ÜÇ FARKLI RESİM!

Doğrusu 'hava' iyice bozdu! Vahim niteliğinde 'hadiseler' üretmeye başladı. Kanlı çatışmaların 'ardı-arkası' kesilmiyor.
Sokakların ve ahalinin tansiyonu 'beyin kanaması' çizgisinde! Düşeceği de; görünmüyor. Bilakis 'körükleniyor'!
Çatışmalı 'ortamın' kanından beslenenler; kışkırtma 'üstüne' provokasyonlar icra etmektedirler. Anlayacağınız!
Ülke ciddi manada 'kritik' bir süreçten geçiyor! Ne yazık ki; Yasama, Yürütme ve Yargı 'kuvvetinde' zihni bulandıran bir bakış var.
İkilem söz konusu! Açık bir ifadeyle; 'çifte standart' ya da 'bölgeye özgü' fikriyat ve icraat geliştirilmekte!

***

İşte size üç farklı resim ve bu üç resmin icrasına 'uygulanan' üç farklı işlem! Evet, objektiflere yansıyan karelerin 'mekânı' bir değil.
Yani ardı ardına çekilmiş değil. Mekânlar farklı, hem de üç ayrı kent. Lakin 'resimleri' oluşturan hadisenin üreme nedeni bir?
Tek hadiseyle üç ayrı kentte, üç farklı resim ve üç farklı 'uygulama'! İsterseniz Güneydoğu'dan değil de 'Batı'dan başlayalım.
Hepimizin malumudur; son günlerde sokaklarda 'icra' olunan hadise! Öcalan, DTP, Kandil ve Açılım 'ekseninde' gelişmekte.
Kimine göre olup biten; 'demokratik bir tepkinin yansıması? Kimine göre anti-demokratik, yasadışı gösteriler. Provokasyon diyen de var.

***

Her ne ise! Üzerinde durmak istediğim 'hadiselerin' aklı icraatı değil. İcrası esnasında 'yaşanılan' devlet kurumlarının yaklaşımıdır.
Bakınız; İstanbul’da Sokak göstericilerine 'silah doğrultup' ateş eden üç kişi! Kovboy misali; resimleri boy boy gazetelerde yer aldı.
Hani derler ya 'çarşaf. çarşaf'. Olay esnasında 'gözaltına alınmadılar'. Bilahare 'kovboy resimleri' yayınlanınca; alındılar.
Mahallenin karakolundaki 'iki satırlık' ifadenin ardından Mahkeme tarafından 'serbest' bırakıldılar. Neden serbest; meçhul!
Ha bir de itiraf var 'eli silahlı kovboyun'! '500 TL kim verirse sıkarım'! Sokak raconuna bağlı bir şahsiyet!

***

İkinci resim; Diyarbakır! Cizre de, Mardin de, Batman da olabilir. Çünkü benzerlik arz ettiği gibi; uygulamada da benzer.
Şöyle ki; 'sokak gösterisinde', yaşı 13–16 arasında değişen çocuklar. Zaten her gösterinin 'müdavimleri'. Onun elinde silah değil taş.
Hedefi 'göstericiler' değil, Devletin polisi! Malum; birilerinin 'komutasıyla' o taşı atıyor. Lakin 'hukuk' nizamı ona farklı.
Gözaltına alınıyor; bir kaç gün 'çetin' sorgudan sonra devasa bir dosyayla Mahkeme'ye sevk ediliyor. Yargının tecellisi için.
Mahkeme hükmediyor 'taş atan' 16'lık çocuğa '20 yıl hapis' diye!
Tabi 'suç taş atma değil', hükmedilen suç 'Terör örgütüne üye olmak'! Bir ömür başlar demir parmaklıklar ardında çürümeye.

***

Üçüncü resme gelince; o da önceki gün icra edildi; Muş'un Bulanık ilçesinde! Gösteri bildik gerekçeye dayalı.
Kepenkler kapalı! Turan Bilen'in değil. Diğer caddedeki yürüyüş ve gösteri bir anda O caddeye yöneliyor.
Ve el kalaşnikofun tetiğinde. Kalabalığa doğrultuyor 'ayırım(!) yapmadan kurşunları yağdırıyor. Bilânço ağır.
Kızına ilaç almaya gelen Muhtar ve liseli genç hayatını kaybediyor. 8 gösterici de ağır yaralı.
Sonrası; 'tufan'! Ve 'gönüllü koruyucu' statüsüyle silaha sahip olan Bilen 'gözaltına alınıp' dün akşam da tutuklandı.

