YÜREĞİMİZDEN KOPAN PARÇA?

Öyle ya; hayat devam ediyor?
Ama nasıl?
Acılarla olsa gerek.
Tablo "ulu orta" yerde.
Herkesin beyninde "asılı" vaziyette.
Onun için de; ortak ifade nasıl bir yaşam bu?
Kahrediyor! Hem de "yürekleri" dağlayarak.

* * *

Buna;
Yürek mi, kalp mi dayanır?
Düşünün;
Beş gün huzursuz.
2 gün acıyla yaşamak.
Bir saat dahi "gülememek".
Sürekli; "hüzün ve acı" dolu bir yaşam.
İki yakası bir araya gelmeyen; hayat serüveni.
Hiç bir yürek kaldırmaz.
Ama nedense; "direniyoruz?"
Çetin bir çatışma.
Ciddi bir hizipleşme.
Vahim bir diyalogsuzluk.
İnfial yaratan bir sapıklık.
Baş döndüren, kalplere yorgunluk getiren "acılar" silsilesi.

* * *

Boğuşuyoruz!
Gerçekleri bilerek, ama görmeyerek yaşamak.
Göz göre göre;
İşte, Tunceli, Lice, Hakkari.
Dersim, Botan, Sipan!
Silahlar susmuyor.
Bombalar patlıyor.
Mayınlar, "tuzak" kuruyor.
İki günde; yarım düzine ölüm.
Cenazeler "sıralı" vaziyette.

* * *

Peki, bu resim ilk mi?
Hayır!
Ne ilktir, ne de son olacak.
Bu zihniyet, bu "görmezlik" var olduğu müddetçe "kan" akacak?
Silahlar "susmayacak?".
Güneydoğu.
Yani yaşadığımız coğrafya; "ölümün" olmadığı an var mı?
Ya da; gözyaşının dinmediği, ağıtların yakılmadığı an?
Ne hazin ki; yok.

* * *

Baydemir'in ifade ettiği gibi;
"Adı soyadı, kimliği, giysisi.
Dini, lisanı ne olursa olsun.
21'inci Y.Y'da eğer çatışmada yaşamını yitiriyorsa;
O bizim yüreğimizden, vicdanımızdan bir parçamızı yitirdiğimiz anlamına geliyor."
Özetle diyor ki;
"Lice'deki şehit Teğmen'in cenazesi;
Yüreğimizden bir parça alıp götürdü."
Nasıl olmasın?

* * *

Bugüne kadar 40 bin "can" verildi.
Polis mi, asker mi, sivil mi?
Dağa çıkan PKK'lı mı?
Köy korucusu mu?
Herkes.
Ve hepsi de; Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi "Din kardeşi".
Kardeş, kardeşin "kanını akıtıyor".
Kabul edilemez.
Kahrediyor.
Baharın "güzelliği" duyguları okşaması gerekirken; "acı" veriyor.

* * *

Üstadın dediği gibi;
"Basiretimiz bağlanmış?".
"Gerçekleri" göremiyoruz.
Doğrusu da, çözümün de "sırrı" bu basiret'in "basiretsizliğinde" yatmakta.
Çünkü
Hadiselerimize "basiretli" bakmıyoruz.
Düşünmüyoruz;
Yıllardır hep "aynı" film sahneleniyor.
Kurgulayan, kaleme alan, senaryoyu "kıvamına" getiren;
Emperyalist, Siyon ve Faşist düşüncedir.
Su uyusa bile; Onlar uyumaz.

* * *

Görmeliyiz;
20'lik "gençlerin" peş peşe ölümlerini.
Dikkat edin; "ölenlerin" hepsi 20'lik.
Ana kuzusu.
Hayatın "en verimli" çağında; "toprağa" gidiyor.
Türk mü, Kürt mü, Laz mı, Çerkez mi?
Suni mi, Alevi mi?
Fark etmiyor. Hepsi "bin yıllık" geçmişin evlatları.
Ama hala; "görmezlikten" geliyoruz.
Çıkmaz sokak "basiretsizliktir".
Ve "cesetler" üzerinde tarafgir davranış sergilememizdir.

* * *

Şehit babanın dediği gibi; "Yeter artık bu kan dursun".
Aslında; "herkes" söylüyor da.
Basiret gösterip; "sorumluluk" almıyor.
Almadığımız içindir ki; "Kan oluk-oluk" akıyor.
Ne diyelim;
"Kandan" beslenenler var olduğu müddetçe "kan akmaya".
Ve onu yüreğimizde "hançerli" yarayla tutmaya devam edeceğiz.
"Yürekten parçalar kopup gidiyor?"

* * *

Ulemalar boşuna demiyorlar;
Organlarımızın hareketleri ruhumuza bağlıdır.
Ruhumuza iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları iyi olur.
Yok, ruhumuza kötü alışkanlıklar yerleşirse davranışlar kötü olur.
Demek ki;
Ruhumuzu kötü huylardan temizleyerek iyi huylar yerleştirmemiz gerekir.
Ki;
Huzurlu ve mutlu günler "yâd" edebilelim!