TRİBÜNLER GÜZEL, ÇİRKİNLEŞTİREN OLMAZSA!…
Hafta sonu, iki futbol müsabakası vardı.. Asrın en büyük felaketinin yaşandığı, 45 bine yakın insanın şehadete erdiği, acıların en büyüğünün yaşandığı bir zaman diliminde oynandı bu iki maç!.. Hani, hayat devam ediyor diyoruz ya!.. İşte o realitenin vücut bulmasıyla, iki karşılaşma oynandı ve takip edildi..
***
Karşılaşma öncesinde muhteşem coşku, dayanışma, kardeşlik duygusuyla, sergilenen insani tavır hakimdi tribünlerde.? Ayakta alkışlanacak bir organizasyon ve görüntü vardı!.. Tribünlerde binlerce kişi, “deprem felaketinin acısıyla”, depremzede çocuklar için, büyük bir dayanışma resmini çizdiler.. Satın aldıkları taraftarı oldukları takımlarının atkılarını, şapkalarını, oyuncaklarını sahaya “duygu seliyle” attılar..
***
Duyguların gözyaşıyla anlam bulduğu tezahüratların yapılması, önemli ve anlamlı bir organizasyonla, göz yaşartan bir tablo oluşturdu tribünlerin özü!.. “Yalnız değilsiniz, biz biriz” haykırışı, inletti tribünleri!.. İşte bu atmosferi, bu özü ne hazin ki, siyasetin yaşamın her alanına sirayet ettiği “o hizipçi, militanist, kaos sevici ruha mensup bir kaç kişi tarafından” üstlendikleri “tetikçi” kimlikle gölge düşürüldü…
***
Bir kaç kişi diyorum, tetikçi ve tahrikçidir bunlar diyorum!!.. Çünkü gerisi, tahrik edilen bir kesim, o da ortama uymada bahis görmemiş… Hedef tribünlerden sahaya, oradan da ülkeye yayarak; siyasi çıkarım sağlamak!.. Kaostan beslenebilmek için.. Neymiş; “istifa ulan istifa..” Yani siyasal iktidarı istifaya çağırıyorlar… Şunu net ifade etmek gerekir.. Ne Beşiktaş’ın ve ne de Ali Koç’a rağmen, Fenerbahçe taraftarlarının yekün şekilde siyasal iktidara karşı olduklarını sanmıyorum.. Ki değiller.. Kaldı ki, tribünleri dolduranlar dahil, tepki koydu…
***
Nitekim, atılan o sloganlara karşılık “ıslık çalanlar da” ekseriyeti teşkil ediyordu.. Yani, protesto edildiler.. Depremin ilk günü ifade ettim; “gün birlik, dirlik, dayanışma günüdür..” Bizler, tüm siyasi çekişmelerimizi bir kenara bırakmamız lazım.. Önceliğimiz, odaklanıp bir olmamız gereken deprem felaketinin açtığı yaraları sarmamız! Cenazelerimizi defin edelim.. Yasımızı tutalım.. Enkazları kaldıralım.. Yaralılarımıza şifa dileyelim… Felaketten ders-i ibretler çıkaralım…
***
Aç, açıkta kalanlara sığınacak alanlar yaratalım.. Her şey, sulha erdiğinde o zaman hesap sorma faslına geçebiliriz.. Yanlış mı, hata mı, kusur mu, bile bile bir “vahimlik mi?..” Kabahatler mi, suçlar mı, müsebbipler mi, her ne ise; o zaman “kara kaplı kitaba düşen notlar ve hükümler” sorgulamaya alınır.. Vebali olan sanık sandalyesinde oturtulup, hesap sorulur.. Ama o gün bu gün değil; demiştim!… Gün; dayanışma, bir olma günüdür..
