“BUGÜNE KADAR NE YAPTIYSAK MİLLETİMİZLE BERABER YAPTIK!?”

Evet, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanımız dört gün önce Partisinin 7. Olağan İl Kongrelerinde tarihi bir konuşma yaptı...

Gönüllere dokunan bir konuşmaydı..

Ki iki günlük sohbetimize de konu ettik...

Sayın Erdoğan’ın ağzından dökülen altı çizili önem arz edici, cümleleri seçerek, sizinle sohbet konusu ettik...

Ve o cümlelerinden birini de, yazımıza başlık olarak kullandık...

Bugün de aynı minvalde hasb-i hal edeceğiz..

Ne diyordu Cumhurbaşkanımız..?

“BUGÜNE KADAR NE YAPTIYSAK MİLLETİMİZLE BERABER YAPTIK..”

Cumhurbaşkanımızın bu ifadesiyle, açıkça söylemek istediği gerçek şudur...

“Her şey millet için yapılıyor...”

Zaten, Demokrasilerde de böyle olmuyor mu?

Devlet varsa millet içindir.

Millet de varsa devlet içindir.

Ne var ki bu maratonda ülke ve millet olarak, kimi zaman “engellerle” yüz yüze gelinmiştir...

Sabotajlar yaşanmıştır..

Milli irade alaşağı edilerek, vesayet hakimiyeti oluşmuştur..

Ve bunun da ana sebebi, yüz elli yıldan beri devletin içerisine nüfuz eden, kirli virüslerdir..

Bu virüsler de hep dışarıdan ithal edilmiştir..

Ne yazık ki gelen-giden iktidarlar bir türlü “bu virüsten” ülkeyi, milleti, devleti “ayıklayamadıkları” gibi...

Onların sirayetiyle; kendileri de “değişim ve dönüşümle” saflarında yürümüşlerdir..

Kısmen de olsa AK Parti ve Erdoğan’ın Türkiye’sinde; “bu yapılara” dur denilmiş, fırsat tanınmamış...

Şu 18 yıllık iktidar döneminde; “vesayet” odaklı girişimlerin başarısızlığı da bu “dik duruşa” ve iman ruhuna bağlıdır..

Erdoğan “milli iradenin” yolunda gidiyor..

Yüreklere dokunan konuşması ve ortaya koyduğu politika ile uygulamalar da, bunun göstergesidir...

Elbette biz de bu cümlelerine harfiyen katılıyoruz..

Ki inançlı hiç kimsenin de katılmaması mümkün değil?...

Lakin uyarımız var...

Bugün değil, yüz elli yıldır devletin içine sızdırılan virüslerin hal-i hazırdaki faaliyetleri, Osmanlıyı sonlandıran virüslerin evlat ve torunlarıdır...

Onların batağında üremektedirler..

Hiç kuşkusuz ki; Sultan Abdülhamit’i tahttan indiren dış mihraklardı..

İşte o dış mihrakların nam-ı hesabına ülkemizde var olan “O virüs” çok tehlikelidir.

Ve bunlar, hep “milletin” güç birliğine karşı olmuşlardır..

Biliyorlar ki “milli irade” güç kazanırsa, onlara abı-hayat yoktur..

Yok olurlar..

Onun için de, “devletin” içerisindeki virüsleri sinsi ve bukalemun misali, faaliyet içerisinde, devleti millete, milleti devlete “kırdırmanın” organizasyonları içerisinde olurlar..

Devlete dost olmak yerine, post olur..

Hep ifade ediyorum ki buradan bir kez daha aktarıyorum..

Şayet çıkarı için, rantı için, kişisel geleceğini temin etme adına, devleti sömürüp, gücünü yanlış yollarda kullananlar varsa; bunlar ayıklanmalıdır...

Çünkü bunlar dışarıdan ithal edilen virüslerin kemirgenleridir...

Onlar gibi tehlikelidir...

Bugün bile..

Ki Ak Parti iktidarında dahi..

AK Parti içerisine çöreklenmiş AKP’liler, devleti sömürdüğü gibi, devletin gücünü yanlış yollarda kullanmaktadırlar..

Bunlar “sülük” misali şişiyorlar..

