YOK MU BİR BABAYİĞİT?
Kervan malları yüklemiş yola çıkacak..
Heybelerde, çuvallarda ve sandıklarda ne ararsan var..
Altın mı, gümüş mü, ipek halı mı?
Envayi türlü eşya!
Yüklenilmiş develere.
Erzak mı, kervan başı mı?.
Her şey hazır..
Artık yola çıkılacak.
Derken haber gelmiş..
Amediye bölgesinde ‘Kırk haramiler yol kesip kervan soyuyorlarmış. Aman ha dikkat edin. Kervan korumasız olmasın, yoksa soyuluruz.' diye..
Kervan sahibi mola demiş..
Tellalı çağırmış, ‘şehirden bize bir babayiğit bul' demiş..
Tabi boyu, pozu, fiziği düzgün.
Şehrin sokak ve caddelerinde tellal başlamış bağırmaya;
‘Ey ahali duyduk duymadık demeyin. Kervana bir muhafız babayiğit aranıyor. Demir bilekli, mangal yürekli, pala bıyıklı olacak. Kervana muhafızlık edeceklere bol maaş verilecek. İstekliler kervan başına müracaat edecek'!
Uzun bir süre tellal bağırmış..
Derken akşam saatlerine doğru bir zat-ı muhterem çıkmış.
Evet aradığınız ‘babayiğit' benim..
Tabi babayiğidin tarifi mümkün değil..
Haşmetli bir yapıya sahip..
***
Kervan sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulmuş..
Uzun bir yolculuktan sonra Amediye bölgesine gelmişler..
Yani Kırk haramilerin ‘yol kesip, kervan soydukları bölge'..
Ama ne var ki gece bastırmış. Mola vermek zorundalar..
Dayanmışlar kayalık bölgeye.. Yenilmiş, içilmiş, herkes bir kenara çekilip günün yorgunluğuyla uykuya dalmışlar..
Nasıl olsa ‘bir babayiğit var' herkesi korur diye..
Gönülleri rahat..
Gece yarısına saatler varınca, ‘çığlıklar' ve naralar birbirini kovalamış..
Bilinen ‘Kırk haramiler', gecenin misafirleri olarak çıkıp gelmişler..
Develer üzerindeki ‘tüm ganimeti' kendi alanlarına çuka etmişler..
Kısacası ne varsa alınmış..
Kervandakiler yarı çıplak vaziyette..
Tabi herkes merak ediyor.. O koca babayiğit nerde diye..
Kırk haramilerde ‘sormuş'..
‘Nerde sizin babayiğidiniz' diye..
Bakmışlar biri kayanın dibinde ‘horul horul' uyuyor..
Kaldırın bunu demişler..
‘Ona babayiğitliği gösterelim'!..
Haramiler sırayla, ‘babayiğidi' uyandırmaya gitmişler..
Bir, iki, üç, beş, on, yirmi, otuz derken babayiğit ancak uyanmış..
Tabi ‘haytt' diye narasını da bastırarak..
Çekmiş kılıcı, palayı.. Bir oyana, bir bu yana ‘türküsünün' eşliğiyle ‘Kırk haramileri' esir almış..
Kervanın da tüm ganimetini iade etmiş..
***
Herkes rahat bir nefes almış.
Mallarına yeniden sahip oldukları için..
Çünkü, Kırk haramilerden öyle malları geri almak kolay değil.
Neyse..
Kervan sonunda ulaşması gereken şehre gelmiş.
Malları ‘tüccarlara' teslim edilmiş. Paralar alınmış.
Artık geri dönülecek..
Tellal bağırmaya başlamış; ‘Kervanı koruyacak bir babayiğit aranıyor' diye..
Bizim babayiğit bunu duyunca kervan sahibine gidip sormuş, ‘ne iş' diye..
‘Kırk haramilerden sizi kurtardım. Benden niye memnun değilsin..'
Kervan sahibi;
‘Valla senin babayiğitliğine diyecek yok. Ama seni uyandıracak Kırk haramiyi her zaman nerde bulacağım'
Ve bir başka babayiğitle kervan yola çıkar.
***
OLMADIĞI İÇİNDİR Kİ?
Öyle ya!..
Biz nerden bulacağız ‘uykucu' olmayan bir babayiğidi..
Galiba biraz zor..
Niye diye sormayın..
Biz ne tellallar devreye soktuk..
Günlerdir seslendiriyoruz; ‘babayiğitler' nerde diye...
Ahali, nicedir diyor..
Ve soruyor şu;
Çocuk Hastanesi ve Devlet Hastanesi başta olmak üzere Diyarbakır'daki kurumların hali..
Yok mu bu kurumları ‘Kırk haramilerin' elinden kurtaracak..
Yok mu babayiğitler boşalacak koltukları dolduracak..
Yok mu bir babayiğit ‘haytt' narasını atıp, duruma sorumluluk katacak'..
Galiba yok..
Olmadığı içindir ki; ‘kırk haramilerinin' talanı sürüyor..
Olmadığı içindir ki, koltuklar boş..
Olmadığı içindir ki keyfiyet hakim..
Olmadığı içindir ki ‘rezaletler' diz boyu..
Olmadığı içindir ki ‘har vurulup, harman savuruluyor'..
Neyse!..
***
TAVUK HIRSIZLARI
Gelelim bizim şu "yeminli" tavuk hırsızlarına..
Günümüzde "bu tür" yeminli hırsızlar çok..
"Kılıfı uydur, yemini et, malı götür"!..
Bakın bakalım Ağa'nın hırsızları durumlarına nasıl nara atıyorlar..
Bir köyde iki hırsız köy ağasının tavuklarına dadanmışlar.
Bazı geceler, köy ağasının çiftliğinin tel örgülerinin önüne geliyor, biri diğerini sırtına alıp çiftlik arazisine giriyorlarmış.
Arkadaşının sırtına binen hırsız ise birkaç tavuğu yakaladığı gibi çuvalın içine dolduruyormuş.
Ardından aynı şekilde çiftlikten uzaklaşıyor, tavukları rakıya bir güzel meze yapıyorlarmış.
Tavukların birer ikişer çalınması köy ağasının tepesini attırmış, adamlarına "Tavukları kim çalıyorsa bulun getirin" diye emir vermiş.
Ağanın adamları da o civarın en azılı iki kafadar hırsızını yakalayıp ağanın huzuruna çıkarmışlar.
Ağa sert bir ses tonuyla, "Siz mi çalıyorsunuz tavuklarımı?" diye sormuş. Arkadaşını sırtına alarak çiftliğe giren hırsız, "Vallahi de billahi de ağam ben sizin tavuklarınıza el sürmedim" demiş.
Arkadaşının sırtına binip tavukları çuvala dolduran hırsız ise "Vallahi de billahi de ağam, ben sizin çiftliğinize ayak basmadım" demiş.
Ağa da hırsızlara inanıp serbest bırakmış...
Şimdi, her iki hırsızın söylediği doğru mudur? Evet doğrudur. Biri ağanın arazisine ayak basmamış, diğeri de ağanın tavuklarına el sürmemiştir.
Yemin etseler de başları ağrımaz! Ama kendilerine sorulan sorunun cevabı bu değildir.
Peki, bu iki hırsız, tavukları çaldıkları gerçeğini değiştirebilirler mi? Hayır. Yani iki hırsız doğru ama eksik söylüyor. Ama sonuçta gerçek değişmiyor...
Kısadan hisse..
Neyse diyelim..
Bir babayiğit çıksaydı da; bu "yeminli hırsızların" ipini pazara çıkaraydı..
Ama nerdeeee!
Anlayan anlamıştır diyelim..