YÜZLERDEKİ MASKE!
Öyle ya; haftanın son gününe geldik! Ömrümüzden çalınıp-giden zamanla bugün Cumartesi.
Tabi ki yarın da pazar. Doğal olarak ta bir gün sonrası yeni haftanın ilk günü.
Evet! Geride bıraktığımız hafta 'gerçekten' bir hayli yoğun ve koşu performansı yüksek idi.
Gerek 'sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel' hadiselerin yarattığı fırtınalar.
Gerekse de; meteorolojik doğal afetin 'engel' tanımaz fırtınalarının 'aldığı' canlar.
Ve Ergani ilçemizde, sistemi tamamen çökmüş olan 'Köy Korucularının' karıştığı yeni dehşet tablosu.
Anlayacağınız! Hafta tamamen, acı, hüzün ve gözyaşıyla geçti.
***
Hele bunlara 'tuz-biber' olan bir hadise vardı ki, 'Delinin kuyuya taş atması' misali, çok yordu.
Kuyunun başına toplanan 40 akıllı bile bin bir güçlükle 'kuyuya' atılan taşı, çıkarıp 'kervanı' harekete geçirmeye çalıştı.
Nihayet! Aklın yolu birdir vecizesi 'sağduyuyla' duruma hasb-i hal getirip; 'çözümsüzlüğü' giderdi.
Hani hadiseden söz ettiğimiz sanırım çakmışsınızdır. Diyarbakırspor ve 'Maça çıkmamaya' yönelik büyük laf.
Önceki gün 'nihai' karar verildi, Diyarbakırspor maça çıkacak? Tam da bu kararın 'açıklandığı' sırada gelen 'ceza' darbesi.
Dünkü yazım da; 'az da' olsa eğildim. Ancak dün 'aldığım' bir kaç mailde, Diyarbakırspor'un 'ciddi manada' içten kemirildiği.
Zaten boşuna dememişler, 'ağacın kurdu kendindendir' diye.
***
Bakalım; Pazar günü Galatasaray maçında 'ne yapacaklar?'! 'Şeytanın bacağını kıracaklar mı?
Pusuya 'yatanların' emellerini kursaklarında bırakacak mı? İçteki 'kurtların' maskesini düşürebilecekler mi?
Yoksa 'deve kuşu misali' kafayı kuma gömüp, uykuya mı dalınacak. Bekleyip, göreceğiz. Ancak bir mesajım var.
Özellikle 'hak mahrumiyetine' maruz kalan Yöneticiler, 'olası provokasyon, kışkırtma ve yıkımlara' karşı hassas ve dikkatli olun.
Çünkü 'olabilecek' en küçük hadise telafisi mümkün olmayan vahim olaylara neden olabilir?
Huzura, barışa, kardeşliğe, hoşgörü ve sağduyuya 'ihtiyaç' duyulan bir dönemde; 'sokaklar' güvensiz edilmesin.
Fazla söze de gerek yok! Zaten 'hadise' kendiliğinde detaylarını ele veriyor.
***
İNSANIN YÜZÜNDEKİ MASKE KAÇ TANE?
Neyse diyelim! Zaten sohbetimizin 'kurgusu' sizleri bunaltıcı mevzuların 'hipnozuna' almak değil.
Hafta içerisinde bunu azımsanmayacak düzeyde icra ettik. Onun için; 'hayata' ilişkin; 'pazar yazısı' misali, kurgu olacak.
Yıllar öncesi bir dergide okumuştum. 'Hayatın' yüzdeki maskeleri diye. Dikkat ederseniz 'maske' değil, 'maskeleri' diyor.
Yani 'tekil' değil, çoğul kullanıyor. Bu da demek ki 'Hayatın' kulvarında insanların yüzünde 'bir maske' değil, çok maske vardır.
Hafızamda kaldığı kadarıyla, 'işte o güzel' dizeler ve cümleler içeren 'Hayatın' maskeleri, yazı.
Söze 'Söylediklerimi işitin lütfen' diye başlarken, peşinen uyarıyor 'Bana aldanmayın' diye. Ve 'Yüzüm bir maskedir'.
Söylediklerim sizi aldatmasın.
Evet. İşte o yazı!
***
Unutmayın! Binlerce 'maskem' var. Çıkarmaya korktuğum.
Ama hiçbiri benim değil. Olmadığımı göstermek ikinci doğal oldum.
