“ORTAK ACIMIZI İSTİSMAR EDİYORLAR!”

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere nerdeyse 29 yıldan beri, Diyarbakır Söz Gazetesi olarak miladi 1 Eylül 1991 tarihinden beri, CHP’nin portresini çizerek, ülkemize, memleketimize, insanlarımıza, dinimize ve inancımıza yönelik yaptığı tarihi ihanetleri yazıyoruz, çiziyoruz...

Ve yazmaya da devam ediyoruz.

Zira CHP, İttihat Terakki Partisinin bir uzantısıdır, bir kalıntısıdır ve bir devamıdır.

Malumunuz üzere; İttihat Terakki Partisinin kurucularının kökeni Selanik Yahudi dönmelerine dayanıyor.

Aynı zamanda Türk olmayıp, gerçek manada Türk kanını taşımayan, kendini jön Türkler olarak adlandırıp ortaya çıkanlar, Yahudi dönmelerle işbirliği yaparak Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiler...

Sonra da, Osmanlıyı I. Dünya Savaşına soktular.

Böylece, Osmanlıyı dağıttılar, İslam dünyasını virane ettiler.

5 milyon kilometrekarelik bir İslam coğrafyası, emperyalist müstevli haçlı keferelere peşkeş eden bu partinin kalıntıları olan masonik kafalar, bu kez İngilizlerle işbirliği yaptılar...

Lord Curzon’la müştereken attıkları Lozan imzasınada “Zafer” adını verdiler.

Çeyrek asır gibi bir dönemde, yani 1923’ten 1950’lere kadar tek parti şeflik ve dipçik döneminde rol alan birçok önemli masonik kafalar, devletle toplumu “sürekli” bir birine çatıştırarak, karşı karşıya getirdi.

Milli mücadelede dökülen yüz binlerce şühedanın kanı kadar, bu 25 yıl içerisinde kendilerine uymayan ve yaptıkları mezalimlere karşı çıkan nice masum insanların kanını döktüler.

Elin gavuru adına masum ülkeyi kan revan içinde bırakarak halkı her alanda mağdur ettiler.

Gerek ekonomiksel alan olsun, gerek maarif alanı olsun, gerek ahlaki alan olsun, gerek teknoloji ve sanayi alanı olsun, gerek inanç ve din iman alanı olsun…

Tüm cihetiyle dışarıdan ithal ettikleri antidemokratik mezalim yağdıran kanunlarla bu ülkeyi yönettiler.

Bu ülkenin yönetimine el koydular.

Ta ki 1950’lere kadar…

1950’den sonra her ne kadar Demokrat Parti 10 yıllık gibi kısa bir süreçte iktidarı CHP’den aldıysa da Lozan Kahramanı ve kurtarıcısı (!) İsmet İnönü, TSK’nin içindeki bazı darbeci generalleri kandırarak yönetime el koydurdu...

Darbe yaptırdı...

Üç tane devlet adamını da idam ettiler.

Bu darbeyle, Türkiye’nin kaderini bir kez daha eline geçiren meşum ve lanetli anlayış, iktidara gelmek için her sıkıştığında 10 yılda bir darbeler tertipledi...

Nihayetinde 28 Şubat’ı gerçekleştirdiler.

Yine kan döküldü.

2002 yılında iktidara gelen AK Parti’yi de sıkıştırdılar.

Allah’a şükürler olsun ki, bir şey yapamadılar..

FETÖ karanlığıyla işbirliği yaparak 2015’te kanlı ama başarısız bir darbe teşebbüsüne girdiler.

Allah’a şükürler olsun ki yine başaramadılar.

Yani sözün kısası; CHP’nin tarihi bellidir.

1904’te kurulan İttihat Terakki adını değiştirerek Halk Fırkası ismini aldı, daha sonra da bugünkü ismini aldı..

Cumhuriyet Halk Partisi..

Bugün dahi, Türkiye’de mevcut olan birçok antidemokratik uygulama hala onların eseridir.

Yıllardan beri 83 milyon insanın her alanda çektiği mezalim, elem verici hallerin varlığı, tümüyle CHP’nin eseridir.

Kimse inkâr edemez.

Konuşan hakikattir.

Yalan söylemeyen tarihtir.

Bu millet, yalan söyleyen uydurmaca tarihi tanımaz.

Zira kamu vicdanı, CHP’nin tarihi ihanetini biliyor, tanıyor ve hiç de önemsemiyor.

Eğer böyle olmasaydı, nerdeyse yüzyıla yakın bir süreç içinde bu halk CHP’ye de iktidar yüzünü gösterecekti!...

Gel bizi yönet diyecekti...

