TEZKERENİN GETİRİSİ; HİÇBİR ŞEY!
Çünkü bunla alakalı herkes yazıp-çizdi, sizin yazınızı okumadık. Merak ediyoruz nedendir diye?
Doğru! Hadiseye 'eğilim' gösterip, burada fikir beyanında bulunmadım. Zaman noktasında da bir kaç gün geçti.
Sanırım merakları da bundandır! Ama bu değildir ki ilgi göstermemek, tezkereye arka çıkıp evet demektir.
Duruma kabullenme getirip, 'itaat' etmek. Ve düşüncelerinden 'u dönüşü' yapmak.
***
Özellikle de 'sorgusuz-sualsiz', getirisi-götürüsü düşünülmeden, Meclis'te el kaldıran milletvekilleri gibi 'durumu' sineye çekmek!
Hayır! Ne sineye çekmek, ne evet demek, ne de 'sorgusuz-sualsiz' kalmak ve fikrimizden caymamız mümkün değil, olmaz da.
Öncelikle ifade etmek istiyorum! Zaten bu köşenin de müdavimleri çok iyi bilirler. 'Kürt sorununa' gösterdiğim ve duyduğum hassasiyeti.
Çünkü 'meselenin' bir parçasıyım. Çünkü 'Kürt'üm' ve bu coğrafyada yaşayan ve büyüyen biriyim. Birileri gibi 'bukalemun da' değiliz.
Özümüz de, sözümüz de, hayat felsefemiz de; 'sizler az çok' iyi bilirsiniz! Şiddetin ve silahın da taraftarı değiliz.
***
Bugüne kadar 'birçok platformda', tartışma ortamında olduğu gibi bu köşede binlerce 'yazı kaleme' aldım. Ve fikrimi 'beyan' ettim.
Çekinmeden, korkmadan ve birilerine 'şirin' görünme düşüncesi içerisine girmeden. Yıllardır da; 'üzerine' basa basa yazıyorum.
Yılların 'kanayan' sorununun çözümünde doğru tercihin 'silah ve şiddet ile terör' olmadığı.
Çünkü silaha silah, dişe diş, kana kan, göze göz 'mantığının' hayra alamet olmadığı gibi; 'ateşi' körükleyen en büyük etkendir.
Hele etki-tepkinin geliştirdiği 'hizipleşme', derin 'çıkmaz ve yıkımlara' neden olmaktadır.
***
Şayet bu yol 'çözüm' getirici olsaydı; 30 yıldan buyana hadise 'kan-gözyaşı ve şiddet' üretici olarak varlık göstermezdi.
Bu kadar 'kardeş kanı' dökülmezdi. Kardeş kardeşe 'kurşun ve silah' doğrultmazdı.
Demek ki çözüm bu değil! Şu geçen 30 yıllık zaman diliminin bi acı bilânçosuna bakın. Neler oldu, neler bitti, neler kaybedildi?
O günden bugüne; hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bini aşmış durumda.
Bunlar polis, asker ve elinde silahı olup dağa çıkanlar olduğu gibi ekseriyeti sivil halk!
Çoluk-çocuk, kadın! Bir o kadar da 'yaralı ve özürlü' kalanlar. Bir de akıbetleri 'sırlarla' dolu 17 bin faili meçhul cinayet.
'Sırra kadem' basan kayıplar. Tüm bunların arkasında bıraktığı 'gözü yaşlı' anneler, babalar, öksüz kalan çocuklar. Dul eşler.
***
Evinden, barkından 'göç edenler'! Bunlara ilaveten maddi yöndeki 'vahim' kayıp. Resmi rakamlara göre 200 bin dolar.
Manevi zayiatı da cabası. Sözün özü vahim ve korkunç fatura çok büyük. Türkiye'nin her karış toprağa 'bu acıyla' sarsılmıştır.
Bedel 'ödemeyen' acıyı tatmayan nerdeyse bir aile kalmamıştır bu ülkede. Ne hazindir ki halen de aynı minvalde bedel ödeniyor.
Öyle görünüyor ki; daha çok 'can, mal' bedel olarak ödenecek. Çünkü hala bu yolun 'çözüm' yolu olmadığı idrak edilmiş değil.
Zaten en büyük 'tehdit'te bu yolun benimsetilmeyiş oluşudur. Ki bunun da ana kriteri ve hayat bulucusu; 'oluşan' baronlardır.
Yani akan kandan, dökülen gözyaşından sıkılan kurşunların yarattığı 'barut kokulu' atmosferde üreyen 'derin baronlar'!
***
Kim diyebilir ki; Güneydoğu'nun 'yürek dağlayan' hadisesinde 'menfaat baronları' türemedi diye? Diyemez!
Gerek sınır ötesinde, gerek sınırın beri tarafında ve gerek ülke içerisinde, öylesine bir palazlanma var ki. İnanılmaz bir güç dengesine sahip!
Ve giderek de; büyüyorlar. Korku tünellerinde 'sürekli yer ve mekân' buluyorlar.
