Yola devam denilmeli!

Dün;
Yazıya nokta bırakırken, buradan sormuştum...
Şu sanal ortama sızdırılan; PKK-MİT görüşmesinin "ortam dinlemeye dayalı" ses bandının, neye hizmet edeceğini?
Soruyla,
Birlikte cevap minvalinde iki noktaya da kısm-i "dikkat çekerek" şöyle demiştim.
Ses bandını sızdıranların ana gayeleri nedir diye?
Birincisi;
"AK Parti Hükümetini ve doğal olarak Başbakan Erdoğan'a" yara vermek.
İkincisi;
Kürt sorununa "çözümsüzlük" prangası vurmak.
Ve PKK ile "yürütülen" görüşme diyaloglarını "topyekûn" sekteye uğratmak.
Ülke, "kan, gözyaşı, silah ve barut" atmosferinden, hiç bir zaman kurtulmasın.

* * *

Çünkü;
Biliyorlar ki "hem hükümetin, hem de toplumun" en hassasiyet alanı "Kürt sorunu".
Birçok; aksiyon "ihtiva" eden, duygu ve milliyetçilik, beri yan da "inkâr" haliyeti, mevcut.
Yani, bir nevi "çok başlı" bir canavar hadise gibi.
Ancak, Hükümeti ve Erdoğan'a "alaşağı" edebilecek, mevzu bu hadiseyle ilgili "zafiyet" olabilir.
Şayet; Kürt sorunun "çözümü" noktasında, özellikle 2009'un başından itibaren başlatılan "diyalog".
Ve devlet nezdin deki "müzakere ve görüşmeler", belli bir noktada "başarı" sağlarsa..
Özelliklen de; "çözüm" sağlanıp, silahlar bırakılırsa.
Dağda, hiçbir PKK'lı kalmaz.
Güneydoğu'da, "şiddetsiz" ortam sağlanmış olarsa.

* * *

O zaman biliyorlar ki Erdoğan'ı "tutan aşk" olsun.
Değil, Ortadoğu'nun lideri olması, Mısır'daki ahalinin çığlık çığlığa seslendirdiği "Allah'ın azizi" olma vasfıyla.
Kuzey Afrika'dan,
Başlayıp Ortadoğu'ya genişleyen, Türki Cumhuriyetlere uzanan bir coğrafyanın, "Dünya Lideri" olur.
Hele, Filistin ve Libya'nın hal-i durumunda "demokrasi ve özgürlük" çimentosu olmanın ötesinde, güç dengesini sağlar.
Dünya lideri.
İşte bunu;
Gördükleri ve algıladıkları içindir ki Türkiye'nin gelişen yarınlarına "çelme" atabilmenin uğraşını veriyorlar.

* * *

Bakın, dün gün boyu "bu hadisenin" bizim, ucuz siyasetle meşgul muhalefette nasıl bir yankı bulur, halini izledim.
MHP ve özellikle CHP Lideri Kılıçdaroğlu "nasıl bir tepki" ve eleştiri bombası, icra ettiğini.
Tek kelimeyle;
İfade etmek gerekirse siyasi lider vasfından uzak, "sazan balığı" gibi, fikriyat sergilediler.
Öyle ki; Başbakan'a Kılıçdaroğlu "kirli dudak" intikamını alırcasına "şerefsiz kim" diye, işi zıvanadan çıkardı.
Zaten bir süre daha bu "aşı" kullanarak, köpürdükçe köpürtecekler önlerindeki teştin içindeki sabunuyla.
Üstadın, ifadesiyle "boşa kürek" sallıyorlar.

* * *

Çünkü; öyle inanıyorum ki.
Erdoğan, ortaya konulan bu gedik demeyeceğim de, "suyu bulandırma" mevzusunu kala almayacak.
Nitekim dünkü gazete manşet ve yorumlarında; "kıyamet koptu, kopmalı" düşüncesi yoktu.
Makul, sağduyulu ve sorunun "akılcı" bir görüşme trafiği içerisinde, yapıldığı akl-ı selimi vardı.
Onun için bu hadise bir süreliğine "havanda su dövme" misali dövülür.
Ama sonuçta, emelleri kursaklarında, gayeleri de sonuçsuz kalır.

* * *

Şunu net görmek ve takdir etmek gerekir!
Erdoğan'ın, "Hükümet değil, devlet görüşür" diyerek, Kürt sorunun çözümü noktasındaki "yol haritası".
Özellikle; BDP'liler tarafından bu saatten sonra çok "samimiyet ve istikrar" içeren, duruşla desteklenmeli.
Alkış vermeli.
Ses bandındaki;
Çözüm ve konuşma içeriğine baktığımızda, "mevzu" birçok aşamaları kaydetmiştir.

* * *

Anadilde,
Eğitim'den tutun da, Abdullah Öcalan'ın "cezaevinden" çıkmasına kadar.
Özerklik.
PKK'nın "siyasi" yapıya kavuşturularak, "ovada" faaliyet göstermesine, olanak yaratılmasına kadar.
Yani bugüne kadar "alenice" ifade edilmeyen, birçok "ayrıntının" pazarlık masasında, konuşulmuş olması.
Velhasıl;
Kürt sorunu "A'dan Z'ye kadar", her yönüyle masaya getirilmişken.
Birileri. Ve özellikle "Türk-Kürt" kardeşliğini, benimseyen herkes ama herkes.
Hep birlikte şu iki noktayı artık kendi içinde ve kendi ekseninde sorgulamalıdır.