Kamu vicdanı, CHP’ye iktidar vermediğine göre CHP’yi tanıyor demektir.

Bakınız, dünkü yazılı medyaya yansıyan Cumhurbaşkanın, şöyle bir haberi dikkatimi çekti...

Haberin başlığı aynen şöyle...

 “ORTAK ACIMIZI İSTİSMAR EDİYORLAR!”

Haberde devamla şöyle diyor;

“Erdoğan, Deprem üzerinden siyaset yapan Kılıçdaroğlu’na tepki gösterdi...

Gündemi zehirlemeye çalışıyorlar..

Enkazlar kaldırılmadı diyecek kadar cahil, izansız, vicdansız bir kişiyle deprem tartışması yapmak millete zulümdür.

Ortak acıyı istismar edenlerin kalbi kin ve nefretle kararmış mahlûklar olduğuna inanıyorum.”

Böylesine tespitleri vurgulayan Başkan Erdoğan, aslında CHP’nin gerçek kimliğini ortaya koyuyor ve CHP’nin manevi şahsiyetinde Kılıçdaroğlu’nun gerçek kimliğini gözler önüne seriyor!...

* * *

Sevgili okurlar.

Gerçekten CHP’nin varlığı bile demokratik değil, tam tersine antidemokratik bir mevcudiyet içermektedir.

Her ne kadar bu halk, bunlara geçit vermemişse de ne yazık ki darbeci anayasaların himayesi altında varlığını idame ediyor...

Hem de mecliste ana muhalefet partisi olarak..

Söz sahibidir.

***

Söze burada virgül koyup, Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül Beyefendiye, ithafen şunları söylemek istiyorum.

CHP’nin çıkardığı ve devlet eliyle uygulanan baskıcı ve keyfi kanunların hala mevcudiyetini koruması, varlığını sürdürmesi bize göre yeni Türkiye'nin ayıbıdır.

Ve AK Partinin de iktidarına yakışmayan bir olgudur.

Şöyle ki..

Kılıçdaroğlu, 1965-70’li yıllarda SSK Genel Müdürlüğü görevini sürdürürken Ecevit de başbakandı.

Ö dönemde, kendine “devrimcilik” adını veren kirli devrimci işçi sendikalarının başkanı da, Kemal Türkler idi..

Üçlü, işbirliği yaparak; “İş Kanunu ve Mahkemelerini” dizayn ettiler..

Nitekim o günden bugüne kadar; bu gülünç yasalarla kötü niyetli işçiler, istihdam yaratan işverenlerin üzerine yürütüldü..

Hak, hukuk tanınmaz olundu..

Çünkü sebepsiz yere rant teminiyle gerçekleşen bu yasaların gölgesinde ne yazık ki hala da iş mahkemelerinin bazı hakimleri ve adaletin cübbesini istismar eden rantiyeci ve cepçi bazı avukatlar; "işçi hakkını savunuyor” adı altında çok kirli oyunlar tertipliyorlar..

İşveren söğüşleniliyor..

Yolunacak kaz  misali..

İş mahkemeleri ve işçi hakları, işveren davalı, bugün “rant sektörü” haline gelmiştir..

Ha bu arada, işçi hakkını savunuyorum deyip, savunma erki kimliğiyle hareket edenlerin, “vekili oldukları işçileri” bile dolandırdıklarını görüyoruz..

Özellikle bazı resmi ve özel kurumlarda çalışan işçilerin büyük davalarını üstlenip kazandıkları paraları zimmetine geçiren sözde avukatlar var!…

Düşünün, işçilerin hakkı olan parayı gasp edip, vermediği için, hakkında 56 tane dava açılmış...

Düşündürücü ve dikkat çekici değil mi?..

Vicdanları sarsıyor.

Belediyelere bağlı bu işçilerin, iş mahkemeleri kararıyla aldıkları paralardan işçiye bir kuruş bile koklatmayıp kendi zimmetine geçiren böylesine bazı rantiyeci avukatlar, ne yazık ki hala da bu baronun bünyesinde yer almaktadır.

Aldığımız bilgilere göre bu avukatların başını çeken de S. K. isimli bir Avukat.

Hakkını alamayan o işçiler, onun peşine düşmüşler, didik didik arıyorlar.

İşte burası çok önemli…

Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’ün, Türk adaletini, Türk yargısını CHP’den kalıntı bu yasaların gölgesinden kurtarması gerekir.

Devletin yargı gibi kutsal kurumu böylesine kirli şaibelerden kurtarılması gerekir..

Çünkü, vicdanlar, birileri tarafından cüzdanlara sıkıştırılıyor..

En derin saygı ve sevgilerimle.