“KEDİ İLE FARE DOST OLUNCA?!”

Vay ki vay, o yerin haline! Ne “menem işler” yaşanır o mekanda.. Evet yazı başlığımız, muhtevasıyla anlamlı ve kapsamlıdır.. Bir o kadar da derinliğe haizdir!.. Tarihsel kimlik içerse de günlük hayat için her daim “önemli bir tazeliğe ve güvenliğe” sahiptir..

***

Bir darb-ı meseldir.. Yani, yaşanan ve yaşatılan olaylara bir örnek teşkil etmektedir.. Bu ifade, Arap lügatinden gelen, vecize bir sözdür.. Arapça telaffuz şöyledir..

“İza istalehas-sin’nevru ve’l fe’retu

Haribe dükkan’ul attar”

Tecrübesi de şöyledir..

“Kedi ile fare barıştıkları zaman, bakkal dükkânının vay haline!”

* * *

Bu vecize söz aslında, Devlet-i Âliye kadar, yaşamın tüm kulvarları açısından, uyarı mahiyetine sahiptir..

Onun için de diyorum ki..

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az..”

Bakınız,  mevcut yüz elli senelik sistemin geldiği noktadaki hal-i perişanlığı orta yerde cereyan ediyor..

Dün olduğu gibi bugün de…

Özellikle, son bir asrın zaman dilimi içerisinde, kurulan cumhursuz bir cumhuriyetin bünyesinde oluşan, oluşturulan mezalim, mutlak istibdat; toplumun gelişmesini, oluşmasını, ilerlemesini, kalkınmasını hep engellemiştir..

Mutlak bir ceberuti halin diktası hâkim olmuştur!

Acımasız, yerinde olmayan dayatmalı vergilerden tutun da, toplumsal ekonomiye, sosyal hayat akışı içerisindeki ahlaki çöküntülere kadar…

Hele ki batıya ve batıla endekslenen mevcut siyasal anlayışın, milletin üzerine çökmesi, tüm gerçekleriyle “birer yıkım” olmuştur…

Çarşı pazar “veryansın” ediyor…

Kamuoyu “bir dokun bin ah işit” misali..

Herkes, ama herkes endişeli, düşünceli, üzgün ve ümitsizlikler içerisinde; kıvranıyor!

Toplumsal yaşam hali; “huzuru, güveni ve istikrarı” bir türlü yakalayabilmiş değil..

Toplumun 7’den 70’ine sirayet etmiş bir hal hakim; “toplumsal bunalım!?”

Travmatik bir hal var…

Müesses nizam “huzur” verici bir havanın solunmasına karşı direnç gösteriyor…

İster AK Parti olsun, ister CHP olsun, MHP olsun, HDP olsun, hangi parti olursa olsun; hepsi müesses nizamın boyunduruğu altında, tabir-i caizse kuluçkaya yatıyorlar… Çünkü siyasal anlayış, hukuki gerçeklere dayanmıyor…

Ve toplumsal birliği de sağlamadığı gibi; memnun da etmiyor.

Denir ya; gelen gideni aratıyor.

Büyük bir keyfilik var.

Herkes bildiğini okuyor.

Tek bir gerçek var.

O da sistem tüm müştemilatıyla insan temel hak ve özgürlüğüne dayalı bir çalışma hakkaniyeti içerisinde bulunmuyor…

Ki yoktur da.

Hâsılı kelam.

Fazla uzatmaya gerek yok.

Toplumsal dert büyük…

Ne hazin ki şifa veren, tedavi eden de yok…

Herkes, kendi menfaati ve çıkarı doğrultusunda gününü gün ediyor.

Siyasiler, siyasi geleceklerini temin için topluma çok yanlış, makyajlı vaatler sıralayıp, aldatıcı olmaktadırlar..

Tüzükleri, yönetmelikleri, programları, o biçim.

Ama hukuka dayalı bir toplumsal barışa ve ekonomiksel kazanımlara yönelik, hiç ama hiçbir fili icraatları yok…

***

Ne diyoruz, Türkiye bağımsız değil..