* * *

Şöyle ki;
Bu çatışma ortamını "alevlendirme", saldırı, pusu ve eylemler niye?
Tıkanmayı, inatlaşmayı, çözümsüz ve konuşulmaz hali "yaratmak" niye?
Neden, silahlar ardı ardına patlıyor, neden "cenazeler" sıralı vaziyette "baba ocaklarına" kör ateşi düşürerek, gidiyor?
Neden, Şemdinli, neden Silvan.
Ve neden; "sınır ötesi" hava harekatı.
Bir tek terörist kalana kadar savaş.
Dağ-bayır asker yığma.
Bugün "an meselesi" denilerek, kara harekâta girişme gayretkeşliği.
Evet,
Akıl kilitlenmesine neden olan, bu "hal-i durum" niye?

* * *

Kimse;
Diyebilir mi ki, "bu müzakereler" ve görüşme trafiği "risk" ihtiva etmiyor.
Özelliklen de;
Siyasal iktidar açısından.
Ediyor; hem de dehşetli bir "risk" içeriyor.
Çünkü;
Bu işte "kelle" verme durumu söz konusu.
İç ve dış "mihrakların" enva-i ağlara sahip olduğu bir coğrafyada "çözüm" uğraşı, kolay olur mu?
İsrail gibi; "baba düşmanı".
Ergenekon gibi; "inanç ve milli irade" düşmanı.
Kan,
Gözyaşı ve silah, cenazelerden "nemalanan", çıkar çevreleri.
Velhasıl; bilumum "suç yapıları".
Bu kadar;
İştahlı bir şekilde coğrafyada cirit atarken, Erdoğan'ın bu "siyasi hamlesi" risk ihtiva etmez mi?
Ses bandında yer alan Fidan'ın ifade ettiği gibi;
Erdoğan bu müzakerelere sürdürürken "Büyük ve saygı" duyulacak risk almaktadır.

* * *

İşte bu risk;
Sızdırılan ses kaydıyla "çözüm" sağlanmadan deşifre oldu.
Şimdi; "Ulusalcılar" ve Ergenekoncular bu hamlenin "hesabını" sormak için, boş durarlarmı?
Dün; Ahmet Altan'ın bu noktada bir sorusu oldu.
Erdoğan, karşılaşacağı bu saldırıda kim onu destekleyecek?
Ve ekliyor, soruya cevap diye.
"Apo’nun serbest kalmasının ve PKK’nın siyasete katılmasının" konuşulduğu müzakereleri sürdüren AKP’yi her nedense "barışın önündeki tek engel" olarak tanımlayan Kürt politikacılarının, bu konuşmaları okuduğumuzda barışı en çok isteyen "Türk politikacısı" olduğunu gördüğümüz Erdoğan’a destek olacaklarını sanmam.
Destek olacak olsalardı, bu müzakerelerin devamını sağlayacak politikalar izlerlerdi.

* * *

Lakin;
Siyasette bir kural vardır "oyun hiçbir zaman" bitmez!
Bitmeyeceği için de; dileriz ki, temennimiz de o.
Biliyorum ki;
Özellikle Kürt halkının da "ortaya çıkan" bir ses kaydıyla, farkına vardı neyin ne olduğunu.
Ve tabi ki; "her şerde bir hayır vardır" diyerek, "saygın" risk alınan, "sorunun çözüm" maratonundan, vazgeçilmez.
Öyle de hissediyorum.
Çünkü;
Başbakan Erdoğan üzerinden 48 saat geçti hala bu konuda "fikir beyan" etmedi.
Ki, hükümet kanadında Beşir Atalay'ın bir açıklaması oldu; "yolumuza devam" diyerek.
İnşallah; bu işten vazgeçilmez.
Hiç kuşkusuz ki;
Yer küresinde "büyük ve saygın" liderler daima "barışla" o vasıflarını, "ölümsüzleştirmişlerdir".
Hükümet, "Her şeye rağmen" müzakerelere devam, yol haritamız işliyor demeli.
Aksi takdirde;
"Şer odaklarının" iştahlı kanlı tuzaklarına düşmüş olur ki.
Maazallah.
Bugüne kadar sarf edilen "emekler" bir ses kaydına, kurban gitmesin, heba olmasın.

* * *

BDP'nin,
Şuan ki tavrı tartışılır?

Bu arada,
BDP kongre sonrası ilk toplantısını dün Diyarbakır'da yaptı.
Basına kapalı bölümde;
Demirtaş'ın konuşması ağırlıklı olarak "ses bandı" ve muhtevasına odaklıydı.
Dediği;
"Müzakereler artık açık yapılsın".
Ancak,
Dikkatimi çeken, BDP ve Demirtaş'ın "ses bandını" kendi eksenlerinde görmeleri.
Yukarıda,
İfade ettim bu deşifreden sonra, soruna çözüm noktasında hükümettin attığı adımlara.
BDP,
Şartsız, şurtsuz tabi "biat" etmeden, siyasi ve meclis çatısı altında "destek" vermeli.
Ve bu görüşmelerin, müzakere ve diyalogun "savunucusu" olmalı.
Hele,
Meclis'e gitmeme babındaki hala süren belirsizliklerine de son vermeli.

* * *

Dün,
Son dakika aldığımız ve manşete taşıdığımız haber noktasında.
BDP,
Meclise gitme kararını "cezaevindeki" tutuklu vekillerin vereceği karar noktasında, "belirleyeceklerini" ifade etmeleri.
Doğrusu,
Sürec ve hassasiyet gidişatında, "işi yokuşa" sürmekten, başka bir kazanım değil.
Ve bilinmelidir ki;
"Savaş çığırtkanlığı" yaban, muhalefetin de "ekmeğine" yağ sürmektir.
Cezaevindeki,
Tutuklu vekillerin hal-i durumu elbette ki "yargı" alanı içerisindedir.
Bunu siyasi "mekanizma ve iktidarın" alanında, görüp ona göre fatura kesmek yanlış.