Ama beri yanda, devlet ve millette “kan kaybıyla” hızla zayıflıyorlar..

Çünkü “kaybedilen kan” bu sülüklerin, emdiği kandır...

Dedik ya..

Cumhurbaşkanımız tarihi tespitlerde bulunarak, konuşuyor..

Ki ana ilkesi de halktır...

“Mücadelemiz milletimiz içindir, ne yaptıysak milletimizle beraber yaptık” sözü, doğrusu beni 20 yıl öncesine götürdü...

Demirel’den sonra Doğru Yol Partisinin lideri olan Mehmet Ağar da bunu söylüyordu.

O günleri çok iyi hatırlıyoruz.

Yazılı ve görsel medyaya yansımıştı.

“Biz ne yaptıysak, devletimiz için yaptık. 

Devleti ayakta tutmak için sorumluluğumuzu bildik ve omzumuzda taşıdık.”

Bu sözleri kullanan Mehmet Ağar’dı.

Ama ne yaptıysa bugün Mehmet Ağar’ın esamisi yok.

Ke en lem yekûn.

Öyle ümit ediyoruz ki Cumhurbaşkanımız böylesi bir duruma düşmez...

Çünkü inceden inceye, derinden derine olayların üzerine gidiyor.

Gerekirse manevi şamarını da atıyor.

Taviz yok.

* * *

Bu itibarla siz dostlarımızla paylaşmak istediğimiz gerçek şudur ki gerek Türkiye’nin her kesiminde, her tarafında olsun, gerek İç Anadolu’da olsun, gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olsun; Devletin, özellikle iktidarın imkânlarından faydalanan kemirgen virüsler söz konusudur!.

Bu kemirgen virüslerin kişisel rant için yapmadıkları yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma yok.

Hele ki Diyarbakır’ımıza bakalım.

Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin kılcal damarlarına kadar yerleşmiş, hem devleti, hem iktidarı, hem de milleti sömürüyorlar bunlar!.

Hem de yasadışı bir şekilde bunu icra ediyorlar!!!.

Yasaya uydurmak istiyor ama nerdeyse suçüstü yakalanıyor.

Bakınız, Diyarbakır SÖZ Gazetesi dün manşetine, çok hayret engiz bir olayı taşıyarak, haber yapmış...

 “OSB HAKKIMIZI GASP ETMİŞTİR”

Büyük puntolarla verilen haber..

Manşet haberinin başlığı, köylülerin ağzından çıkan sözcük..

Bir grup köylü, Diyarbakır Organize Sanayi Bölge Müdürlüğüne giderek orada basın açıklamasında bulunmuş...

Ve demişler ki;

“OSB bize ait araziyi işgal etmiştir..”

Dediklerine göre, OSB yıllar önce arazilerini gasp etmiş..

Onlar da 27 yıllık hukuk mücadelesi sonucunda, haklı görülerek, 450 dönümlük arazide hak kazanmışlar...

Ancak mahkeme kararına rağmen Yaytaş mahallesi sakinleri, haklarının verilmemesine isyan ediyorlar..

İstimlâk bedelleri verilmediği gibi birçok fabrika da tapusunu alamıyor. 

Basına yansıyan ifadeler bunlar...

Doğrusu olayı yakından bilen ve irdeleyen biri olarak; oradaki gayrimenkullerin bırakın istimlaki, bana göre “işgalin de, gaspında” ötesinde bir durumdur..

Bir el koymadır..

Ve bu el koyma, devletin adına el koymadır...

Malum, OSB’ye sembolik Başkan olarak gösterilen bazı Valiler, nüfuz kullanarak, halkın arazisini alıp sözde rantiyeci, yatırımcı değişik müteşebbis gruplara peşkeş çekmenin, sonucudur bu hal-i durum...

Düşünün, araziye el konulmuş..

450 dönüm deniliyor..

Yıllar yılıdır, ödenmiş tek kuruş para yok..

Vatandaşa hiçbir kuruş ödenmemiş.

Ödenmemekle beraber, bedavadan “külahını başkasının bağına atıp da bağ benimdir. Zira külahımı içinde buldum.” misaliyle yola çıkılmış.