Çünkü bağımlı bir Türkiye var orta yerde…

Her ne kadar anayasanın dibacesinde “Türkiye bağımsız bir devlettir, demokratiktir, hukukun üstünlüğüne bağlıdır” diye geçiyorsa da…

Heyhat, fiiliyatta söz konusu değil..

Bunlar, kabuğunu doldurmayan boş kavramlar olarak görünüyor ve topum artık bu oluşuma inanmıyor diye düşünüyoruz.

Malum, sohbet yazımıza başlık olarak şu vecize sözü almıştık..

“KEDİ İLE FARE DOST OLUNCA?!”

Yani, “kedi ile fare arasında dostane bir barış sağlanınca bakkal dükkânının vay haline!

Bakkal, dükkânını güvenilir bir kediye teslim ediyorsa ve kedi de dükkâna dadanan fareye göz yumuyor ve onunla işbirliği yapıyorsa, “vay ki vay o bakkalın haline ve içerisinde bulunan eşyanın haline?”

Kuzuyu kurda teslim etme misali..

Yukarıda söyledik.

Türkiye’de 150 yıldan beri devam ede gelen bir siyasal oluşum, sosyal oluşumu büyük çapta zedelemiş, tahribat yapmıştır.

Zira Tanzimat Fermanının oluşumundan sonra, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilişi..

 II. Meşrutiyet’in kuruluşuyla kurulan İttihat Terakki Cemiyetinin, devlet üzerinde hegemonya kurması..

Birer bomba misali yaptığı tahribatlar, milleti bölünmeye götüren birer kirli harekatlar olarak sergilendi..

Vatanı, ezeli düşmanlara peşkeş ettiren siyaset söz sahibi oldu…

İşte bu işleyiş, tam manasıyla yukarıda ifade ettiğimiz vecize sözü ikmale getirdi…

“KEDİ İLE FARE’NİN DOSTLUĞU”.

Yani “Devleti koruyoruz, ülke bütünlüğünü muhafaza ediyoruz, toplumsal barışı getiriyoruz, aba ecdadın tarihini, kültürünü, inancını koruma altına alıyoruz” diyen kurtarıcı ekiplerin ne yazık ki yüzde 90’ının mason kafalı kişiler olduğunu, daha sonra tarih deşifre ediyor…

Kurtarıcı durumunda olan bir kediden örnek getirirken, fare durumundaki yağmacı emperyalist güçlerle işbirliği yapan cahil cühela ve hıyanet tabakaları, ne yazık ki bu memleketi bu hale getirmiştir.

Aynı minval üzere mevcut siyasal partiler de ister iktidar olsun, ister ana muhalefet olsun, ister diğer muhalefetler olsun, ister vesayetçi zorbalıklar olsun, hiç ama hiçbiri ev sahipliği noktasında “kedi” misali koruma pozisyonundan vazgeçmiyor, geçmemiştir..

Batı emperyalizmi durumundaki fareyle de hep işbirliği içinde olmuştur…

Emperyalist, yağmacı zorbaların kültürüne sarılarak İslam coğrafyası 1,5 asırdır hep peşkeş edilmiştir…

Allah sonumuzu hayreylesin…

***

Gelirsek AK Parti içerisine sızmış “kedi ile farelerin” işbirliğine!?.

AK Partinin yönetiminde bulunan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve özelde de Diyarbakır’ımızda, bazı insanlara tanınan imkânlar, partinin gölgesinde adeta birer fare görevini yapmaktadırlar.

Her ne kadar “ben kurtarıcı ve koruyucu bir kediyim” diyen partililer ve iktidarlar varsa da bünyesindeki il teşkilatlarında tahribatçı fareler cirit atıyor…

Neyse, bu mevzuyu ileriki günlerde kapsamlı ve detayımı bir şekilde ele alacağız…

Özellikle de, Diyarbakır AK Parti İl ve bazı ilçe Teşkilatları ile ilgili çok önemli ipuçları söz konusu..

Yani “kedi ile farenin”  işbirliğini, seri mahiyetle mevzuların örnekleri olarak irdeleyeceğim..

Onun için, takipten vazgeçmeyin..

Bizi takip edin..

En derin saygı ve sevgilerimle.