***

İstanbul nere, Diyarbakır nere, Muş nere? Lakin görünen 'etnik' bir bakış hasıl. Ve bu ne yazık ki 'kişilere' ölçü değil.
Kurumsal düzeyde de icra ediliyor. Hem de aleni bir şekilde. Anlayacağınız 'eşitlik' hızlı bir şekilde; tarafgirlik alıyor.
Birileri kabul etmezse de; alenidir icrasında. Hukuk Batı ile Güneydoğu'da 'eşitlik' çizgisinde seyir etmiyor.
Bu da 'vahim' düzeyde! Etki ve tepkisi büyük! Çünkü ayrışmaya, ülkenin şehirlerini, sokaklarını, ailelerini 'ötekileştirdiği' gibi; ateşi körüklüyor.
Korkmamak, ürkmemek, paniğe düşmemek elde değil! Çünkü 'her türlü kötülük ve provokatif' eylem; halkın üzerine geliyor.
'Kâbus' misali! Bir türlü 'uyanık' kıldırmıyor, esir almış vaziyette.

***

Üç resmin 'çekildiği' yer farklı olsa da 'hadisesin' özü bir! Ancak 'körüklenmesi' derin. Acabaları çok yüksek derece vaki.
Odak hedef; her ne kadar sokak ve sokaktaki mekânlar ise de 'amaç' Barışa ve Kardeşliğe 'karşı' şiddeti körüklemektir.
Onun için de; 'kaostan ve kandan' beslenen güçlerin 'yer altındaki' zihniyetlerinin nelerle 'bağ' geliştirdiklerini bilmemiz gerekir.
Yani 'uyanık' olmak ve hassasiyetler içerisinde; olup-biteni 'aklıselim' analiz edici bir tavır sergilemeliyiz ki. Prim vermeyelim.
Bilmeliyiz ki; 'barışı' sabote eden her 'saldırı ve şiddet' bu ülkede kaosun ateşine 'su yerine' benzinle gitmektir.

***

Öyle ise ortak tepki oluşturmalıyız. 'Ortak akılda' buluşup, 'sükûneti' sağlamalıyız. Özellikle; Güneydoğu için!
Partileri kapanan ve sine-i millete dönme kararı veren DTP'li Milletvekilleri. Ahmet Türk ve diğerleri.
Beri yandan; 'Sivil Toplum Örgütü' temsilcileri. Söz sahibi Belediye Başkanları. Diğer siyasi isimler.
Kısacası; 'herkes' kritik süreci 'sükûnete' ve olumlu seyre, demokratik yürüyüşe çevirmesi için 'görev' üstlenmeli.
Anlayacağınız; 'Gün öyle böyle bir gün' değil. Gün Demokrasiye, İnsan Haklarına ve Barışa 'sahip çıkma' günüdür.

***

İnanıyorum ki; hafta sonu Diyarbakır'da toplanacak olan Sivil Toplum Örgütü Temsilcilerinin vereceği mesaj; değer bulur.
Hem devlet kademesinde, hem siyasal iktidar düzeyinde hem de sokaktaki şiddeti 'akl-i selim' düşünmeye zorlar.
Tabi 'sivil zirvenin' önemli bir amacı da, Tabip Odası Başkanı Dr. Selçuk Mızrak'ın ifade ettiği gibi;
Sine-i Millete dönme kararı veren Vekillerin Meclis'e dönmeleri. Tansiyonun düşmesi ve sorunların çözülmesi için;
Orkestra şefleri Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan 'duruma' müdahale etmeli.

***

Yani; 'Kürt sorununun' çözüm adresi, ne sokaktaki şiddet, ne kepenklerin indirilmesi, ne Kandil ve ne de İmralı'dır.
Tek adres ve tek çözüm arenası; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve 'Siyasi' kulvardır.
Onun için; bu kulvara su taşımalıyız. Aksi taktirde 'silahlı güçler' ve onun himayeleri boş durmazlar.
O zaman da; geç kalınmış olunur ki bedeli ağır olur. Çünkü aynı hadiseden çıkan o üç resim 'sıradan' anlam içermiyor.
Çok vahim!