***
Onun için kimse, kusura bakmasın!.. Mevzuyu da, irdelemek istediğim noktayı da, başka bir mecraya çekmesin.. Tribünlerden yansıyan, çirkinlikler ne kabulü mümkün ve ne de, sineye çekilmesi?.. Çünkü mevcut açılan yaralara adeta “tuz biber” misali, kanatıcı oldu.. Tıpkı, deprem yağmacıları, fırsatçıları, fahiş fiyatla insanların zor günlerini çıkarına, rantına, ticaretine devşiren vicdan yoksunlarından daha, saldırganca “siyaset devşirme” oluştu!…
***
Kaldı ki, benzer vakıa, söylem ve eylemler geçmişte de yapıldı!.. Ama halk, onların bir avuç olduğunu bildiği, tanıdığı, gördüğü için; kanmadı dersini verdi.. “İstifa” sloganları, sonuçsuz kaldı, kazanan hükümet ve halkın tercihi oldu?!.. Seçimlere bir kaç ay kala, deprem felaketinin acısını da “siyasete devşirme” gayreti içerisinde olanların, “beklentileri, boşa çıkacaktır?”.. Burada şu noktayı da, vurgulamak istiyorum!…
***
Bir Fenerbahçeli olarak, yaşananları tasvip etmediğimi yazımdan anlamışsınız.. Vurgulamak istediğim, Ali Koç’un yönetime geldiği gün itibariyle; “Fenerbahçe camiasını” siyasi bir kutuplaşmanın cenderesine soktuğunu bilmemiz gerekir.. Ki, 4 Şubat’ta Divan Kurulu'nda siyasal iktidara ettiği lafları hatırlamak gerekir.. Ne diyordu; “siyasette bu işin içinde?”… Takımın kötü seyrine; kendince kılıf bulmak..
***
Aziz Yıldırım'ın bir sözü var. Bu takımı ve bu kulübü bir kaç “tribün çakkalına teslim etmem..” Demem o ki; “tribünlerdeki güzellikleri çirkinleştirecek bir kaç zümrenin var olacağına” ilişkin sinyali, o gün vermişti Ali Koç.. Eğer ki, araya deprem girmemiş olsaydı.. Karşılaşmalar ertelenmeseydi, bu “çirkinlik” daha önce belki sergilenecekti.. Şimdi, depremin fırsatçılığıyla, “tribünlerden halkı, galeyana” getirme, organizasyonu tertipledi.. Görünen o ki, bunu “domino taşına” çevirmek isteyenlerin kurgusu var…
***
Yoksa, siyasetin bir kanadı bunu sahiplenmezdi... Eee, "bugün ona yarın sana..” Neyse ki, yine futbolun o kardeşlik, dayanışma ruhu yönetimlerde hala diri ve böylesi provokatif söylem ve eylemleri alt edebilecek, güçte olması ümit verici!.. Nitekim, çok sayıda kulüp deklarasyon yayınlayarak, “Devletimizin ve milletimizin yanındayız” dediler.. Kulüpler Birliğinin beyanı; “siyasi tartışmaların muhatabı ve taraftarları değiliz” dedi… Sevindirici ve güven tesis edici…
***
Ama velakin; seçim arifesinde siyaset dışı argümanlarla ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin varlığını da, unutmamak lazım.. Seçimler yaklaştıkça, “sokakları ve halkı geren” tahrik üretici provokatif söylem ve eylemlerin artabileceğini söylemeden geçmek istemiyorum!.. Çünkü, siyasetin derin dehlizlerinden esen rüzgar “su uyur düşman uyumaz” dedirtiyor.. Özellikle “marjinal siyasi akımlar bu kulvarda, pek boş durmuyorlar!…”
***
Deprem felaketine karşı yaraları sarma açısından, Erdoğan’ın “bize bir yıl müsade edin, yaralarımızı saracağız, depremin tüm izlerini sileceğiz, yeni şehirler inşa edeceğiz” vaatleri, bu kesimi korkutuyor.. “Ya millet güvenirse, oy verirse, bir dönem daha iktidar tedavi ederse..” İşte bunu bildikleri içindir; “siyaset dışı yöntem ve argümanları” kullanmanın gayretiyle, tahrik ediyorlar… Ama başaramayacaklar; çünkü bu millet demokrasinin bedelini çok ama çok ödemiştir..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Biri seni sevmiyorsa mutlaka kıskandığı bir özelliğin vardır.