Vatandaşa da demiş ki “bu arazi bizimdir, size de hiçbir şey ödemiyoruz.”

***

Elbette ki politik siyasi oy toplama amacıyla bir yatırım olsun, istihdam sağlansın, devlet teşvik veriyor, devletin vermiş olduğu teşviklerden halk da faydalanıyor, köylü de faydalanıyor, arazi sahipleri de faydalanıyor.

Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü tarafından vatandaşa “bedelli” olarak tahsis edilen arazileri alanlar da faydalanıyor.

Ama heyhat, hiç de öyle işlemiyor..

Sistemin görüntüsü böyle ama fiili durum öyle değil..

Çünkü burada tek faydalanan, OSB Müdürlüğü’dür.

Bakınız, vatandaşın 27 yıldan beri arazileri adeta elinden alınmış, başka yerlere peşkeş edilmiş, satışı yapılmış, tahsisleri yapılmış.

Satın alan vatandaşlar o arazilerin üzerine fabrika binaları yapmışlar.

İşçi çalıştırıyorlar.

Devlete vergilerini ödüyorlar.

Sigorta primlerini ödüyorlar.

Ne yazık ki hala da tapu yok.

Ki bir çok yatırımcı da mağdur..

Dile kolay...

Kandırırcasına, oyalarcasına, git-gel misaliyle vatandaşın arazi bedelini vermedikleri gibi sahip de çıkamıyorlar.

Zaten televizyondan da izlendi.

Artık bu olay kamuoyuna mal oldu.

Ve ortada büyük bir suç söz konusudur.

Kişisel rant, hem bakanlığı, hem de devletin valilerini, hem de vatandaşları kendi çıkarları uğruna oyalamakla aldatma, kandırma ve dolandırma cihetine gidilmiştir.

Hala da buna devam ediliyor.

Vatandaşa yıllar öncesinden tahsis edilen arsanın üzerine yatırım yapılmış, fabrika binası yapılmış.

Ağır yatırıma yönelik makineler konulmuş.

Borç-harç içerisine girilmiş.

Buna rağmen, elinde tapusu yok ki tapuyu kullanabilsin.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başka bir havadan çalıyor, OSB Müdürlüğü başka bir havadan çalıyor.

Mağdur olan vatandaş.

Yatırımların gecikmesi de cabası.

Sessiz sedasız vurgun peşine düşen de OSB yönetimi.

Yıllar yılı bunun mücadelesini zaten veriyoruz.

Gerçekten o yazıyı gazetede okuduğunuzda, TV ekranlarında gördüğünüzde insanın tüyleri diken diken oluyor.

Bu tür olumsuzluklara, yolsuzluklara nasıl oluyor da devletin siyasileri alet oluyor?

Devletin valileri buna alet oluyor?..

Nasıl oluyor da, müfettişler tarafından teftiş edilmiyor, denetlemeye tabi tutulmuyor?

Ve gelen giden bazı müteşebbis heyetlerinin rantiyeleri uğruna oldukça her şey kapalı kalmıştır.

Kapalı kalmaya da devam ediyor.

İllaki uydurma yazışmalarla, önceden yatırım yapan istihdam sahiplerini yeniden boşa düşürmek için adeta tuzak kuruyorlar!!!

Yeni sözleşmeler peşine düşüyorlar.

Köylü vatandaşlar yerden göğe kadar haklı.

Zira arazilerini 27 sene evvel kaşla göz arasında “hazine arazisidir” diyerek uyduruk yöntemlerle el koymuş, alıp OSB’nin tapulu malıymış gibi vatandaşlara devretmiş, satmış, karşılığında para almış, aidat almış, elektrik vermiş, su vermiş vs.

Günü gelmiş, vatandaş tüm bu harcanan emeklere rağmen, karşılığını alamamış.

“Şu zamana kadar size tapunuzu veriyoruz” demeleri de çok büyük aldatmacadan ibarettir.

Resmi yazıları vardır.

Verdikleri sözler havada kalmaktadır.

Zira onların tapusu yoktu ki.

Neyin tapusunu verecek?

Vatandaş şimdi o arayış içerisindedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.