“ABD’Yİ KINIYORUM”! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi 15 yıldan beri Ak Partinin devlet yönetiminde olması…

Aynı zamanda demokratik yöntemlerle devlet yönetimine el koyması…

Tabiatıyla başta emperyalist, batı haçlı anlayış ile dünya Siyonist anlayışını rahatsız etmektir.

Nitekim ittifak içerisinde, Türkiye’deki Ak Partinin yönetim şeklini bir türlü içlerine sindiremiyorlar.

Her nedense Ak Parti iktidara gelmeden evvel, önceden gelen-giden iktidarlar, başta altı oklu Kemalist zihniyeti dâhil olmak üzere diğer demokrat geçinen liberal sözde muhafazakâr partiler de aynı o tarzdaki hareketle batı dünyasını rahatsız etmiyorlardı.

Zira stilin uygulaması, resmi sıfatların konuşma üslupları hep aynıydı.

Yani “Eski tas eski hamam...”

Hiç kimse Kemalizm’den, laikçilikten, ondan sonra CHP’nin dipçik ve şeflik dönemindeki yaşanan antidemokratik hukuk dışı uygulamalardan zerre kadar taviz vermiyorlardı.

Başta 12 Eylül askeri cuntanın darbesi olmak üzere 28 Şubat’a kadar ve 28 Şubat’taki üçlü koalisyonun uygulamalarına kadar batıdan, İsrail’den, ABD’den, hatta BM’den gelen uygulama talimatları ne ise o hükümetler hep onu uyguluyorlardı.

Dışarıdan kumanda edilen komuta şekliyle zerre kadar ters düşmüyorlardı.

Bu nedenle batı emperyalist güçler, gelen-giden bu iktidarlarla hep barışıktılar.

Zira A’dan Z’ye kadar onların istek ve arzuları doğrultusunda hareket ediyorlardı da ondan.

Gerçekten emperyalist küfür dünyası nerdeyse 80 yıllık gelen giden hükümetlerin uygulamalarından çok memnundular.

Zira kurulan cumhuriyet cumhursuz bir cumhuriyetti…

Ve İngilizlerin tarihi direktifleri üzerinde cumhuriyeti kuran, kiraladıkları birçok cumhuriyetçi, onların üsluplarından, yasalarından taviz vermiyorlardı ve onlarla ters düşmüyorlardı.

Bundan dolayıdır ki, cumhuriyetin kuruluşundan dünü kadar Türkiye bir türlü iki yakasını bir araya getiremiyordu.

Ancak Ak Parti iktidara geldikten sonra "ibre" değişti.

Kısmi de olsa, biraz kıpırdama baş gösterdi. Ki bu da milli bir kıpırdamaydı.

Zira batı emperyalistlerden gelen talimat ve direktiflerin paralelinde uygulanan yasalar, Türkiye insanıyla barışık değildi.

Çünkü ülke çapındaki tüm vatandaşlar, aynı zamanda inanan halk, yüzde 99’u Müslüman olan vatandaşlarla bu ithal edilen rejim sistemi milli değildi… Bu itibarla kurulan iktidarlar her ne kadar demokratik seçimler paralelinde kazanma süsü verip de demokratik anlayış biçimlendirilmesiyle kendilerini gösteriyorlar idiyse de milletin yaşama ruhuna tersti, inancıyla zıt hareket ediyorlardı.

Örf, adet, gelenek ve görenekleriyle tersti.

Devletin dizginini elinde tutan iktidarlar, halkla hep zıtlaşıyordu ve zaman zaman demokratik hak olarak değişik coğrafyalarda ulema kesimlerin riyasetinde kıyam yapılıyordu.

Ve meşhur Şeyh Sait kıyamı dâhil olmak üzere rejimi yöneten Kemalist iktidarlar, bunu kıyam değil de “İsyan” olarak tanımlıyorlardı ve hatta Milli Eğitim’in ders kitaplarında dahi hep böyle öğretiliyordu.

Hala da aynı şekilde isyan olarak tanımlanarak öğretiliyor.

Ama gel gelelim ki tüm bunlara rağmen bu millet o geçmiş günlere yönelik mezalime uymadı, teslim olmadı, “Eyvallah” demedi ve bundan sonra da demez inancındayız.

* * *

Gel gelelim ki 2002’de bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kurulan Ak Parti'ye.

Bu Ak Partinin liderlik vasfını ve sorumluluğunu sırtına alan Sayın Erdoğan, Türkiye'yi bugünlere getirdi.

Ama bunu bilaperva ve bilaistisna hiç çekinmeden net ve kesin olarak tüm Türkiye ve dünya kamuoyuna ilan ediyoruz ki Erdoğan gelip-giden siyasi partilerin liderleri gibi değil, onların siyaset ve demokrasi anlayışına da sahip değil.

Erdoğan’ın inanç temelinden gelen siyasi bir lider olma hasebiyle hedefini çizen biridir.

Bu nedenle milletin, Güneydoğusuyla, doğusuyla, batısıyla tüm Anadolu halkının sevgisini kazanmış, desteğine mazhar olmuş bir lider…

Elbette ki içten ve dıştan bazı hıyanet erbapları bunu içlerine bir türlü sindiremiyorlar, hazmedemiyorlar ve çekemiyorlar.

Çünkü varlığıyla, nefeslerini daraltmıştır.

