YAŞAM HAKKINI KİMDEN İSTEYECEĞİZ?
Doğrusu;
Sohbetimizin başında ifade etmek gerekirse!
Şu son bir kaç gündür "silsile" misali vuku bulan hadiseler...
Ve bunların icra ettikleri alan!
Gerçekten "tozu-dumana" katıyor.
Süreç ve zaman açısından da yarınlar için "fırtınaya" hikmet ediyor.
Özellikle de; Türkiye'nin "içe yönelik" yaşadıkları ve yaşatılanları.
Yani Yasama, Yürütme ve Yargı "üçgeninde".
Resim ve detayları akla-ziyan veriler içeriyor.
Onun için de; sizi bilmem!
Ama şahsen vukuatların ortak noktalarını teşkil eden nizam-i ölçüt beni ürkütüyor!
Tedirginim! Işık almayan korku tünelindeki gibi!
"Her an" ne olacağını bilememenin; kaygısı!
Ancak; şu "ikilemi de" yaşamıyor değilim olup-bitene karşı!
* * *
Şöyle ki;
Bir yanım "her şerde" bir hayır var diyor.
Bir yanım ise "geçmişin" tecrübesiyle süreç vahim işleyecek diyor.
Velhasıl; durum netlik arz etmiyor.
İki gündür; beynimde kurgular geliştiriyorum.
Şu Kandil ve Mahmur'dan gelenlerin tutuklanma durumlarını.
"Tam da zamanı mıydı?" minvalinde.
Bilmem!
Bundan sonra; "açılımdan" bahsedilebilinecek mi?
Demokratik yapı! Demokrasi, İnsan Hakları, Eşitlik ve Özgürlük.
Ya da; "en ağır hadise" Kürt Sorunu. Ve çözümünden.
Güneydoğu'nun "kanayan" diğer meseleleri.
İşsizlik, yoksulluk ve geri kalmışlıktan.
Bunların "çözüme" kavuşturulması dirayetinden konuşulacak mı?
* * *
Daha önemlisi;
Elinde silah olup Dağ'da olanlara "Düz ovaya" inin.
Devlet, Millet. Analar, bacılar, kardeşler "size" barış kucağı açtı.
"Gelin kardeş" olalım.
Gibi "kaynaştırıcı" gerçekleri konuşup-tartışabilecek miyiz?
Sanmıyorum!
Çünkü "zıt" ve "güven" kaybı söz konusu.
Kandil'den gelenler; "Silah bırakıp" geldi.
O gün Habur'da söylediler;
"Pişman değiliz, Pişmanlık yasasından yararlanmak için de gelmedik".
"Öcalan'ın çağrısı üzerine geldik".
Yani; "Örgüt" üyeliklerini inkâr etmiyorlardı.
Ki önceki gün de etmediler.
Herkesin kafasında şu soru var;
"O gün niye tutuklanmadılar. O gün niye örgüt üyeliğinden işlem yapılmadı?"
* * *
Bugün!
Nerdeyse sene-i devriyesini tamamlayacak bir zaman tüketimi sonrasında "derdest" ediliyorlar.
Hem de; "örgüt üyeliğinden". Şimdi; cezaevinde, tutuklular.
Dün birçok "düşünce" üretenin fikirlerine odaklandım.
Hadiseyle alakalı ne diyorlar?
Hukuki ve Adli durum; Yargının "işleyişi".
O kendi mecrasında!
Karşı bir düşünce üretmek ve nedenini sorgulamak bizim işimiz değil.
Ancak; siyasi mülahaza noktasında duruma bakıldığında şu çıkıyor; "tezat" bir yapı!
Ve bu yapının sirayet ettiği güvensizlik; "kim kime" inanacak!
Zor bir cevap!
* * *
Selahattin Demirtaş'ın önceki günkü açıklaması;
"Ne Başbakan, ne PKK beni dinlemiyor?".
Bunu şöyle okumak lazım; "süreç vahim".
Eğer; "Silah" söz dinlemezse.
Eğer siyaset denileni kaale almazsa.
Ülke ve millet olarak; "çetin" bir zaman tüneline giriyoruz.
Ölümler artacak. Faili meçhuller çoğalacak.
Kanlı eylemler sıklık alacak.