Kendinden emin biri dersiniz sanki güllük gülistanlık benim için her şey.
Adım güven belirtir Ve oyunumun adı 'Ağırbaşlılık'tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin, her şeyin kumandanı ben.
Kimseye gereksinme duymayan ben. Fakat inanmayın bana, Lütfen!
***
Her şey dışta, düzgün ve cilalı. Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan O maske.
Altta ne güven ne de rahatlık. Altta, karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan gerçek ben!
Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla. Kimsenin bilmesini istemem, zayıf taraflarımı düşündükçe.
Titrer ve sararım. Ya başkaları görürse iç dünyamı. Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte; maskelerimi onun için takarım. Onun için, arkalarına saklanacak maskeler yaratırım.
Onlar; gösterişte kullanabileceğim, parlatılmış yüzlerim. Beni korur, bakan gözlerden.
***
Beni olduğum gibi kabul edecek, sevecek, bakışları bulamazsam bulacak kuruyacak gerçek ben.
Ve ben bunu biliyorum. Beni kendi maskelerimden kurtaracak.
Kurduğum hapishaneden kaçıracak, diktiğim engellerden aşıracak, beni seven, anlayan bakışlar olacak diye.
Bana, Sen değerli bir insansın diyecek!
Maskesizken daha bir şefkatli insansın. Daha yakın, daha dost ve sevgi üretensin.
Beni ben gibi 'görüp' öyle kucaklayan. Ve bu sözleri 'maskesiz' yüzle bakıp, söyleyecek bakışa muhtacım.
***
Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır. Uyarırım seni ey dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben, sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime, Ne kadar sokulursan yakınıma, O denli şiddetli geri iteceğim seni.
Kim olduğumu merak ediyor musun? Hiç merak etme! Ben, çevrendeki her erkek ve kadınım.
Anlayacağın 'yüzüme' takabileceğim yüzlerce 'maskeye' sahip insanım ben.
Ne yazık ki; 'gerçek' yüzümde buluşman, senin yüzündeki 'maskenin' düşmesiyle mümkün.
***
Evet, sevgili okurlar! Bu sözlerin üzerine söylenecek söz olursa, o da sevgili Sadık Yahşi'nin 'Başlıksız bir Şiiri' olur.
Müdavim okurlardan olması münasebetiyle 'kaleme' aldığı şiirlerinin büyük bölümünü benimle paylaşır.
İşte dün akşamüstü, 'maille' gönderdiği; 'Şiir'. 'Hayata ve kültürüne 'özgü' bir anlatım içeren şiir, tıpkı 'yüzdeki maske' gibi.
Bakın Yahşi bu şiirinde neleri anlatıyor.
BAŞLIKSIZ BİR ŞİİR
Kendimden kaçan ben miyim, yoksa rüyalarım mı?
Nefret eder olduk her şeyden, sizden bizden onlardan
Boynu tutulur oldu düşlerimin, hayal kuramaz oldum
Geride bir hüzün yarınlar bilmeceydi, bugünler ise sadece düzmeceydi
***
Yoruldum çok yoruldum, adına pes etmek denmezdi.
Başkaldırış, belki de isyanın ceddiydi.
Doğup büyüdüğüm toplum, bir şeyler öğretmişti
Ama doğru ama eğri. Karşı taraf içinde aynısı geçerliydi
***
Sana aşılanan ne ise yürüdüğün çizgiydi
Çok sonradan öğrensek te Ağaç yaş iken...
Gerçeğini, sen sağcı ben solcu. Tavlada zar tutan yolcu
İşte bu işte bu o üçüncü holcü, tohumcu tohumcu
***
Ziyaret etmek gerekir, sen beni, ben seni
Belki o zaman anlarız, kaybedilen değeri
Seninki sana doğru benimki bana, hele gel oturalım baş başa
İster şarap ister kuru bir çayla, dertleşelim anlatalım çözelim
***
Hem senin hem de benim, yok muydu hatalarımız, yıkayalım ütüleyelim, helalleşelim
Bu saatten sonrası tutamaz kimse beni, ne sağcıyım ne solcu ne de kepaze eri
Çalınmış hayatlarız dönüyoruz bak geri, üç-beş dudak arası düğümlenen kalpleri
Çözmeye geliyoruz ağlayan milletleri, fazla da uzatmadan öpüyorum sizleri
(Sadık Yahşi-Diyarbakır 05 11 2009)