Yoksa mümkün değil
Hiç kuşkusuz ki;
"Kâbustan" öteye günler geçiriyoruz!
Ki geçtiğimiz;
Hafta yaşananların yarattığı "toplumsal" sarsıntı tarif edilemez.
Öyle ki,
Karanlık bulutların oluşması ve "umut verici" yapıların yıkılması, çöktürülmesi için "enva-i" hadise yaşandı.
Ve yaşatılmaya çalışıldı.
İnsanların,
Yüreğinde en küçük "umut" kıvılcımını dahi, söndürür hale geldiler.
Evet,
Karanlık gün ve hafta geçirdik, "silsile" olaylara şahitlik yaparak.
* * *
Aslında,
Yaşadıklarımız ve yaşatılanlar "ilk" değil.
Toplum,
Ve ülke üzerine "çökertilmek" istenilen, kara bulutlar "yeni" değil.
Çöken,
"Sosyal travma" ilk kez vaki olmuyor.
Tarih,
Sayfalarına baktığımızda hepsinin de "tekerrürü" hâsıl.
Onun için,
Diyorum ki, diyebilir misiniz ki, son 30 yıl içerisinde kâbus dolu olaylar yaşanmadı mı?
Yaşandı.
* * *
Kardeş,
Kardeşin kanını akıttı.
Yetmedi, toplu katliamlara girişildi.
Çoluk-çocuk,
Kadın, yaşlı, genç, ayırt edilmeli.
Sivil,
Asker, Polis, Köy Korucusu ve milisler.
Diğer yandan,
Elinde silahı dağdaki Kürt genci.
PKK'lı,
Ya da PKK milisi. Veya, sıradan köylü.
Sınır ötesi harekat.
Bahar operasyonu, "yaz-kış" kıskacı.
Faili meçhul cinayetler.
Kan,
Barut, gözyaşı ve silah, şiddet.
Sonuç,
50 bin insan "öldü-öldürüldü".
* * *
Peki,
Ne oldu, bu 30 yıl içerisindeki "akan kanın hal-i durumu".
Ortada,
Dahi vahim ve daha dehşetengiz bir yapı var.
Demek ki,
Dünden bugüne "değişen" bir şey olmadığı gibi, "arpa boyu kadar da" yol alınmış değil.
Şiddet desen,
Çatışma, silah ve "ölüm" desen, devam ediyor.
Yani,
Tarihin "utanç" ve enva-i hainlik barındıran toplumun "kara kâbusu", çöküşünü sürdürüyor.
Velhasıl,
"Akıl" kilitlenmesine mahkûm edilmiş vaziyetteyiz.
* * *
Biliyoruz ki,
Şuan ki "atmosferden" kimse, memnun olmadığı gibi, mutlu de değil.
Kürt,
Türk, Laz, Çerkez "ayırt" edilmeden.
Ülkenin 72 milyon nüfusu; "hafta içerisinde" çöken karabulutların yarattığı kaygıyla, yarından endişeli.
Lakin görüyor;
"Kör" zihniyet hala da "vampir" misali, kana, şiddete ve çatışmaya "çanak" tutuyor.
* * *
PKK,
Karakol basıyor, mayın döşüyor, pusu kuruyor.
Asker,
Polis gözetmeden "hedef" alıp, kan akıtıyor.
Karşı tarafta,
Hava ve Kara harekâtı düzenleyip, üzerine bomba yağdırıyor.
Diyor ki;
"Bir tek terörist kala kadar, savaşacağız".
Dedim ya;
Tarih sayfalarına daha bir kaç ay öncesine baktığımızda.
Bu tablonun,
Kat be katını "bu ülke ve bu millet" çift yönlü, yaşadı ve yaşatıldı.
* * *
Şimdi;
İki eksenli olarak kendime "duygudaşlık" yapıyorum!
Daha iki,
Hatta üç ay öncesine kadar "çözüm ve uzlaşıdan" söz ediyorduk.
Barış ve demokrasi!
İmralı.
Kandil. Avrupa.
İçte,
BDP ve DTK. Diğer Kürt harekâtına ivme getiren, siyasi yapı ve dernekler.
Hatta
Kuzey Irak'taki "Kürt Federal Yönetimi" dâhil.
Karşı istikamette,
Siyasal iktidar, muhalefet. Yani Meclis'te bulunan "tüm siyasi" akımlar.
Dışarıdakiler dâhil.
Uluslararası. Avrupa. Devlet mekanizmasını elinde tutan kurumlar.
Asker.
Komuta kademesi bile.
* * *
Dillerinden düşürmediler;
Kahrolası bir türlü "hayat" bulamayan ve buldurulmayan "Barış ve Demokrasi'yi".
Birden,
Hepsi "tarihsel" dönüş yaparak, "ağızlarından" düşürmedikleri bu sözcükleri.
Kurdukları,
Cümlelerin içerisine "savaş" tamtamına dönüştürdüler.
Ve bugün;
Sanki "dökülen her kanın damlası" onlara, bir güç ve kazanım olarak dönüyor.
Hafta içerisindeki yazımda ifade etmiştim.
Haftanın,
İlk gününde yenileyerek diyorum ki.
* * *
Artık,
Biliyoruz ki, "bu ateşi" bu zihniyet söndüremez ve söndürmez.
Hele,
"Barışı, demokrasiyi, kardeşliği, birlik ve bütünlüğü".
Bu ülke,
"72 milyon nüfusuyla" bir bütündür, diyen "siyasi akımlar".
Ve onların,
Arka bahçeleri olarak arz-ı endam eden sivil yapılar.
İnancım kalmadı onlara.
Çünkü;
İşlerine geldiği zaman "barış ve kardeşlik, akan kan dursun" diyorlar.
İşlerine gelmediği zaman, "suskun" kalırlar.
* * *
Onun için;
Kürtler ve Türkler özellikle.
Bu süreçte,
Sağduyu ve milli "irade" duygusuyla, hadiseleri görmeli.
Karşılıklı "empati" geliştirerek, olup-biteni okumalı.
Çünkü
Pusuya yatanların asıl amaç ve gayretkeşlikleri.
"Toplumsal" infial yaratıp, "sokakları" kan gölüne çevirmektir.
Bizim,
Yapmamız gereken "duyguyla" değil, akılla olup-biteni okumaktır.
Ve pek tabi ki,
"Bu akil hali de", bir dayatma gücü olarak, yansıtmalıyız.
Ne ona,
Ağam paşam.
Ne buna,
Beyim, paşam.
* * *
Kemal Burkay'ın dün ifade ettiği gibi; "Toplum çatışmalardan yoruldu."
Evet,
Bu ülke ve halk artık ne kan görmek istiyor, ne de dökecek bir damla gaz yaşı kaldı.
Ne,
Dağdaki PKK'lı bu ülkenin "evladı" değil.
Ne de,
Devletin askeri, polisi bu ülkenin "evladı" değil.
Hepsi, bu ülkede yaşayan 72 milyonun "evladı"..
Ülkenin bir gerçeği!..
Evet, diyor ki,
Ne uluslararası "oyuna" ne de "içteki" siyasi hesaba gelmeyin.
Yol yakınken,
Bir iki ay öncesindeki "ruh" haline dönün.
Ki biz de, "kâbus dolu" günlerden, kurtulup "yarınlar" için mut besleyelim.
Barışı da,
Demokrasiyi de "sürekli tecavüze" uğramış, tahribattan kurtarmış olalım.
Çünkü;
Er ya da geç "ikisinin" iffetiyle, uzlaşı ve çözüm olacaktır.
Yoksa mümkün değil.