Kan, gözyaşı ve cenazeler "ardı ardına" gelecek.
Nefret! Ötekileştirme "duygusu".
"Kimlik" çatışması. Ve körüklenerek yayılması.
Bu "karanlık ve zifiri" atmosfer Ülke ve bölge coğrafyasında emelleri olanların; elini güçlendirecek.
"Bölüp-parçalama" iştahlarını artıracaktır.
* * *
Anlayacağınız; "kör dövüşün" gidişatına göz kapamamalıyız!
En önemlisi; "gelip-geçer" denilmemeli.
Yoksa!
İşte o yoksadan sonrası; "dönüşü" olmayan; telafisi "imkansız" bir yol çıkıyor!
Bakınız Ahmet Altan nasıl bir serzenişte bulunuyor.
"Bu ülkedeki insanların yaşama hakkını savunmasını kimden isteyeceğiz;
PKK’dan mı, Ordudan mı Yoksa siyasi iktidardan mı?"
Sizce; Kimden isteyeceğiz!
* * *
YARGI DARBE Mİ YAPTI?
Gelelim; "tahliyeler" silsilesine!
Bir taraftan "tutuklamalar". Diğer yandan; "tahliyeler".
Dedik ya; ortak nokta var.
İlhan Cihaner ve müştemilatı.
Çetin Doğan ve müştemilatı.
Dün ikişer saat arayla; mahkemeler tahliye kararı verdi.
Garip olan; "tahliyelerin" ardı ardına gelmesi.
Ve Haberal'ın 9 Ergenekon Hâkimi’ni tazminata mahkûm etmesi arifesinde.
Her ne kadar; "tazminat" kararı henüz kesinlik kazanmamış olmasına rağmen.
Sanırım "korkusu" ağır oldu.
Aylardır tutuklu ama bir tek gün cezaevinde yatmayan; Haberal'ın bu davası.
Doğrusu; "Korku" imparatorluğu yarattı.
Ki; defalarca yapılan itiraza "tahliye" reddi verilirken!
Dün "silsile" tahliyesi vuku buldu.
Diğer tahliye ki; "Hukuk" çatışması yaratabilecek düzeyde.
Kimine göre de "Yargıda Darbe Süreci" başladı şeklinde değerlendirilen; tahliye!
* * *
İlhan Cihaner!
Dava dosyası, Diyarbakır-Erzurum arasında mekik dokusu.
Sonra Yargıtay "tarihinde" bir ilk gerçekleştirerek; "ben yargılarım" dedi.
Ve ilk duruşmada; "Tahliye" dedi.
Hem de; Erzurum'daki davanın diğer tutuklularını da kapsama alarak.
Evet!
Yargıtay; kararını verdi!
Yasama da, Yürütme de, Yargı da "benim".
Bundan sonra;
Ergenekon mu, Balyoz mu, Kafes mi?
Her ne "derin" yapı olursa olsun.
"Hâkim ve Savcıları" hizaya gelecek.
Verecekleri en küçük "ceza" hükmü; onlara "ceza" olarak geri gelecek.
Bu nedir; "aleni" tehdit!
Özel Yetkili Mahkemelerdeki davalar!
Onlar da; "tez elden" kazaya uğramaması(!) için Yargıtay'a gelecek.
Ve bu mahkemelerin "heyetlerine", sakın yanlış yapmayın denilecek?
* * *
Velhasıl;
Şemdinli gibi.
Susurluk gibi.
Yapılan yapanın kanında kar kalsın.
Adalet ve Hukuk ta; taassupta kalsın.
Tüm bunları; Alt alta koyduğunuzda!
Siz zaman süreci ve gidişatla alakalı "umut" verici konuşabilir misiniz?
Başbakan Erdoğan boşuna dün ifade etmedi;
"Yargı artık güvenirliğini kaybetti".
Ama siyasal iktidar da; "güvenirliğini kaybetti".
Özellikle de; "Kürtler" cephesinde!
Doğrusu;
Siyasal iktidar güven kaybında "ekside"
Yargıtay'ın iştihadıyla Yargı'da güven kaybında ekside.
Ergenekon, Balyoz, Kafes'in patlak vermesiyle TSK'da güven kaybında ekside.
Peki!..
Biz kime güveneceğiz!
Varın kararı siz verin.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle...