısalı.

* * *

Bıraktığı iz;
Akan kan.
Dökülen gözyaşı.
Sönen ocaklar.
Kaybedilen canlar.
Vahim. Vahim ve vahim.
Dağ'da,
Bayırda,
Ova'da,
Köyde
İlçede,
Şehirde,
Acı ve dram aynı.

* * *

Salt bugüne özgü değil.
Dün de, ondan önce de.
Nerdeyse, yarım asrı buldu.
Ama hala!
Bir arpa boyu kadar "akıl" zümresine sahip olamadık.
Dedik ya;
Konuştuklarımız hep aynı!
Cemşit pilavı gibi; "ısıt ısıt ye ve yedir".
Bakın; iki yıl önce şöyle bir yazı kaleme aldım.
Her "yüreklere kor ateşi" düşen hadiseden sonra; insanda oluşan bir duygu dillendiriliyor.
"Yeter ki barış dili olsun" başlıklı bir yazı.

* * *

Tam da;
Şırnak'ta 15 Askerin şehit edilmesi.
İki gün sonra da, Şenoba'da 12 sivil insanın içerisinde bulunduğu minibüsün taranıp ateşe verilmesi.
Ramazan-ı Şerif'e de üç gün vardı.
İşte bu arifede yazmıştım.
15 Şehit Asker PKK ile girdiği çatışmada şehit düşmüştü.
Ama 12 Sivil'in öldürülmesi; "muamma".
Ki hala da; "meçhul".

* * *

Ve bugün!
Şiddet ve terör "silsile" misali.
Bir gün önce; Şemdinli baskını 11 Şehit.
12 de PKK'lı ölü.
Önceki gün; Silvan'daki saldırı. 1 Asker şehit.
5 PKK'lı ölü.
Ve dün; İstanbul'da Askeri Servis aracına saldırı.
3 Şehit, iki sivil ölü.
Yürekler; "acı" dolu.
Kelimeler "tarife" kifayetsiz.

* * *

Anlayacağınız!
Dün, ondan önceki gün, ondan daha önceki gün.
"Ne idiyse" bugün de öyle!
Çünkü "yaramızı, neşterimizi, tedavimizi" bir türlü görmüyoruz, algılamıyoruz.
"Deve kuşu misali" kafayı kuma gömmüş, kendi kendimizi aldatıyoruz.
Sonra da; kendimize "hayali" düşmanlar üretiyoruz.
Düşünsel bir kısırlık hakim!
Herkes "kendine" özgü bir suçlu peşinde.
İktidar "dış güçler" diyor.
Muhalefet "iktidar" diyor.
Toplum ise "Meclis" diyor.
Acı ve ızdırap çeken de; "PKK" diyor.
İyi de; hepsi kâmil.
Ancak; "iç dünyası" temiz olmayanın dış dünyası temiz olur mu?

* * *

Bırakmalıyız; "PKK'ya kimin destek verdiğini?".
Ya da "Kimden Taşeronluk" aldığını?
Hadisenin; özüne bakmalıyız!
Bu acı ve yürek yakan "şiddetten" kim fayda görüyor.
Uzlaşı olursa, kim faydalanır, kim fayda görmez?
Şiddet olursa; ha keza!
Önce bu "teşhis" edilmeli.
O da şu;
Yasama, Yürütme ve Yargı.
Beri yandan; "sivil" üstünlük.
Bunların "şiddetten" ne kadar nemalandığı?
Veyahut "Barış ortamından" ne kadar pay aldığını.

* * *

Çünkü ne zamanki ülkede bir şeyler "iyi gitmeye" başlarsa.
İlk tepki ve mızmızlık bu üç "saç ayağın" içtihadını yürütenlerden gelmektedir.
Sonra; "yayılmacı" bir organizeyle "dağa-taşa" kadar uzanıyor.
Dün olduğu gibi, bugün de aynı!
İrlanda'da "Ira" modeli.
Yıllarca "etnik" kimlik noktasında; çatışma yaşandı.
Bizim yaşadığımız gibi.
Sonra; "çözüm" modeli geliştirildi.
Her ne kadar; "tam" bir çözüm yok ise de "kavga ve şiddet" yok!

* * *

Sanırım; iki ay önceydi.
Diyarbakır'da "Kürt sorunu" noktasında bir çalıştay organize edildi.
Orda İrlanda'dan gelen "İşçi Partisine" mensup bir Parlamenter şunu demişti.
İsmini şu an için hatırlamıyorum.
Şöyle demişti;
"Bağımsız kurullar" oluşturularak çözüme adımlar atıldı.
Geçtiğimiz yıl da;
Ak Parti Milletvekili İhsan Arslan "çözümde" Cezayir örneği vermişti.
Doğrusu;
"Kısır ve verimsiz" çekişme, düşünce ve suçlamalardan kendimizi kurtarabilsek.
Ülke ve millet olarak, "Bin yıllık" geçmişin de idrakine vararak;
Dünyanın seyrinde vuku bulan birçok "örnek" hadisenin çözüm tezi olabilir.
Yeter ki; "hadisede samimi, çözümde şeffaf" olunabilinsin.
Kaf dağını aşmaya gerek yok.

* * *

Demek ki;
İç dünyamız temiz olsun.
O zaman mevcut "Ateşi" söndürür, "kardeş" kavgasını sona erdirebiliriz.
Yoksa
"Kan'ı kanla" temizlemek çözüm olmaz.
Hele terörle mücadele yöntemi hiç olmaz.
Çünkü 40 yıldır aynı minvalde "kurşuna, kurşun" metodu uygulanıyor.
Sonuç itibariyle en önemli eksikliğimiz,
"Toplumsal sorumluluğun" bilincinde olmayışımızdır.
Teamül ve barış dili olduğumuzu bilmemizdir.

* * *

Eğer bizler, birey, aile ve toplum düzeyinde "barış" diliyle, yaşamı benimsersek, "nice yılanları" deliğinden çıkarıp, dost bir atmosferle hayat buluruz.
Yeter ki, barışın dilini "kesmeyelim"!
Kesen varsa da; "deşifre" edip; yalnızlığa itelim.
Bu düşünceyi savunan her kim ise!
Lakin;
Bir önceki gün, Muşlu Mutlu Sayılan'ın annesi.
Önceki gün Midyatlı Salih Albayrak'ın annesi.
Dün de Ankaralı Çağlar Bölük'ün ailesi.
Diğer yanda dağa çıkan PKK'lının anneleri.
Hepsinin tek dileği ve tek çığlığı var.

* * *

Nitekim dün, ulusal kanallar.
Diyarbakır'dan, Hakkari'den, Mardin ve Şırnak'tan.
Diğer yandan, Batı'daki yaşayanlar.
Herkes şu çığlığı atıyor; "Barış" dili hayat bulsun.
Bu kan artık akmasın, çocuklarımız "kardeş kavgasına" kurban gitmesin.
Birilerinin "terör" rantına; heba olmasın.
Çözüm.. Çözüm.. Çözüm!
Bunu yapacakta; Meclistir.. Ve onun özgür kurullarıdır.
O kurullar "siyasi gelecek" kaygılarından arınsalar, yeter.
O zaman dün de ifade ettiğimiz gibi; hep bir ağızdan şöyle demeliler..
"Tek eksen Tam demokrasi!"..
Hadi söyleyip, hayat verelim..