Ancak içimizdeki derin devlet bünyesindeki bulunan masonik kafalar, batı emperyalist güçlerden almış olduğu direktif doğrultusunda içten Erdoğan’a karşı hasımane tutum içerisine girmişlerdir.

İşte, Alman Parlamentosundan çıkan söz de "Ermeni Soykırım" kararı…

Bu karar da, "oranın" uzantısıdır.

Nitekim kendi içimizdeki bazı siyasi partiler "bu kararın" altına imza atmaktadırlar.

Erdoğan’ın liderliğine karşı ve halkın teveccühüne karşı darbe teşebbüslerine girişenler oldu.

Ne yazık ki paralel yapı denilen gizli hıyanet şebekesi, bu fitne yapılarla işbirliği yaparak Erdoğan’ı devirmeye çalışa gelmişler ve hala da çalışıyorlar.

Batı dünyasıyla Siyonist İsrail ve ABD, bir türlü Erdoğan’ı içlerine sindiremiyorlar.

Nerdeyse Türkiye’ye sırtını çevirmişler ve içteki hain bazı siyasi oluşumlarla işbirliği yaparak, Erdoğan’ı karalama kampanyalarına girmişlerdir.

Öyle ümit ediyoruz ki bunların kurmuş olduğu oyunlar, tuzaklar, hep kendilerine dönecek ve Sayın Erdoğan’ın samimi, ihlâslı ve dürüst çalışmaları sayesinde dev adımlarla her gün biraz daha ilerleyerek Türkiye’yi yeni bir Türkiye yapacaktır.

Hem de medeni ve inançlı bir Türkiye’ye olarak.

Buna delil ve şahit mi isteniyor?

Evet, bunun delili ve şahidi de elimizde inandığımız ve her gün okuduğumuz ve onun nurundan faydalandığımız yüce Kur’an-ı Kerimdir, onun ayat-ı beyyınatıdır, açıklayıcı hükümleridir.

Hiç kimse bundan kuşku duymasın.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Sizi o yüce Kur’an-ı Kerim’in “Bakara” suresinin 120. ayeti ile “Tevbe” suresinin 7 ve 8. ayetlerine götürelim.

İşte bu her üç ayetin yüce meallerini inceden inceye inceleyerek, irdeleyerek, düşünerek okursanız, baştan anlattıklarımızı harfi harfine, kelimesi kelimesine onaylayacaksınız, inanacaksınız ve anlattıklarımızın haklılığını tasdik edeceksiniz.

Bakınız.

“Bakara” suresinin 120. ayetinin orijinal lafzını ayet olarak buraya alamayız, zira gazeteye konulduğu için yere atılıyor endişesiyle, ancak mealini sizinle paylaşmak istiyoruz.

Orijinal asaletli kelimelerini değil.

Ancak ayetin başında tek bir cümle orijinal olarak ifade edeyim de ona şer’i bir mahzuru yoktur.

Ama ayetin tümü olursa şer’en caiz değildir.

Ayette Efendimiz (S.A.V)’e şöyle hitap ediyor;

“Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ”

“Ey Habib-i zi Şan, Yahudi ve Hıristiyanlar hiçbir zaman senden razı olamazlar.

Yani sen onlar gibi düşünmediğin müddetçe, onların yaptıklarına uymadığın müddetçe onlar hiçbir zaman sana rıza göstermezler, sevgi beslemezler, bağırlarına basmazlar.

Senin bundan bir kuşkun olmasın ki ancak Allah’ın hidayeti seni kurtarır, gerçek hidayet odur.

Eğer sen, sana gelen ilim ve bilgiden sonra onların heves ve arzularına uyarsan, Allah tarafından sana bir şey kalmaz ve Allah senin artık ne yardımcın olur, ne de sahibin olur”

Diğer bir deyişle ayetin meali şöyle;

“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır”

Tevbe suresinin 7. ayeti ise mealen şöyle;

“Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İşte bakınız, Kur’an bize neleri anlatıyor?

İlahi mesaj olarak bunu bildirirken, yalnız bugüne değil, küfür dünyasının 1430 sene evvel Hz. Muhammed (S.A.V)’e karşı, İslam dini ve İslam büyüklerine karşı ne gibi tavırlar almışlarsa, nasıl düşmanlıklarını idame etmişlerse, kin ve nefretlerini nasıl güçlendirmişlerse…

Bugün aynı o anlayış, aynı o kimlik,  Sayın Erdoğan’a karşı da onu besliyor, onu yaşıyor ve İslam dünyasına karşı bu küfür ve zulüm karanlığını İslam dünyasına aşılamak istiyor.

Onların yegâne emelleri, Erdoğan’ı ve Erdoğan’ın getirmiş olduğu misyonu Türkiye üzerinden sildirerek, yıkılan Osmanlının son dönemlerini yeniden yaşatmak istiyorlar.

Ama dünya kamuoyu nezdinde buna şahidiz ki Sayın Erdoğan, hiçbir zaman bunlara “Eyvallah” dememiştir, demez de.

Taşıdığı iman ve inanç misyonundan zerre kadar taviz vermiyor ve müsamaha da göstermiyor.

Bundan sonra da aynı şekilde hiçbir taviz vermeyecektir ve Allah’ın izniyle başaracaktır, yolu açıktır.

Hedefine her an için adım adım yaklaşmaktadır.

İnancımız bundan ibaret.

Siz değerli okurlarımızın da aynı inançta olduğunuzu düşünüyoruz.

Hayırlı Cumalar.

En derin saygı ve sevgilerimle.