Kimi 'vatan-millet-sakarya' adına, kimi de 'Kürt halkının' kurtuluşu adına. Şemdinli, Ergenekon, Temizöz ve Susurluk.
Avrupa'da, Suriye, İran ve Irak ile ABD'deki yapılanmalar. 'Uluslararası', örgüt yapısı.
***
İşte bunlar 'madalyonun' bir yüzüne ait gerçekler. Artık 'sır' değil. Her ne kadar yıllarca kapalı kapılar ardında 'işgaliyet' gösterdiyseler de.
Artık alenileşti. Maskeler de bir bir düşüyor. Sonuç itibariyle bu da şunu gösteriyor, 'silahla, şiddetle, kanla ve terörle' çözüm gelmez.
Hele hak ve haklar 'elde' edilemez. Zaten 'yer yüzünde' savaşlar dahil olmak üzere 'silahlı' kavgaların hiçbiri; 'çözüm' getirici olmamıştır.
Daima 'taraflar' kavgada zayiat vermiştir, zararı 'kendileri' ve bulundukları coğrafya görmüştür.
Onun için; 'aklın yolu' birdir ilkesiyle; 'hadisenin' çözüme kavuşmasının ana ve ilk adımı 'silahların' susmasıdır. Hem de 'koşulsuz'!
***
Reçetesi de 'Demokrasidir' Meclis'in 'Barış ve Kardeşlik' ruhuna dayalı, hukuk, adalet ve eşitlik 'ilkesiyle' yaşama göstermesidir.
Kısacası 'siyasi' arenada ancak mesele çözüme kavuşabilir. Burda iki önemli 'koşul' söz konusudur.
Birincisi PKK dağdan ovaya inecek ve silahları 'susturacak'! İkincisi de, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tavrıdır.
Durumdan' vazife çıkarmadan, 'siyasal iktidarın' elini güçlendirmeli ve 'çözümü' ona havale etmelidir.
Ve tabi ki; 'herkes ama herkes', ne konuştuğunu, ne söylediğini 'tartarak, getirisi-götürüsünü' düşünerek konuşmalı.
***
Düşünüyorum! Siyasal iktidarın estirdiği bir 'rüzgâr' var Kürt Açılımı diye. Çok da önemli bir 'mesafe' alındı.
Toplumun 'ekseriyetinde' umutlu bir bekleyiş vaki. Hükümet te; 'bir şeyler' yapmada, istekli ve kararlı.
DTP'nin, AK Parti'nin 'ikili görüşmeleri', ki dün Davutoğlu ile Türk bir araya 'geldi'! Baykal'a 'beklenen' mektup ulaştırıldı.
Ki Baykal'ın bunla alakalı açıklaması önemliydi, 'Mektuptaki' açılımın İktidarın değil, Devletin bir 'açılım projesi' olduğunu söylemesi.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın Diyarbakır'a 'kritik' bir dönemde gelmesi. Ve bugün 'Sivil Toplum' örgütü temsilcileriyle bir araya gelmesi.
Şimdi; böylesi güzel bir atmosfer ve ortam yakalanmışken; 'eller tetiğe' giderse ne olur?
***
Eski tas eski hamam misali; 'başlanılan' noktaya gelinmez mi? Bombalamalar başlayacak.
Mayınlar 'döşenecek', katliamlar başlayacak, silahlar ve tacizler artacak. Ana yürekleri 'yine yanacak'.
Ağıtlar ve gözyaşları 'dinmeyecek'! Ve toplumdaki 'hizipleşme' daha bir körüklenecek.
Bir anda; 'oluşan' uzlaşı, barış ve kardeşlik 'atmosferi' darmadağın olacak.
Aslında 'işin' özü nedir biliyor musunuz; 'kimse', özellikle taraflar ve muhataplar noktasında 'samimiyet' gösterilmeyişidir!
***
Görüyoruz ve yazıyoruz! Asker de, Sivil de, Siyasiler de, kanaat önderleri de.
Hepsi 'düşünce ve insani bakış açıları' farklı olanlar dahil. Kimse; 'salon toplantılarında' silahı konuşmuyor.
Herkesin 'ifade ettiği', çözümün siyasi ve çözüm adresinin de siyasiler olduğu gerçeğidir.
Ama bi bakıyorsunuz bir Komutan çıkıyor; 'silahı' çözüm gösterip 'Dağdaki son terörist ölene kadar' devam diyor.
Zıt bir düşünce de çıkıyor; 'Çözüm' dağ diyor. Durum böyle hasıl olunca; 'değişen' ne; hiçbir şey!
***
Onun için 'Tezkere'nin sorunun çözümü noktasında 'getirisi' hiçbir şey. Zararın ötesinden, psikolojik 'gerginliği' yaratmadan başka.
Yeni 'bombalar' yeni ölümler, yeni şehitler, yeni yıkımlar? Üstadın ifade ettiği gibi; 'sorunun çözümü' için daha kaç insan ölecek?
Biri 'rakam verse de' biz de bilsek; 'çözüm' şu kadar ölümle ancak olabiliyor, umuduyla beklesek(!)
Hayırlı cumalar!